YAZARLAR

Sanatın kamuyla imtihanı

Dünyanın bir çok noktasında bireyi temel alan sergilerin yoğunluk kazanması tesadüf değil. Irkçılık, savaş, iklim krizi, terör ve ifade özgürlüğü gibi konularda dünyanın birçok yerinde izlenen etkinlikler, tek bir tarih yerine onlarca türdeşini, bireyin perspektifi üzerinden yeniden yazmaya ant içiyor.

Fark etmişsinizdir: Sanat, ifade özgürlüğü, samimiyet ve temsiliyet konularında - bazen adeta yangından mal kaçırır gibi bir vicdan aklama telaşı ile – çok kıymetli işlev, şeffaflık ve dönüşüm sınavları veriyor. Elbet bu harala gürele içinde, çok farklı hakikat ve tarihler için, pek çoğu provokasyona sırtı dönük, gayri milliyetçi, samimi niyetli nice anıt-müze, hatta anti-anıtlar, sergi ve yayınlar da ortaya konuluyor.

 İşte bu haftaki yazımı da, bu konuda ‘kamusal’a koşa koşa yaşanan birkaç kültür-sanat sınavı üzerinden ‘örmeye’ teşebbüs etmek istiyorum.

Başlayalım: Dünyadaki pek çok ülke gibi Covid-19’dan nasibini alan ve 19 Ocak 2021’e dek genel karantina içinde olacak Avrupa Birliği’nin (AB) temsilcisi Hollanda’nın başkenti Amsterdam’daki Rijksmuseum, gelecek Şubat ayının 12’si itibariyle, dikkat çekici bir sergi açacağını ilân etti.

10 farklı yazgıya haiz insanın, Hint Okyanusu’ndan Atlantik’e uzanan bir derinlik ile, kölelikle bir biçimde kesişen hakiki hikâyeleri, yazgıları ve yaşam biçimleri, tercihleri üzerinden ‘büyük resme’ özeleştirel bir duyarlıkla bakmaya davet eden sergi, haliyle ‘Kölelik’ adını taşıyacak. Serginin, eğer pandemi koşulları izin verirse 30 Mayıs’a dek izleneceği düşünülmüş.

Müzenin tarih birimi yetkilisi Valika Smeulders’ın basına verdiği dijital brifingde de söylediği gibi, “Kölelik isimli sergi 10 farklı kişisel hikâyeye odaklanmak suretiyle bireylerin ‘yasal adaletsizlik’ ile nasıl muhatap olduğuna dair önemli bir bakış da ortaya koyacak.” Keza müzenin Genel Direktörü Taco Dibbits de bunun farkında ve şu cümleyi kurmuş durumda: “Rijksmuseum, kültür ve sanatın ulusal müzesi. Kölelik de, bizim tarihimizin içinden gelen bir parçası. Bu konuda derine inmekle, tarihimizden daha bütünlüklü bir resme erişebilir ve günümüz toplumunu daha iyi anlayabiliriz.”

‘Kölelik’ sergisi, 21’nci yüzyıl Avrupalısını Rijksmuseum’da 250 yıllık bir zaman yolculuğuna çıkaracak. Etkinlik için bu amaçla müzede, Danimarka Ulusal Galerisi, British Museum, Güney Afrika Iziko Müzeleri ya da Surinam ve Endonezya üzerinden gelen koleksiyonlardan derlenmiş nice obje, belge ortaya konulacak. Sergi bu yönüyle, bir Afrikalı köleden, şeker tüccarı bir varlıklı Amsterdamlıya, oradan köle tüccarlarına varan bir manzarayı izleyiciyle buluşturacak.

Yine ‘full’ karantina öncesi günlere dönersek, Hollanda Kraliyeti ve UNESCO imzasıyla 9 - 10 Aralık 2020 günleri arasında yapılan ‘Dünya Basın Özgürlüğü Konferansı’nda, ülkenin Lahey bölgesinde küresel bir dijital yaklaşım ile tertiplendi.

Bu etkinlik vesilesiyle, Amsterdam’daki World Press Photo (WPP-Dünya Basın Fotoğrafçılığı Vakfı) binası önünde açılan ve daha sonra Rotterdam, Lahey ve 5 ile 26 Aralık tarihleri arasında ise Tunus’a doğru açılan, bir de kamusal alan sergisi düzenlendi. Sergi , insanlığı ve sahip olduğu kolektif iktidarı, vakfın kurulduğu 1955 yılını takiben, derlenen materyal ile 1957’den bugüne gelen birikim üzerinden ortaya koymakta.

Sırf Hollanda ile kalmayalım: 11 Eylül terör kâbusuna koşulsuz insancıllık ile yaklaşarak bireylerin yaşamlarına saygıdeğer bir anıt ortaya koyan, New York’daki 9/11 Müzesi, kültür ve sanatta tarihin ve temsiliyetin sivilleştirilmesi adına öne çıkan bir işleyişe sahip. Müzenin rehberli turlarında, ilgili ziyaretçilere refakat edenler, bizzat kurumda görevlendirilen kayıp yakınları, aile üyeleri ve tanıdıklardan derlenmiş. Sergi turu 75 dakika sürüyor.

Yine, çatısını küresel barış ve protesto hafızasına açacak denli demokratikleşebilmiş, Londra’daki Imperial War Museum (Kraliyet Savaş Müzesi) için de ilginç bir örnek denebilir. ‘Savaş’ olgusunun insanileştirilmesi bakımından ortaya koyduğu ulusal veya bireysel çıkış ve teşhirlerle dikkat çeken kurumda, hatırlanacağı gibi yaklaşık üç sene önce de barış ve insanlık temalı kronolojik bir küresel arşiv derlemesi ortaya konulmuştu. Ayrıca müzenin kuzey kanadında da, 12 Ekim ve 23 Şubat 2013 tarihleri arasında, ‘Savaş ve Güncel Sanat’ başlıklı önemli bir derleme yer almıştı.

Esaret ve cesaret demişken, tıpkı, ABD’nin Tennessee eyaletinin Memphis kentinde yer alan ‘Ulusal Sivil Haklar Müzesi’ veya Washington DC’deki Ulusal Afro-Amerikan Tarih ve Kültür Müzesi’nde olduğu gibi, ‘insan’ı ve haklı olanı önceleyen yapılar, hep büyük ilgi gördü ve saygıyla karşılandı, karşılanıyor. Sivil tarih, kendi kültür ve sanatına da sahip çıkıyor.  E haliyle, yaşanan pandemi de, müzeleri, tüm bu deneyim ve gerçeklik cüsselerini birer etkileşimli  medyaya, görsel, işitsel ve yazılı bilgiye dönüştürmek durumunda kalıyor.

İşte bu kapsamda verebileceğim son bir iki ‘sivil’ derleme örneği ise, yine ABD’den geliyor. Colorado eyaletinin Denver kentinde yer alan MCA Denver Güncel Sanat Müzesi’nde izlenen ve 14 Şubat’a dek görülebilecek olan ‘Yurttaşlık: Bir Toplum Pratiği’ sergisi, günümüz sanatçılarını birer birey olarak toplumdaki duruş ve eylemleri, üretim ve karakterleri üzerinden gözler önüne seriyor; bir bakıma aynayı kendine doğrultuyor. Andy Warhol Görsel Sanatlar Vakfı ile, Scintilla Vakfı ve CrossCurrents Vakfı’nın yanı sıra JunoWorks katkılarıyla yer alan sergide, Vik Muniz, Yoko Ono, Trevor Paglen, Rirkrit Tiravanija ve Jeremy Deller ile, Tania Brugera ile, Türkiye’den Ahmet Öğüt de yer alıyor. Tohumları 2016’da atılan ve müzenin asistan küratörü Zoe Larkins imzalı bu sergi, bu tarihten günümüze ‘politik sanat’ üzerine odaklanmanın ne demek olduğunu araştırması bakımından da kayda geçiyor. Sergilenen yapıtlara ilham veren meselelerin, mevcut yerel ve küresel sosyal veya iklimsel krizlerden yola çıkması, etkinliğin samimiyet ve ilgi seviyesini daha da artırıyor.

Sanatın kamuyla imtihanı adına bu haftalık yazımızı sonlandırırken, İstanbul’da yeni açılan ‘Hassas Müdahale’ sergisini de anmadan geçmek istemiyorum. Bu serginin de, metinle vurgulamaya çalıştığım sivil toplum iktidarı ve kültür sanatta ifade özgürlüğü bağlamında, tıpkı geç 1990’lardan bu yana gördüğümüz pek çok emsal grup sergisi, küratörlü – tematik sergi veya kişisel serginin samimiyetini taşıyıp taşımadığına ise, en iyi sizlerin karar verebileceğine inanıyorum.