Sanallaşma, mutasyon ve çaresizlik
Cattelan'ın "duvara bantlanmış muz" çalışması, 2019 yılında 120 bin dolara alıcı buldu. Öte yandan ABD örneğinde Trump-Musk ikilisi eliyle ABD’de sermaye-devlet ilişkileri yeniden yapılandırılıyor. ABD’nin en büyük sağlık sigorta şirketlerinden birinin CEO’su Brian Thompson 4 Aralık 2024’te New York’ta öldürüldü. Bu üç olay, sınırda kapitalizmin değerde sanallık, siyasette şarlatanlık, halkta çaresizlikten kaynaklanan şiddet ürettiğini gösteriyor.
Bu yazı, 2024 sonunda ABD’de yaşanan üç örnek olay ve düşündürdükleri üzerine.
DUVARA BANTLANMIŞ MUZ
İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan'ın “Komedyen” adını verdiği "duvara bantlanmış muz" çalışması, 2019 yılında 120 bin dolara alıcı bulmuştu. New York’taki Sotheby's müzayede evi üç sanal kopyadan birini yeniden satışa çıkardı. “Eser”, 21 Kasım 2024’te yapılan müzayedede 6,2 milyon dolara “kripto girişimcisi” Justin Sun tarafından satın alındı. Basın toplantısında duvardaki muzu çıkarıp yiyen Çinli Sun, ayrıca Trump’ın desteklediği bir kripto para birimi projesi olan World Liberty Financial’a 30 milyon dolar yatırım yaptığını söylemiş.
Cattelan, hicvi bir eleştiri yöntemi olarak kullanan bir sanatçı olarak tanınıyor. Burada konuyu sanat yönünden değerlendirmeye kalkışacak değilim. Catellan’ın, duvara bantlanmış muzla piyasa-sanat ilişkilerini aşağılamak, eleştirmek istediği anlaşılıyor. Olayın ironisi, piyasayı eleştirmek için yaratılan bir sanal yapıtın piyasa tarafından nesneleştirilip böyle akıl almaz bir parayla ödüllendirilmesinde saklı.
Bu olayın kıssadan hissesi şu: Güncel kapitalizmde değer sanallaşıyor. Blokzincir teknolojisiyle yaratılan NFT (Non-Fungible Token) Türkçeye İngilizce baş harflere uygun olarak Nitelikli Fikri Tapu (NFT) olarak çevriliyor. Benzersiz, birbirinin yerine geçmeyen dijital ya da sanal varlık belgesi anlamına geliyor. 2020’lerin başlarında sanal evren (meta verse) söylemiyle parlatılmış ama ekonomik bir araç olarak beklenen ilgiyi yaratamamıştı. Bu son olay, sınırda kapitalizmin yeni normalinde, değerin nesneden ve içindeki toplumsal emek zamanından kopuşunu simgeleyen bir öncü örnek olduğu, geleceğin suretini bugünden gösterdiği için büyük önem taşıyor.
MUTASYON
ABD seçimlerinden sonra Donald Trump ile Elon Musk ikilisinin fiili iktidarları başlamadan önceki söylem ve eylemleri, en ileri modeli üzerinden kapitalizmin geçirmekte olduğu mutasyonu anlatıyor.
Trump milyarder bir iş adamı. Forbes’in aktardığına göre 6.2 milyar dolar (212,3 milyar TL) serveti var. ABD’yi, devasa askeri gücünü de arkasına alarak oligopollerin öncelikleri doğrultusunda büyük bir şirket gibi yönetmeye eğilimli olduğu biliniyor. Panama Kanalı'nı, özerk bir Danimarka toprağı olan Grönland'ı ele geçirmek için gerekirse askeri güç kullanabileceğini, ABD-Kanada sınırının kaldırılması için ekonomik baskı yapacağını açıkladı. Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olması gerektiğini söyledi. Bunlar, Trump tarzını yansıtan onlarca örnekten yalnızca birkaçı.
Trump’ın kabinesi milyarderler geçidi gibi. Seçim sırasında ve sonrasında Trump'ı açık ve hiperaktif biçimde destekleyen Elon Musk 442 milyar dolara ulaşan servetiyle dünyanın en zengin kişisi. Bilişim oligopollerinin başını çekiyor.
Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı’na getirileceğinin duyurulmasından bu yana ABD başkanı gibi davranıyor. Washington Post, Musk’ın "gölge başkan" olduğunu yazdı. “Başkan Musk, yardımcısı Trump!”, “Elon Musk eş başkanmış gibi davranıyor”, “Musk gölge başkan mı?” cümle ve soruları gazetelerin manşetlerine çıktı. Musk’ın, Kongre’deki cumhuriyetçileri etkileyerek Trump’tan habersiz hükümet bütçesini kapatma girişimi son anda önlenebildi. Trump, kendine özgü tuhaf uslubuyla Musk’ın ABD’de doğmadığı için başkan olamayacağını açıkladı! Bütün bunlar olurken, seçilmiş başkan yardımcısı J.D Vance’ın adı bile geçmiyor.
Musk dünya siyasetinin her başlığı üzerine söz alıyor; kendinde başka ülkelerin iç işlerine karışma, dünyaya ayar verme gücü görüyor. 23 Şubat’ta Almanya’da yapılacak seçimler için "Almanya'yı sadece AfD kurtarabilir" diyerek açıkça bu aşırı sağ/neofaşist partiyi destekledi. İngiltere’de İşçi Partisi hükümetini, sosyalist olduğu için eleştirdi. Ortalıkta “Reform” adıyla bilinen faşist eğilimli partiye 100 milyon dolar yardım yapacağı söylentisi dolaşıyor. İngiltere, Almanya ve Kanada başbakanlarını aşağılayan demeçler veriyor.
Musk, birçok devlet ve hükümet başkanıyla doğrudan görüşüyor. The Wall Street Journal'ın haberine göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de düzenli olarak iletişim halinde. 2023'te de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Çin teknoloji CEO'larıyla San Francisco'da akşam yemeği yediği güncellenen haberler arasında yer alıyor.
Musk’ın Çin’le ilişkisi önümüzdeki dönem ABD siyasetinin en önemli ve kritik başlıklarından biri olacak gibi görünüyor. Sermaye çevrelerinden büyük destek alırken, ilişkilerinin ABD devleti için bir güvenlik sorunu yarattığını savunanlar da çıkıyor.
Musk’ın Çin’de çok büyük yatırımları ve bir “Çin dostu” olarak bilinen annesiyle birlikte büyük simgesel etkisi var. Tesla’nın Şanghay’daki birinci elektrikli otomobil fabrikasında 3 milyondan fazla otomobil üretildi. Şirketin dünya çapındaki satış miktarı 2011’den bu yana ilk kez düşerken Çin’deki satışları yüzde 8,8 oranında artarak, küresel satışlarının yüzde 36,7’sine ulaştı. Tesla'nın ABD dışındaki ilk enerji depolama fabrikası "Megafactory Shanghai" 2024’ün son gününde deneme üretimine başladı.
Tesla tek değil. Yıllık ciroları 600 milyar doları bulan 70 binden fazla ABD’li şirket Çin’de faaliyet gösteriyor. Bu, yıllardır bıkmadan yinelediğimiz dünya pazarının herhangi bir öznenin özerk/otarşik varlığını olanaksız kılan organik bütünleşme sürecini gösteren ampirik verilerden biri olduğu için önemli.
The New York Times yazarı Thomas L. Friedman’ın, “Çin’de Marksist’ten çok Musksist var. Gençler Musk gibi olmak istiyor… Trump’ın yerinde olsam bir ‘Nixon Çin yolcusu’ hamlesi yapardım” diye yazması ve daha pek çok bilgi Trump dönemiyle birlikte ABD-ÇHC ilişkilerinin sürpriz gelişmelere açık olduğunu gösteriyor.
Şarlatanlar da, büyük önderler gibi tarihin dönüşüm/geçiş kesitlerinde ortaya çıkıyor. Toplumlar böyle zamanlarda, şimdi ABD’de ve Trump-Musk ikilisi örneğinde gözlemlediğimiz gibi, gerçek seçeneklerin yokluğunda mistik bir dille değişim çağrısı yapan şarlatanların peşine takılabiliyor. Trump ve Musk egosu şişkin kişilikler. Kendilerini tanrı gibi görüyorlar. Öte yandan, şarlatan, narsist olmaları aptal oldukları anlamına gelmiyor. Bilgi ve donanımlarıyla değil ama iş adamı sezgileriyle sitemdeki tıkanıklığa tanı koymakta kurulu düzen ideologlarından daha esnek ve zeki oldukları bile söylenebilir.
Öte yandan, ABD’de yaşanmakta olan mutasyon bu iki adamın kişisel özellik ve “performansları”yla anlaşılıp açıklanacak yalınlıkta değil.
Bu tablo, “sermayenin hareketi devletleri aşıyor” önermesinin iki anlamıyla da doğrulanmakta olduğunu gösteriyor.
Birincisi, sermayenin hareketine engel ulus devletler parçalanıp etkisizleştirilirken, küresel ısınmayla birlikte eriyip yumuşayarak meta/rant değeri artan Sibirya, Kuzey Kutbu ve Grönland geleneksel paylaşım mantığıyla sonuna dek sömürülecek egemenlik ve paylaşım alanları olarak öne çıkıyor. Paylaşım kavgası, kimi zaman çatışmayla, kimi zaman uzlaşmayla sürdürülüyor. İklim krizi hiçbirinin umurunda değil. Trump’ın Grönland açıklamaları buraya oturuyor.
İkincisi, kapitalizmin anayurtlarında sermaye, geleneksel devleti içerik ve işlevler açısından da aşıyor. ABD örneğinde Trump-Musk ikilisi eliyle ABD’de sermaye-devlet ilişkileri yeniden yapılandırılıyor.
Çok büyük ve güçlü bilişim oligopolleri, devletsi bir güç ve inisiyatif kapasitesine ulaştılar. Devletin geleneksel işlevlerinin giderek daha çoğu bu şirketlerin ellerindeki yapay zekâ uygulamalarına geçiyor. Bu eğilim, her toplumun özgüllüğünü yansıtan bir içerik ve faz farkıyla dünyanın her yerinde güç kazanıyor. Bu nedenle, sermaye-devlet ilişkisindeki yeni yapılanmayı (konfigürasyon) kavramak dünyayı değiştirmek isteyenler için teorik bir ilginin ötesinde siyasal bir önem taşıyor.
LUİGİ MANGİONE OLAYI
ABD’nin en büyük sağlık sigorta şirketlerinden biri olan United Healthcare’in CEO’su Brian Thompson 4 Aralık 2024’te New York’ta öldürüldü. Thompson’u öldürdüğü iddia edilen Luigi Mangione, cinayetten birkaç gün sonra bir ihbar üzerine McDonalds'ta yemek yerken yakalandı. Çıkarıldığı mahkemede savunma yapmayı reddetti; yalnızca “ben suçlu değilim” demekle yetindi.
Luigi Mangione 26 yaşında, beyaz, iyi okullardan parlak derecelerle mezun olmuş, sportmen, yakışıklı bir veri mühendisi. Zengin bir aileden geliyor. ABD ortamına egemen siyah, Latin, Müslüman, göçmen vb. “suçlu adayı” tipinden farklı bir profili var. Solcu ya da sağcı değil. Aşağıda özetleyeceğim yaygın sempatiyi kazanmasında bu profilin de etkili olduğu anlaşılıyor.
Mangione, 2023’te genetik olduğu bilinen bir hastalık nedeniyle belinden ameliyat oluyor. İyileşeceğine kötüleşiyor. Ameliyattan sonra spor yapamaz, idrarını tutamaz hale geliyor. Aktif cinsel yaşamının sona erdiği söyleniyor. Mangione bu sonuçlardan paraya tapan, acımasız/zalim ve adaletsiz ABD sağlık ve sigorta sistemini, onun önde gelen figürlerini sorumlu tutuyor.
Luigi’yi ibret olsun diye Ortaçağ ritüellerine andırır biçimde kent merkezinde uzun bir yürüyüşe çıkardılar. Beklediklerinin tam tersi oldu. Turuncu mahpus elbisesiyle dimdik yürüyen genç adam görüntüsü kısa zamanda Robin Hood tipi bir halk kahramanı ikonuna dönüştü.
Gösterinin (show), ABD kültürünün bir parçası olduğunu biliyoruz. Bu olayın ortaya çıkardığı tepkinin yalnızca bu etmenle açıklanması ise mümkün değil.
ABD yurttaşlarının yüzde 80’inin Luigi’yi desteklediği belirtiliyor. Onu ihbar eden kişi lanetleniyor. Hapishanede de büyük bir saygı ve sempatiyle karşılanıyor.
Bir kadın, soruşturma sırasında “ben suçlu değilim” den başka bir şey söylemeyen Luigi’yi “savunmayı reddet” diyerek destekleyen bir sosyal medya paylaşımından sonra gözaltına alındı. Serbest bırakılması için bu tür suçlamalarda görülmeyen yükseklikteki (100 bin dolar) kefalet parası kendiliğinden bir dayanışmayla kısa zamanda toplandı.
Luigi, “bombacı” olarak tanınan Amerikalı matematikçi, eski akademisyen Theodore Kaczynski’nin Türkçeye Sanayi Toplumu ve Geleceği: Unabomber - Manifesto (Kaos Yayınları, 2013) adıyla çevrilen kitabını 4 yıldızla beğenmiş ve yorumlamış. Yorumunda, başka iletişim biçimlerinin tükendiği koşullarda, “şiddetin hayatta kalmak için gerekli” olduğunu belirtiyor; yazısını şöyle bitiriyor: “ ‘Şiddet hiçbir şeyi çözmez’ cümlesini sadece korkaklar ve zalimler söyler.”
Brian Thompson cinayetinden sonra, ABD sağlık sigorta şirketi uygulamalarının yüzlerce ibretlik, dehşet verici hikâyesi ortalığa döküldü. ABD yurttaşlarının bir bölümünün bu silahlı saldırıyı bir tür haklı intikam olarak algılamalarında, insan sağlığına değil kâra odaklı paragöz sigorta şirket skandallarının çok önemli payı var.
Sistemin, en zayıf noktalarından birinden bu ölçekte sorgulanması üzerinde düşünmek gerekiyor.
*
Bu üç olay, sınırda kapitalizmin değerde sanallık, siyasette şarlatanlık, halkta çaresizlikten kaynaklanan şiddet ürettiğini gösteriyor.
Biriken toplumsal öfke, siyasal seçenek yokluğunda, ilginç kanal ve biçimlerde dışa vuruyor; öfke ve enerji birikiyor. Bu muazzam gizilgücün yalnızca yıkıcı değil, aynı zamanda kurucu bir enerjiye yükseltilebilmesi ise teorik eleştirinin, toplumsal proletaryanın eylemli eleştirisiyle maddileşmesine bağlı görünüyor.
Haluk Yurtsever Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1973-1976 ve 1980-1992 yılları arasında İngiltere, Sovyetler Birliği, Fransa ve Almanya’da bulundu. 1974’de İngiltere’de TKP üyesi oldu. Bir yıl Moskova’da Lenin okulunda eğitim gördü. İlki 1990’da yayımlanan Sınıf ve Parti (Dönem Yayınevi, Ankara) olmak üzere yayımlanmış 15 kitabı var. 8 ortak kitaba katkı yaptı. Son iki kitabı, Uygarlık Dönemeci 2021’de, Dünyada ve Türkiye’de Komünist Ufuk 2023’de Yordam Kitap’tan yayımlandı. Yurtsever Nisan 2024’de yine Yordam Kitap tarafından yayımlanan 15 yazarlı 100 yıl Sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin de yazarları arasında bulunuyor. Tarih, felsefe ve siyaset üzerine çalışıyor, kitap ve makaleler yazıyor. İzmir’de yaşıyor.
Hegemonya savaşının yeni enkazı: Suriye 17 Aralık 2024
'Umut İlkesi' 03 Aralık 2024
Kazanan Trump değil, seçeneksizlikten beslenen gelecek korkusudur 19 Kasım 2024
Fırtına yaklaşırken iktidarı ve muhalefetiyle yönetenlerin çaresizliği 05 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI