YAZARLAR

Şam'ın, hükümetin, mültecilerin; herkesin önceliği ekonomi!

'Suriyelilerin en önemli derdi hayatlarını idame edebilmek. Elektrik sorun, içme suyu sorun, yakıt sorun… Suriye, son birkaç yıldır askeri operasyonlarla değil müzakerelerle sorunları çözmek istiyor. Çünkü her askeri operasyon şehirlerde derin değişimlere, on yıllarda yeniden inşa edilemeyen yıkımlara sebep oluyor. Bu Suriye devletinden, hükümetinden önce Suriye halkının kaybı.'

Türkiye bir kez daha Suriye’nin kuzeyine yönelik bir operasyon yapılacağını duyurdu. Son duruma bakılırsa bu operasyona ne Rusya ne de ABD yeşil ışık yakmış görünüyor.

Canpolat Shikay 

Ayrıca Türkiye’de iyice artan seçim söylemlerinin başında mülteciler konusu var.

Peki Şam’da durum ne? İnsanlar ne konuşuyor? Türkiye, bir operasyon yapabilir mi? Mülteciler döner mi?

Şam’da ve Şam’ın kontrolündeki bölgelerdeki durumu özel El Vatan Gazetesi’nden Canpolat Shikay ile konuştuk.

Suriye’de durum ne? Halkın ve yönetimin gündeminde ne var?

Suriye hükümetinin kontrolündeki şehirlerin çoğunda Suriyeliler neredeyse 10 yıl süren savaşın sonuçları ile başa çıkmaya çalışıyor. Devlet ve Suriye ekonomisi neredeyse tükendi. Vatandaş, korkunç boyutlara ulaşan enflasyon karşısında eriyen kamudaki maaşlarla yaşamını nasıl sürdüreceğini düşünüyor. Elektrik bir başka sorun. Orta sınıf güneş panelleri ile bu sorunu halletmeye çalışırken halkın 95’ini oluşturan fakir kesim için saatlerce elektriğin gelmesini beklemek dışında seçenek yok. Bazen 10 saatte 1 saat elektrik gelirken bazen 24 saatte 1 saat ancak veriliyor. Bu 1 saatte de insanlar ancak (her evde bulunan) su depolarını dolduruyor, telefonlarını ve elektronik aletlerini şarj ediyor.

Yani Suriyelilerin en önemli derdi hayatlarını idame edebilmek.

Şu anda bir ailenin aylık ihtiyacı için en az 300-400$ gerekirken kamu personelinin maaşı 30-35$’a tekabül ediyor. Suriye sokaklarında bitmeyen bir kriz hali hâkim; biri bitiyor başka biri başlıyor.

Elektrik sorun, içme suyu sorun, yakıt sorun…

Diğer taraftan vatandaşların gelirlerini arttırıp durumlarını düzeltebilecekleri seçenekler de yok. Durum giderek daha da kötüleşiyor.

Şam hükümetinin öncelikli gündemi ne? Ekonomik durum mu Türkiye’nin operasyon ihtimali gibi siyasi gelişmeler mi?

İki mesele birbirleri ile oldukça yakından ilişkili. Mevcut kötü ekonomik durum büyük ölçüde istikrarsız siyasi durumun sonucu. Devam eden savaş hali de öyle. Türkiye’den ve İsrail’den gelen tehditler devam ediyor ve bunlar basite alınacak tehditler değil.

Türkiye sadece güvenlik değil aynı zamanda ekonomiyi, Fırat ve Dicle nehirlerinin kontrolü gibi politikalar sebebiyle çevreyi de tehdit ediyor. Sadece Fırat ve Dicle nehirlerinden Suriye ve Irak’a verilen su miktarının azaltılması hem Irak’ta hem Suriye’de ciddi çevre, sağlık ve ekonomik felaketlere sebep oluyor. Daha yaz aylarına bile yeni girdik ancak şimdiden verilen su miktarı saniyede en az 500 metreküp olması gerekirken 200 metreküpten az.

Rusya-Ukrayna savaşının bir sonucu olarak buğday başta olmak üzere küresel çapta gıda krizi var. Suriye halkı gibi ağırlıklı olarak temel gıdası ekmeğe ve tahıla dayalı halklar bu krizin yanı sıra tahıl üretiminin düşmesinden dolayı da çok etkilenecek. Suriye’nin ihtiyacı normalde 2 milyon tonken savaştan önce yılda ortalama 4 milyon ton buğday/tahıl üretir ve bunun yarısını ihraç eder veya bir sonraki yıl için stoklardı. Şimdi üretim miktarı 1 milyon tonun altında ki bu da, eksik kalan kısmın ithal edilmesi gerektiği anlamına geliyor. Türkiye’den yeterli miktarda su veriliyor olsaydı Suriye tahıl üretimi konusunda kendine yetecek üretimi yapabilirdi. Bütün bunlar siyasi ve güvenlik durumlarının sonuçları olarak ortaya çıkan ekonomik sorunlar.

Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon daha yapması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle Erdoğan’ın duyurduğu Suriye içinde 30 km derinlikte güvenli bölge oluşturmak için askeri operasyon girişiminin sonuçları ne olur? Türk ordusu böyle bir operasyonu şimdi yapabilir mi?

Özellikle son 10 gündür politik göstergelerin çoğu Türkiye’nin bu operasyonu doğrudan veya desteklediği Suriye muhalefetinden milisler üzerinden yapma fırsatının ve ihtimalinin olmadığını gösteriyor.

ABD savunma ve dışişleri bakanlıkları açıklamalar yaparak Türkiye’yi böyle bir projeyi uygulaması konusunda hem siyasi hem saha düzeyinde kırmızı ışık yakarak açık bir şekilde veto etti.

Rus güçleri ve Rus uçakları Türkiye’nin askeri operasyon yapacağını söylediği yerlerde uçuşlarına devam ediyor. Sahada da Rusya ve Suriye ordusu buralardaki askeri varlıklarını güçlendiriyor.

Türkiye’nin şu anda ABD veya Rusya ile askeri fikir ayrılığına girmek isteyeceğini düşünmüyorum.

Erdoğan şu anda bu (askeri operasyon) tehditlerini (Türkiye’de) yaklaşmakta olan seçimlerin esas kartlarından biri haline gelen Suriyeli mülteciler meselesi üzerinden açıklıyor olabilir ancak pratikte bu açıklamanın Erdoğan’a olumsuz yansıyacağını düşünüyorum. Çünkü, sınırlı bir askeri operasyon bile yapabilecek durumda değil.

Sınırlı bir operasyon bile mümkün değil görüşünüzü neye dayandırıyorsunuz?

İster Halep’in kuzeybatısında veya İdlip’in kuzeyinde olsun ister Rakka ve Haseke’nin kuzeyi gibi Kürt yoğunluklu yerlerde olsun mevcut durumu şekillendiren şartların oluşturduğu denklem sebebiyle.

Bu denklemleri oluşturan şartlarda sadece Suriye-Türkiye ilişkileri veya iki ülke arasındaki güç dengeleri değil aynı zamanda Türkiye ile Rusya ve ABD arasındaki anlaşmalar da etkili.

Mesela Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyini karşılaştıracak olursak Türkiye Kuzey Irak’ta Bağdat hükümeti ve Arap ülkeleri protesto etse bile (ABD ve Rusya’dan) yeşil ışık almaz. Ancak Suriye’nin kuzeyinde durum farklı. (Operasyon) İster sınırlı ister geniş kapsamlı olsun kapıyı bir kere açmak sınırlı operasyonu operasyon serilerine dönüştürebilir ki, nerelere varabileceğini kestiremeyiz.

Erdoğan’ın PKK gerekçesiyle sınırlı bir operasyon yaptığını var sayalım; bu operasyon PKK’nın kuzey Suriye’deki varlığını bitirecek mi ya da faaliyetlerini azaltacak mı?

Kuzey Suriye’ye bir operasyon Türkiye’ye ne sağlayacak? Eğer amaç mültecilerin gönderileceği 30 km derinliğinde bir alan işgal etmekse bu çok büyük bir askeri operasyon gerektiriyor ve şu anda bu da imkânsız. Amaç PKK’ya karşı sınırlı bir operasyonsa ki sadece Erdoğan değil Suriye yönetimi de PKK üzerinde baskı kurmak ister, küçük çaplı bir operasyonla böyle bir örgüt elimine edilemez. Elimine edilebilmesi öncelikle Suriye hükümeti ile ve İran-Irak gibi bölge ülkeleri ile koordinasyonu da içeren siyasi bir süreçle mümkün olabilir.

Rusya, Suriye’den çekiliyor mu?

Bu konuyu (Şam’da) kimse konuşmuyor. Elbette 2015’ten beri Suriye topraklarında askeri olarak bulunan Rus askerleri hava saldırıları ve operasyonları konusunda çok önemli tecrübeler kazandılar. Ancak Rusya’nın Suriye’deki varlığı ağırlıklı olarak kara gücü değildi. Kara gücü büyük ölçüde Suriye Arap Ordusu ile muhalif militanlar arasındaki uzlaşmalar gibi görevleri gerçekleştiren askeri polislerden oluşuyor. Bu nedenle, Ukrayna savaşına gönderilecek kadar önemli tecrübeye sahip değiller. Rusya, Suriye’deki hava gücünün bir kısmını çekip Ukrayna’ya gönderiyor olabilir ancak bu Suriye’deki hava gücü konusunda büyük değişikliğe sebep olmaz.

Şam ile Kürtler arasındaki ilişkiler nasıl? Taraflar arasında temas ve müzakere var mı?

Haseke’nin, Deir Ez Zor’un ve Rakka’nın büyük bir kısmını kontrol eden Kürt yönetiminin geçici (net olmayan) bir siyasi duruşu var ve göründüğü kadarıyla kendi siyasi kararları yok ve Amerikan desteği ile ayaktalar. Yani eğer Amerikan desteği çekilirse Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Suriye ordusuna ve devletine karşı askeri olarak karşı duramaz. Suriye ordusu da askeri bir karşı karşıya gelme durumunu istemez. Diyalog, müzakere ve siyasi süreçlerle çözüm hem Esad yönetiminin hem de SDG’nin çıkarına. Ancak öz yönetimden bir hafta sorunun Şam ile diyalog ve koordinasyon ile çözülebileceğine dair açıklama duyuyoruz, diğer hafta Türkiye’nin operasyona girişememesi için Suriye-Türkiye sınırı boyunca uluslararası koruma talebi işitiyoruz. Mevcut rejimden kurtulma hedeflerinin gerçekleşmesi için yabancı askere müdahale çağrıları yapan muhalefetin 2012-2013’teki duruşları gibi…

Evet, Suriyeliler Türkiye’ye karşı. Onlar (öz yönetim ve SDG) okyanus ötesinden güçlerin onları korumak için gelmesini istiyor ve bu Kürtlerin siyasi kararlarının, Suriye içindeki çıkarlarından çok Amerikalıların çıkarlarına dayandığını gösteren ilginç bir mantık.

Mesela Türkiye’nin tehditlerinin arttığı bir dönemde Kamışlı’da göstericilerin Abdullah Öcalan resimleri taşıdığı bir gösteri yapıldı. Türkiye’nin ana propaganda söylemi Suriye’de Öcalan’ın takipçilerine karşı savaşmak. Aptallık mı yoksa Erdoğan’ın Kamışlı’yı işgal etmesini sağlamak için bir komplo mu? Bu insanlara hesap sorulmalı. Bu, bazı PKK liderlerinin siyasi bilincinin ve Şam veya Türkiye ile kriz yönetimi seviyesinin göstergesi.

Türkiye’nin desteklediği grupların kontrolündeki bölgelere Şam’dan bakıldığında durum ne?

Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda (BM) Güvenlik Konseyi’nden, Arap ve bölge ülkelerinden uluslararası destek var. Hatta Astana sürecinin tarafı olan Türkiye’nin kendisi de Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapan sonuç bildirgelerine imza atıyor. Bu da Türkiye’nin uzun vadede bu bölgelerden çekileceği konusunda bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Ancak bu bölgeler bugün müzakerelerde koz olarak kullanılıyor.

Kesin olan şu; Türkiye ‘güvenli bölge’ olarak adlandırdığı bölgeye yüz binlerce veya milyonlarca Suriyeli mülteciyi göndermeye çalışıyor. Bu bölgeler, mesela Afrin Kürt çoğunluklu ancak bu bölgelere dönecek mülteciler kesinlikle Arap olacak. Türkiye, kendi sınırlarında Kürt nüfusu azaltmak için demografik değişikliği öngören bir süreç üzerinde çalışıyor. Ancak bu proje uzun vadede uygulanabilir mi?

Bence Suriye, son birkaç yıldır askeri operasyonlarla değil müzakerelerle sorunları çözmek istiyor. Çünkü her askeri operasyon şehirlerde derin değişimlere, on yıllarda yeniden inşa edilemeyen yıkımlara sebep oluyor. Bu Suriye devletinden, hükümetinden önce Suriye halkının kaybı.

Şam’da Suriye hükümeti içinde “ne kadar sürerse sürsün, Türkiye ne kadar Türkleştirme operasyonları yaparsa yapsın, o bölgedeki elektrik temini, idare, piyasa Türkiye üzerinden düzenlenirse düzenlensin o topraklar Şam’daki merkezi hükümetin kontrolüne dönecek” şeklinde bir kanaat var.

Türkiye’deki Suriyeli mülteciler geri döner mi? Şam’dan art arda aflar çıkıyor ancak bu aflar işe yarıyor mu?

Bu aflar herkese geri dönüş kapısı açıyor ancak en önemli mesele güven. Muhalifler veya muhalefetle yakın olanlar Şam hükümetine güvenir mi? Kesinlikle güvenmiyorlar ve kendi yakınlarını da güvenmemeleri konusunda ikna ediyorlar. Ancak bu meseleler onların kişisel eğilimlerinden çok bölgesel ve uluslararası denklemlerle ilgili. Yani mesela Astana’da Rusya, İran ve Türkiye arasında Şam hükümeti ile koordineli bir anlaşmaya varılırsa muhalifler kendilerini hiçbir şey yapamadıkları yeni bir gerçeklikle karşı karşıya bulabilirler. (Muhalifler) güçlü oldukları için değil Türkiye’nin desteği sürdüğü için hâlâ varlar.

Diğer taraftan eminim ki, Türkiye’ye veya diğer ülkelere giden Suriyeli göçmenlerin önemli bir kısmı sadece korku, savaştan kaçmak gibi sebeplerle değil (Suriye’deki) ekonomik durumdan dolayı da gittiler. Çok sayıda insan “Suriye’dekinden daha iyi bir hayatın ve iş imkanların olacak” şeklindeki motivasyonların etkisiyle gitti.

Bugün mülteciler dönmek için öncelikle hayatlarına yönelik güvenlik tehdidi olmayacağını hissetmeliler ve Suriye’de ekonomi başta olmak üzere diğer konularla birlikte hayatlarını nasıl sürdürecekleri konusunda endişeleri olmamalı.

Dönüşlerin sağlanması için konferanslar düzenlendi, Rusya arabuluculuğunda veya Rusya ile işbirliği yapılarak anlaşmalar yapılarak dönenlerin güvenliklerinin sağlanacağına dair garantiler verildi, aflar çıkarıldı vs vs… Ancak mülteciler açısından esas soru hala duruyor; Suriye’de şartlar Türkiye’dekinden daha iyi mi yoksa kötü mü?

Söylediğim gibi Suriye’de ekonomik durum çok kötü ve bunlar Türkiye’nin, Amerika’nın, PKK’nın işgalleri ile ilişkili.

 


Hediye Levent Kimdir?

Gazeteciliğe 2003 yılında başlayan Hediye Levent, 2008’den itibaren 13 yıl Suriye, Lübnan ve Irak’ta yaşadı. Bu süre boyunca çeşitli yerli-yabancı medya kuruluşlarında ve köşe yazarı olarak Evrensel Gazetesi’nde Ortadoğu’da olan biteni yerinden, sahadan aktardı; yazdığı analizlerle bölgedeki gelişmelerin aydınlatılmasına büyük katkı yaptı.