Sanat dünyasından isimler Kazım Koyuncu'yu anlattı: K’ak’i seni çok özlüyoruz
Sanatçı Kazım Koyuncu'yu, kaybının 16. yılında ailesi, dostları ve onunla ilgili çalışmalara imza atan isimlerle konuştuk: Şimdilerde mutfağımda asılı fotoğrafına geçerken 'N'aber?' diyebiliyorum...
DUVAR - Kazım Koyuncu'suz 16 yıl... Müziğine de yansıyan protest ruhunu hayatının sonuna dek yaptığı her şeye yansıtan Koyuncu, Karadeniz'in kadim müzikal geleneğini ve dillerini kendi tarzıyla buluşturup geniş kitlelere ulaştırdı. Çok erken yaşlarda başladığı müzik hayatında kurduğu ya da içinde yer aldığı gruplarda ve solo kariyerinde, hem Lazcanın, Hemşincenin, Türkçenin en güzel bazı şarkı ve türkülerini söyledi, hem de özgürlüğü, temel insan haklarını, kültürel çeşitliliği ve doğayı savundu.
2005 yılında, henüz 33 yaşında, topraklarına musallat olan ve her vesileyle dikkat çektiği kanser nedeniyle vefat eden Koyuncu'yu, kaybının 16. yılında ailesi, dostları ve onunla ilgili çalışmalara imza atan isimlerle konuştuk.
NİYAZİ KOYUNCU: ABİME OLAN ÖZLEMİM HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Kendisi de müzisyen olan kardeşi Niyazi Koyuncu, ona duyduğu özlemi şu sözlerle anlattı:
"Bugün tam 16 yıl oldu abimizi kaybedeli. Biz 16 yıldır her 25 Haziran’da abimin kabrinin başında oluyoruz. Ona olan özlemimizi ifade ediyoruz. Şarkılar söylüyoruz, şiirler okuyoruz, dualar ediyoruz. Herkese bir şekilde içindeki Kazım’ı anlatma fırsatı doğuyor. 16 sene önce bir yakınım bir şey söylemişti, aslında bu işin ne kadar doğru olduğunu da ifade etmiş oldu: "Acıyı," dedi, "aslında ilerleyen yaşlarda daha fazla hissedeceksin, daha fazla aklında olacak. Çünkü özlem artacak." Bundan sonra hiç göremeyecek olmak abimi, zaten başlı başına bir özlem. Ben abimi kaybettiğimde 21 yaşındaydım, şimdi 37 yaşındayım. 16 yıldır abim hayatımda yok ve haliyle bu özlem her sene daha da kat kat artıyor. Ama bir şekilde abimin yakınları, dostları, sevenleriyle bu acıyı paylaşmak, nasıl anlatayım, merhem oluyor. Bu arada bugün Türkiye’nin pek çok yerinde Kazım Koyuncu etkinlikleri yapıyor birçok insan. Bazıları tek başına yapıyor bunu, bazıları belediyelerle yapıyor, bazıları bir dernek adıyla yapıyorlar. Onlara da Kazım Koyuncu ailesinin bir ferdi olarak teşekkür etmek istiyorum."
UMAY UMAY: ŞİMDİLERDE BİRAZ ANLADIM Kİ KAZIM YOK
Kazım Koyuncu'nun yakın dostu, son anına kadar yanında olan Umay Umay'a, "Kazım Koyuncu vefat ettiğinde neyi, kimi kaybettik? Yani bu 16 yılı Kazım Koyuncu'nun da yaşadığını hayal etseydiniz, neler farklı olurdu özel olarak sizin için ve hepimiz için?" diye sorduk.
"Bizi bilmiyorum inanın. Ama ben öncelikle kardeşimi, hakiki dostumu kaybettim. Bazen müzikal olarak laflar ediyorum ama en sonunda o sadece gençlik arkadaşlığı yüzümde, içimde kat kat burkulup duruyor. Yığılıp kalıyorum güldüğümüz, kavga ettiğimiz ve hastanede-evde çektiğimiz şaşkınlığın üstüne. Müzikal düşüncelerimi sıraya koyup anlatamayacağım kadar büyük hayat ağrım.
Hastalandığında şaşırmaktan inanmaya geçemedik. En azından ben çok uzun süre ikna olmadım. Şimdilerde biraz anladım ki Kazım yok. Soruna müzikal kaybımız açısından cevap veremediğim için üzgünüm şu an. Ama yaşarken bağları, sevgisi güçlü olan arkadaşlar böyledir. Ağrısının ötesine geçemez.
Şimdilerde mutfağımda asılı fotoğrafına geçerken 'N'aber?' diyebiliyorum. Alıştım ama kolumu, kanadımı kendim kıra kıra. Kazım'ın gidişi bir ölüm meselesi hiç olmadı. Büyük bir eksiklik, evet de, benim için sadece Kazım'ın saçlarını savura savura kahvaltıya gelişi eksikliği..."
İLKAY AKKAYA: DÜŞTÜĞÜMÜZ YOLLARIN HATIRASI HER GEÇEN GÜN ÇİÇEKLENİYOR
Kazım Koyuncu'nun yakın dostu, birlikte müzikal çalışmalara da imza attığı sanatçı İlkay Akkaya, Koyuncu'yu, ondan hemen önce vefat eden Kızılırmak'tan yol arkadaşı Tuncay Akdoğan'la birlikte yad ediyor:
"Bazı dostlukların nasıl başladığını bilmezsiniz. Sanki her zaman sizinleymiş gibi hissettiğiniz dostlar vardır. O’nun uzaklarda olması ya da bu dünyadan göçmesi de engel olmaz böyle hissetmenize. Kazım işte öyle bir dost benim için. Düştüğümüz yolların, geçtiğimiz yılların hatırası her geçen gün çiçekleniyor. Özlemek, bu sanırım.
Tuncay’ın vefatının haftasında konmuştu teşhis. Konduramamıştık ama onun ve hepimizin tüm çabalarına rağmen kısa bir süre içinde uçup gitti. Şu yaşadığımız zor günler, çok daha kolay katlanılır olurdu burada olsalardı. Kurduğumuz düşün fersah fersah ötesine düşmüş bu ülkede, Kazım’ın da hayatına mal olan, insan sağlığını ve hayatını değersizleştiren iktidar geleneğine karşı omuz omuza olsaydık keşke. Her zaman sevgiyle 'Lazanım'."
MEHMEDALİ BARIŞ BEŞLİ: YOKLUĞUN HÂLÂ TRAVMA BİRÇOĞUMUZ İÇİN…
Lazca sözlerle rock müzik yapan ilk grup olan Zuğaşi Berepe'yi birlikte kurduğu yol ve müzik arkadaşı Mehmedali Barış Beşli, "Sensiz bu dünya bir rengini kaybetti" dediği Kazım Koyuncu'nun Lazca müziğin kayda geçmesindeki öneminin altını çizdi:
"Üstünde HES yapılmasına karşı son konserimizi verdiğimiz P’eruma derenin kenarında oturmuşum, bir yandan derenin sesini dinliyorum, bir yandan da senin için birkaç satır yazmaya çalışıyorum. Birazdan yanına geleceğiz, seninle ve senin o çok sevdiğin P’anç’ol’la kucaklaşacağız…
Mücadele alanlarımızdan kazanımlar elde ettik şüphesiz, bizden sonra birçok müzisyen Lazca söyledi, Lazcanın kayda geçmesine katkı sağladık ve Lazcanın yok olmakta olduğunun farkındalığına vardı insanlar. Şüphesiz senin solo katkın da büyük ve bugün aramızda olsaydın, daha da büyük katkıların olacaktı. Dünya çapındaki sanatçılara Lazca şarkılar söyletmek ve bu şarkılardan oluşan bir albüm yapmak fikrin çok değerliydi ama bunu senden başka kim yapabilir bilemiyorum…
İgzas’ı finanse etmek için Bruxel Live CD’sini hazırlamak da senin orijinal fikrindi zaten… Hayat kurtarmıştı bu fikir, çıkışsız gibi görünen bir durumda büyük bir enerjiyle yapmıştık İgzas’ı…
Sensiz bu dünya bir rengini kaybetti, yokluğun hâlâ travma birçoğumuz için…
Ölümün ya da ölümsüzlüğün bir telafisi yok sanırım, belki de senin coğrafyan, dağların, derelerin ve toprağın biraz dindiriyor bizi…
Kazim, Dina, K’ak’i seni çok özlüyoruz."
ÜMİT KIVANÇ: ARKADAŞIMI KAYBETMİŞİM GİBİ YANIYORDUM
Hazırladığı 'Şarkılarla Geçtim Aranızdan' belgeselinde Kazım Koyuncu'nun dünyasına, Koyuncu'nun çektiği görüntüleri ve konuşmalarını da kullanarak büyük bir ışık tutan Ümit Kıvanç'a, "Kazım Koyuncu ile hiç yüzyüze tanışmadınız ancak bir bakıma onunla en çok konuşan, söylediklerini, hayatını, düşüncelerini tüm ayrıntılarıyla en çok dinleyen insanlardan biri oldunuz belgesel vesilesiyle. Her şeyden sonra, bugün onunla yüzyüze tanışsaydınız, kendisine ilk olarak ne derdiniz, nasıl bir cümle kurardınız?" diye sorduk:
"Çok zor soru bu. Önce uzun uzun sarılırdım, teşekkür eder, helal olsun, der, sonra, "haydi, bir an önce ne yapacaksak konuşalım, yapalım," falan diye girişirdim herhalde. Çünkü çok iyi anlaşabileceğimi düşündüğüm bir insan olduğundan eminim.
Buna müzikte yapmaya çalıştığı şeyi fark ettiğimde, onunla yapılmış birkaç görüşmeyi okuduğumda inanmıştım zaten. Filmi yaparken, çeşitli farklı ortamlarda, farklı bağlarla, farklı ilişkiler içinde bulunduğu insanlarla görüştüğümde, videolardan halini tavrını gözleyip incelediğimde hem birçok bakımdan kendime yakın bulmakta yanılmadığımı anladım hem de onun özgün yanlarını daha berrak görebildim. Ama daha önce, öldüğünü öğrendiğimde bütün gece içip ağlamıştım. Niye? Tanımıyordum bile! Ama arkadaşımı kaybetmişim gibi yanıyordum.
Araya sıkıştırayım, bu nedenle, o filmi yapıp ortaya çıkarabilmiş olmaktan ötürü acayip mutluyum. Elli sene sonra bile birilerinin Kazım’ı tanıma şansı olacak.
Türkiye’de adalet, eşitlik gibi dertleri olan insanların genellikle yüzü asıktır. Kendimi de katarak konuşayım: direncimiz vardır, mücadele azmimiz kolay kolay tükenmez, fakat insanlarda olumlu duygular, geleceğe yönelik hevesler uyandırmada becerikli değilizdir. Daha çok, acıları, haksızlıkları dile getiren, bunlar yüzünden acılaştığını dışa vuran insanlar olarak görünürüz. Tabii bizim içimizin kararması için birileri sürekli bir şeyler yapar, yani bu halimiz sırf kendi kabahatimizden değildir, ama bir yandan da böyle bir neşesizlik, asık suratlılık, sertlik kültürümüz vardır. Kazım, olağanüstü enerjiyle, neşeyle, derin ve haklı öfkeyi birleştirebilen, her şeyden önce insanlara özgüven aşılayabilen biri. Her türlü acıyı hisseden, taşıyan, son derece hassas bir insan olmasına rağmen omuz çökmelerine karşı ilaç olan tiplerden.
İkinci olarak, adalet-eşitlik mücadelesini günün birinde iktidarı ele geçirecek bir siyasî-askerî kadronun tepeden aşağı düzenlemeleriyle kazanamayacağımızı, toplumsal dönüşüm uğraşının bugünden, bugünün ilişkileri içerisinde pek çok küçük değişiklikler yaratarak ilerleyeceğini kavramış bir insandı. Benim filmin başına koyduğum bir “mücadele tarifi” vardır, mealen aktarayım: “Bakkala, manava başka bir türlü davranırsın. Bundan ötürü sana puan yazmazlar, ama burada birisi başka türlü davranıyor derler.” Bu derinlikli bir bakış açısıdır.
Ve üçüncüsü, Kazım klişelerin değil özgünlüklerin insanı. Muazzam bir müzikal donanımı yok, ama müziğe kendine özgü bakış açısı, nereden nasıl özgün yollar bulunur arayışları var. Müziği asla sadece yöresel zeminiyle tanımlanamaz. Yaşayabilseydi, eminim kendisini müzikal olarak besleyebilecek birileriyle işbirliği halinde, farklı şeyler yapacaktı. “Hayde” parçasını, özellikle çift tulumun rock gitarı solosu havasında çaldığı kısmı dinleyince, esas gözünü diktiği şeylere dair fikrimiz olabiliyor."
HÜSEYİN TURAN: KAZIM KOYUNCU HEM GELECEĞİ KORUDU HEM DE GELENEĞİ
Sanatçı Hüseyin Turan ise Kazım Koyuncu'nun geleneksel müziği modern bir tarzda icra ederek aslında ne denli önemli bir kültürel köprü vazifesi de gördüğünün altını çizdi:
“2000’li yılların başında Karadeniz müziğinde adeta patlama yaşanmış ve bu kültürün yerel icracıları bir anda popüler bir üne kavuşmuşlardı. Popüler kültür içerisinde Karadeniz’in halk müziği motifleri yoz icracılarla arabesk ve poplaşma ile günümüze kadar ulaştı. Bu olumsuz havada Kazım Koyuncu daha temiz bir damardan ilerleyip bölge halklarını buluşturduğu müziğiyle, hem geleceği korudu hem de geleneği.
Ardında bıraktıklarını doğru algılayıp geliştiren birçok müzisyen, geldiğimiz noktada bu işi kotarıp Kazım’a esaslı bir selam gönderiyorlar kanımca.
Ölüm yıldönümünde Kazım Koyuncu’yu sevgi ve rahmetle anıyorum…”
MURAT MERİÇ: İYİ Kİ...
Murat Meriç ise Koyuncu'nun sanat hayatına dair şunları söyledi:
"Kazım Koyuncu, doğduğu, yetiştiği, yaşadığı bölgenin coğrafyasına benziyordu: Hırçın ve inatçıydı. Derelerin, önüne çıkan bentleri yıkarak akması gibi bir çırpıda aktı ve gitti. Kaynaktan aldığı temiz suyu besledi, büyüttü, kocaman bir dereye dönüştürdü ve en hırçın hâliyle büyük bir denize döküldü. Karadeniz müziğiyle ilgisi olmayanların bile aklını çeldi. Yaptığı düzenlemeler, seçtiği ve yeniden kullanıma soktuğu türküler, yazdığı şarkılarla sadece bir bölgenin değil, dilini konuştuğu bütün insanların sesi, nefesi oldu ve onların sevdasını, kavgasını bugüne, geleceğe taşıdı. Ardında bıraktığı miras muazzam. Alıp yeniden işlenecek, çoğalacak, çoğaltılacak, kuşaktan kuşağa aktarılacak. Her şey bir yana, bakir sayılabilecek bir alanı bütün zenginlikleriyle önümüze serdiği için ya da o zenginlikleri tanımamıza vesile olan yolu açtığı için çok önemli bir müzisyen. Babylon’dan Yeni Melek’e bütün sahnelerde devleşen, BarışaRock sahnesini sallayan, Dinmeyen ve Zuğaşi Berepe’yle yaptığı işler bir yana solo performansıyla da hafızalara kazınan bir büyük isimden söz ediyorum. Onu bir kere bile olsun sahnede dinleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Ben şanslıyım, çok dinledim. Müziğe yeni adım attığı günlerde tanıştım, heyecanına şahit oldum ve sonrasında hayallerini nasıl gerçekleştirdiğini gördüm. Bugün, başta Niyazi Koyuncu, onun bayrağını devralan, türkülerini bize taşıyan pek çok isim var. Kazım Koyuncu onlarla yaşıyor, yaşayacak ve türküleri, tam da onun istediği gibi her zaman hep bir ağızdan söylenecek. İyi ki."