Şampiyonluk potansiyeli ve dört büyükler
Türkiye Süper Lig'i zor bir lige dönüştü. Bunu sağlayan en önemli iki nedenden biri ligin ekonomik olarak iflas etmiş olmasıdır. İkinci neden ise özellikle dört büyüklerin Pandemi nedeniyle taraftar desteğinden yoksun olmalıdır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, üç İstanbul takımlarından hiçbiri, bir şampiyon oyunu oynamıyor. Belki oyunu hızlı ve çok istikrarlı olmasa da yüksek tempoya meyil eden Beşiktaş’ı kısmen ayırmak gerekir. Son Trabzonspor maçında açıkça görüldüğü gibi, Beşiktaş, dengeli savunmalar karşısında, hız ve tempoyu bir kurgu ile birleştiremiyor. Bunun anlamı şudur: Sergen Yalçın kendi takımının hücum organizasyonunu alan üretmek üzere tasarlamamış. Alan üretmek kolay bir iş değil biliyorum ama Süper Lig düzeyinde bir teknik adam başkada ne iş yapar doğrusu bilmiyorum. Eğer Sergen Yalçın ve dolayısıyla Beşiktaş, hücum organizasyonuna ince alternatif detaylar eklemeyi başarırsa, şampiyonluğun, belki de tek alternatifsiz takımı olur. Aslında oyuna sürülen kadro ve oyuncu havuzu bu işi kotarmak için yeterli veri sunuyor.
Fenerbahçe, sezona doğru bir strateji ile başlayan Erol Bulut’un o takımı değil. Galiba Erol Bulut, Fenerbahçe popülizmine yenildi. Ya da bildiği ve hâkim olduğu oyundan vazgeçmek için ikna edildi. Erol Bulut dengeli bir takım tasarlıyordu ve savunmayı doğru konumlandırmak için yoğun mesai harcıyordu. Ama ne olduysa sekizinci haftadan sonra oldu ve Bulut, bildiği oyundan vazgeçerek, eski Fenerbahçe masallarına geri döndü. Oysa Gustavo, Sosa ve son olarak transfer edilen Mesut Özil hariç, bütün Fenerbahçeli oyuncular atletik özellikleriyle ön plana çıkıyor. Bunun anlamı şudur; bu oyuncularla top merkezli dominant bir oyun oynamak imkânsız. Ama Fenerbahçe aklı, takımdan bu oyun tarzını talep ediyor.
Mesut Özil büyük bir oyuncu, buna şüphe yok. Ama Mesut Özil aynı zamanda kurgusal bir oyunun çok önemli bir oyuncusu. Ortada iyi tasarlanmış bir kurgusal oyun yoksa, Mesut Özil, yeteneklerini sergileme imkânı bulamaz. Real Madrid ve Arsenal süreçlerinin Özil açısından sorunları bunlardı. Özil bir alan üretme virtüözüdür. Son iki maçta özellikle Özil’in daha çok görünür olmasını sağladığı tek şey, Fenerbahçe’nin bir hücum organizasyonu detaylarından yoksun olduğudur. Üstelik Özil uğruna defans göbeğinin önü açık kalmak zorunda olacak. Hem hücumda ciddi bir organizasyon yok hem de defans göbeğinin önü açık. Fenerbahçe bu iki büyük soruna rağmen şampiyon olmakta bir hayli zorlanacak.
Feghouli’nin sakatlığından sonra Galatasaray bir tür ışıltısını kaybetti. Son Kasımpaşa maçında Taylan’da yoktu. Bu iki oyuncunun yokluğu, deyim uygunsa oyun kurgusallığı bakımından Galatasaray’ı inanılmaz yoksullaştırıyor. Fatih Terim sezon başından bu yana ikinci bölgede adeta gedik gibi açılan bu soruna henüz çözüm bulmuş değil. İkinci bölge organizasyonunu çözemeyen bir Galatasaray şampiyonluk yarışında büyük yaralar alır. Aslına bakarsanız sanki Terim bu sorunla uğraşmaktan vazgeçmiş gibi. Onyekuru ve Mostafa Mohamed transferleri, sanki eski kestirme yollara başvurmakta kararlı olduğunu gösteriyor.
Trabzonspor Abdullah Avcı yönetiminde bambaşka bir kimliğe büründü. Avcı defansın yeniden yapılandırılmasıyla işe başladı ve anlaşılan o ki, bu işi başarıyla da bitirdi. Ama aynı şeyleri ikinci bölge organizasyonu ve hücum aktivitesi için söylemek son derece güç. Her oyunu savunma ile oynamak mümkün ama sadece savunma enerjisiyle şampiyon olmak çok zor. Avcı, hızla ikinci bölgeyi inşa eder ve üçüncü bölgeye de daha basit bir gol planı monte ederse, şampiyonluk adaylarından biri haline gelebilir.
Türkiye Süper Lig'i zor bir lige dönüştü. Bunu sağlayan en önemli iki nedenden biri ligin ekonomik olarak iflas etmiş olmasıdır. İkinci neden ise özellikle dört büyüklerin Pandemi nedeniyle taraftar desteğinden yoksun olmalıdır. Taraftarsızlık en çok teknik adamları zorluyor. Çünkü, esasında özellikle iç sana maçlarında oyunun temposunu belirleyen gücün, taraftar olduğu anlaşılmıştır.