YAZARLAR

Sansür Genelgesi Medeni Yasa planlarının mütemmim cüzü

Aile, çocuk ve gençlik vurgusu, yerli ve milli algısı, iç ve dış düşman korkusuyla bezenmiş birazcık demokratik ülkelerde var olan sosyal medya düzenlemeleri imasıyla hukuk sosuna bulanır gibi yapılmış sansür genelgesi, Medeni Yasa'ya saldırı işinde mütemmim cüz, tamamlayıcı parça işlevine sahip olmak üzere zaman ayarı yapılmış gibi görünüyor.

Kaht-ı rical, iktidarın hal-i pür-melalini anlatacak en uygun deyim sanki. Seviyorum bu eskimeyen sözcük öbeklerini ama yine de cinsiyetçi dilden arındırmaya çalışarak açıklamak faydalı olur. Kaht-ı rical, ehil insan kıtlığı olarak düşünülebilir. Hal-i pür-melal ise içler acısı durumu, iktidarın. Hoş iktidar ve gözü kapalı destekçileri açısından bakılınca sınırsız, kuralsız, istendiği gibi at oynatılan yönetim yetkisi tanıyan bir alan kurmuş olmakla kendilerini olağan üstü başarılı gördüklerine şüphe yok. Ancak sınırsız, kuralsız, istendiği gibi at oynatılan yönetim alanı, yönetememe halini de öylesine belirginleştiriyor ki…

Asıl konu yine bir gece yarısı operasyonuyla yapılan siyasi memur değişikliği meselesi. Adalet Bakanı unvanı el değiştirmiş, 28/29 Ocak gecesi. Birkaç tanesinin dışındaki bakan isimlerini öyle bir çırpıda sayabilecek gazeteci bile azdır bu devirde. Hal böyle olunca nesini önemseyelim bu değişimin denilebilir. Bir önemi varsa o da halef-selef bakanların yeniden halef-selef oluşunun nedenlerine dairdir. Erdoğan tarafından insan kaynağının hoyratça harcanmasıyla bu sonuca ulaşıldığı düşünülebilir. Kırpılmış yıldızları, yapıştırıp yeniden ay yapmak gibi bir şey. Politikada, icraatta, idari tutumda bir şey değişir mi? Zor hatta imkansız. Eyleme değilse de söyleme farkı olur elbette ki söylemle, algıyla ülke yönetilirken evet önemli demek mümkün. Tabii bir de AKP içindeki o iç koalisyonun dengeleri düşünülebilir.

Kadın hakları açısından bakılınca ise yeni gelenin eski hatıraları, bugünden sonra yapacaklarının teminatı. Bekir Bozdağ’ın gelişi, aylardır gündemde tutulan, kadın karşıtı ve hak gaspı içeren hazırlıklar açısından düşünülünce, tehlikenin daha da yakınlaşması ve kapsamının genişlemesi. Nafakadan boşanmaların hızlandırılmasına hep değindim. Bu arada aile kurum ve kavramını kutsayanların hızlı boşanma istemesi garabetini de dikkatinize sunayım, konuya dokunup geçerken,altını okur doldurur, düşüncesiyle. aile arabuluculuğuna kadar pek çok konu var gündemde. Fuat Oktay’ın huzuruna kadar çıkarıldı ve bu toplantının basına duyurulması meşum planların tamamlandığı anlamına geliyor. Mesele Fuat Oktay’a sunulduğu andan itibaren onun takvimi planlaması sorumluluğundan ibaret kalmıştır.

Velayet, yoksulluk ve iştirak nafakaları, mal paylaşımı gibi dosyalar boşanma davasının asıl dosyasından ayrıldığı takdirde kadınların boşanma sonrası kendisine yeni bir hayat kuramayacağı koca bir boşluk yaratılacak. Bunları çok yazıyorum yazmaya da devam etmekten başka yol yok çünkü kadınların eşit yurttaşlık haklarına alenen saldırı anlamına geliyor bu hazırlıklar. Yeni görevlendirilen bakan Bekir Bozdağ olunca tüm bu hazırlıkların yanına TCK 103 çocuk cinsel istismarı suçunu, suç olmaktan çıkaracak, Medeni Kanundaki erkek ve kadınlar için eşit olan evlenme yaşını kadınlar için çok çok aşağıya çekecek girişimler planlanıyor demektir. TCK 103 affı değil artık mesele TCK 103 değişikliği veya çocuk cinsel istismarı suçuna getirilecek istisna hükümleri adıyla çıkabilir karşımıza. İktidar blokunca bütünlüklü bir Medeni Kanun saldırısı planlandığı gerçeğini, kadın hakları savunucuları sürekli dile getirirken siyasi muhalefetin, kitlesel muhalefetin, hak ve emek örgütlerinin yeterince ikna olmadığı harekete geçmediği, salt bir kadın sorunu gibi görüp uzak durduğunu defalarca yazdım.

Bekir Bozdağ’ın yeniden Adalet Bakanı oluşu, AKP iç koalisyonunda, kadın düşmanı grupların öne çıktığını ve planların, gecikmeden ve genişletilerek hayata geçirilmesi yönünde kararlı olunduğunu gösterir. “Küçüğün rızası” absürtlüğüyle kadın ve çocuk haklarını çiğnemekten çekinmeyen Bekir Bozdağ’ın bakan oluşu, aynı gün yayınlanan sansür genelgesiyle birlikte düşünülünce durumun vahameti artıyor. 28/29 Ocak gecesi yayınlanan sansür genelgesinin Gülşen, Sezen Aksu, Sedef Kabaş ve Sevda Karaca hakkında yürütülen karalama kampanyası ve sosyal medya saldırısıyla ilişkisi dikkate alınmalı. Medeni Kanun güvencesindeki kadın haklarına ilişkin değişiklik planlarından ayrı bir şeymiş gibi görmek de hatalı olur. ‘5 yıl önceki şarkıya neden şimdi itiraz geliyor?’ sorusuna da cevap olmuştur bu genelge. İktidar bloku tabandaki trollerine talimat vererek özellikle Gülşen ve Sezen’e yönelik saldırıları başlatmış ve uzun zamandır hazırlıklarını yürüttüğü sansür fırsatı için uygun zamanı kendisi yaratarak eldeki genelgeyi yayınlamış olmalı. Sedef ve Sevda ise konuşan kadınlar olarak ibreti alem için, birisi tutuklama diğeri sosyal medya linçiyle susturulmak istendi. Başladığı günden itibaren mesele Gülşen, Sezen, Sedef, Sevda değil mesele kadın haklarını gasp etmek için iktidarın kendi tabanına yönelik ikna çalışması derken yanılmadığımızı gösteriyor bu genelge.

Aile, çocuk ve gençlik vurgusu, yerli ve milli algısı, iç ve dış düşman korkusuyla bezenmiş birazcık demokratik ülkelerde var olan sosyal medya düzenlemeleri imasıyla hukuk sosuna bulanır gibi yapılmış sansür genelgesi, Medeni Yasa'ya saldırı işinde mütemmim cüz, tamamlayıcı parça işlevine sahip olmak üzere zaman ayarı yapılmış gibi görünüyor. Bekir Bozdağ’ın yeniden bakan oluşuyla eş zamanlı gerçekleştirilmesi tesadüf sayılamayacak kadar anlamlı. Gerçi bu sansür genelgesinin sosyal mühendislik projesinin her adımı için son derece fonksiyonel bir parça olduğu ortada. Medeni Kanun ve kadın hakları, kazanımlarına yönelik saldırılara vurgu önemli çünkü sosyal mühendislik projesinin her adımı kadının hayatına dair kısıtlar üzerine kurulu. Nitekim sansür genelgesinin neredeyse her satırında kadın haklarının gaspı geçiyor. Yazılmaksızın, okunmaksızın, görülmeksizin satır aralarında mevcut… Aile, çocuk ve gençlik vurgusu yer alıyor. Ancak kadının adı yok. Zira istenen toplum düzeni kadının adı olmayan bir ülke kurma hayaline dayalı. Aile kavramı daima eril tahakküm anlamında kullanılıyor iktidarın dilinde.

Eril tahakkümü tahkim etmek üzere toplum tasarlanırken kadının adı kullanılmaz tabii ki çünkü kadın haklarını yok ederek kurulabilecek bir düzen için kadın kavramını kullanmak işlerine gelmez. Etkisiz eleman olarak kullanılıp, görünmez kılınan kadın, bu genelgenin ruhunda yer alıyor, alt metinde yani. Aile kavramının içine görünmezlikle gömülmüş, eril hegemonyanın acımasız esaretine terk edilmiş halde. Bu projeye tüm toplumu değil sadece iktidar bloku içindeki kadınları “ürkütmemek” adına, kadınlara ve kadın haklarına değinilmeyen, kurnazca bir tercih yapılmış, genelge metninde. Sadece ikna edilmeye dünden razı olanları etkileyebilecek bu tercihin ve genelgenin bütünü ile Medeni Yasa ve kadın hakları arasındaki ilişkinin herkes tarafından görülmesini umalım. Görülmesini ve kadın hakları savunucularının uzun süredir sergilediği çabaya partili partisiz muhalefetin ve çeşitli ittifak girişimlerinin amasız, fakatsız katılmasını umalım.

 


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.