YAZARLAR

Sasun’da idrar içirilen çocuklardan, Hakkari Belediyesi’nde kayyuma

1930’lardan 2011’e, 2024’e… Sasun’dan Roboski’ye, Hakkari’ye… Sasun’un 1915’i de vardır… 1990’larda kırın boşaltılması, faili meçhuller ve bugün de kentlerden daha öteye, batıya kovalamanın politiği. Bitmeyen iç fetih harekâtı ve gelmeyen bahar!

Sasun ve Hakkari, aynı coğrafyanın iki parçası.

Ortaktı kaderi de…

Hakkari Belediyesi’ne kayyum atandı.

Hani, rejimin kutsalıydı, seçme ve seçilme hakkı.

Geçen nisanda Antalya’da teleferik kazası nedeniyle Kepez Belediye Başkanı tutuklanmış ve yerine meclisten biri seçilmişti.

Hakkari’deki belediye meclisinin başkanını seçmesi niye sorun?

Bölgesi farklı, Kepez Akdeniz’de ve Hakkari Şark’ta olduğu için mi?

Evet, ‘ikili hukuk/devlet’ icrası...

Sasun’da sorun, ne kayyumu, can pazarıydı…

İnsanlar nasıl kaçtılarsa, çocuklarını kundakta unutmuşlardı…

Öyle kuşatılmışlardı ki, çocuklarına idrar içirmişlerdi…

1930’lardan 2024’lere…

Devletin aklı…

Türkçü ve Sünni İslamcı politik, Türk devletinin iki kurucu unsurudur.

1930’ların Türkçülüğü ve bugünün Sünni İslamcılığı, madalyonun iki yüzüdür; ötesi lafügüzaftır…

31 Mart yerel seçim öncesinde, Kürt meselesinde 2015’te devrilen masanın yeniden kurulacağı, müzakereye başlanacağı gibi bahis toto oynanmaya başlanmıştı. Rol kapma yarışına girişmişti, piyasa cazgırları; kaçıncı kez oldu.

Geçen yıl da Cumhurbaşkanı ve mebus seçiminde aynı oyun sahnelenmişti.

“Çözüm iması” aslında “savaş savaş” diyen AKP’ye desteğin politiğiydi.

Seçim oldu; hemen gündeme alınan Van’dı ve iki ay sonraysa Hakkari’ydi…

Aklımıza gelmedi değil, bu, üçüncü kayyum dalgasının ilki olmasın.

2019 yerel seçiminin ertesinde de harekâta geçilmiş ve milyonlarca oy çöpe atılmıştı… Güya rejimin ve AKP’nin kutsalıymış, seçme ve seçilme hakkı.

Tam da bugünlerde Ankara’da rejimin normalleşmesi/yumuşaması tartışılıyor; mesaj bildiğiniz gibi. Kayyum ve rutin haline gelen operasyonlar mıydı, normalleşme ya da yumuşama?

Sorunlu tanımlama. İtiraf ediliyor ki, rejim hem ‘normal’ hem de ‘yumuşak’ değildi; hekimlik teşhise ve de tedavisine ihtiyaç var.

Bu halde, 9. Yargı paketi ve sivil Anayasa meselesi de tam tüy dikmek olacaktır.

Önceki sekiz paketle nereye gelindiği, tartışılmayacak kadar ortadadır: Binlerce hakimle savcı bir gecede atılmadı mı? Ve alınmadı mı? AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları yok sayılmadı mı? Can Atalay’ın mebusluğu gasp edilmedi mi?

Sarayın altı yıllık uygulamasıyla ilgili Anayasama Mahkemesi kararıyla, bir kez daha anlaşıldı ki, “yaptım oldu” rejiminde kanun bile dikkate alınmamıştır.

Zaten Saray’da ilan edilmişti: 26 Ocak 2016’da kaymakamlar toplantısında, kanunları boş verin denmişti: “Statükonun gardiyanlığını yapan bir bürokrasi ülkeye sadece patinaj yaptırır. Sizden ricam bu, mevzuat şöyledir, böyledir; yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, hemen siz zihinsel inkılabınızı devreye sokun, ‘Ben bunu bu şekilde yaparım’ deyin ve yapın. İşte bu iradeyi kullanmaktır, bu iradeyi kullanmak... Kim için kullanıyorsunuz bu iradeyi? Vatandaş için, hiç çekinmeyin kullanın.”

Hakkari Belediye Başkanı, belediye çalışanlarına böyle bir söylemde bulunsa kaç savcı harekete geçerdi?

Emir havada kalmadı; Beyoğlu Kaymakamı, Anayasa Mahkemesi’nin Cumartesi Anneleri kararını yok saymaya devam ediyor.

Ekonomide de “faiz haramdır” söylemiyle başlandı ve yine bildiğimiz gibi, çark edildi. Mart 2023’te yüzde 8,5 olan Merkez Bankası faizi, bir yıl sonra Mart 2024’te yüzde 50’ye zıpladı; Nas da unutuldu. Yine de “ben bilirim” düdüğü çalınıyor.

Algı yaratmada kimse ellerine su dökemez. “Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese” ve “inanırlar” denmedi mi?

Faizle enflasyon zıpladı. Algının malzemesi mi? Dış ve iç güçler mavalı…

22 yıllık zikzaklar tarihinin aynadaki görüntüsü: Soma’dır, Roboski’dir, Sisi’dir, faizdir vs…

Birinci Umumî Müfettiş Abidin Özmen’in 9 Kasım 1937 tarihli şifresinin 6. maddesi, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 20 (solda). Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın [sayı yok] 27.10.1937 tarihli “Sasun harekâtı ve ıslah programı” raporu, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 16, s. 1 (sağda).


SASUN’DA NÜFUSUN YÜZDE 40’I TEMİZLENDİ

Sasun, 1925’ten itibaren hedefti: Asi, Küsküt, Hürürük mıntıkalarında insanların, toprağında, yaşaması yasaklanmıştı. Evlerinden kovalananlar dağlara kaçmış, mağaralara sığınmıştı.

Sasun’da bazı bölgeler, yasal dayanağı olmadığı halde, fiilen yasak ilan edilmişti. İlgili düzenleme, ancak İskân Kanunu(1) ile yapılmıştır.

Sasunluların, hükümet kararıyla evinden kovalandığını itiraf eden İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’dır. Bakan Kaya, 1925’te Şeyh Said Hareketi sonrasında Sasun’da, idari kararla belli bölgelerin yasaklandığını(2) ve köylerin de tahrip edildiğini(3) yazdı.

Nitekim ‘Sasun yasak bölgesi’ resmen 6 Ekim 1936 tarihli kararnameyle(4) ilan edildiği halde, Bakan Şükrü Kaya’nın belirttiği gibi, öncesinde, kararnamede(5) ve pek çok evrakta(6) da “Sasun yasak bölgesi” ifadesi resmen yazılmıştır.

Sasun’da dönemsel yoğunlaşan askerî harekâtta, ‘harp hükümleri’ geçerliydi. İlgili beş kararnameyle(7) Sasun’daki harekâtın harp koşullarına göre yapılacağı/yapıldığı, mevzuatın ilgili hükmüne atıf yapılarak ifade edilmiştir. Kararnamelerdeki hükmü, Sasun’da görevli Yüzbaşı Cemal Madanoğlu(8) anılarında, “savaş kuralları geçerliydi” diye özetlemiştir.

Harekât kapsamlıydı: Uçakla köyler bombalandı ve evleri tamir etmek yasaklandı,(9) bazı köy halkı silahlandırıldı,(10) evler oturulmaz hale getirildi,(11) mağaralar arandı,(12) tarlada mahsuller(13) ve arı kovanları(14) imha edildi, ölmeyip yakalananlar da batıya sürüldü.

Sasun’da 27 Ekim 1937’ye kadar yapılan harekâtı detaylı yazan, Bakan Şükrü Kaya’dır.(15)

1938 yılında da süren harekâtta, toplam 834 kişi öldürüldü ve 4214 kişi batı vilayetlerine sürüldü.(16) Sürülen aileler 4’er kişi(17) olarak parçalandı.

Sasun’un nüfusu 1935’te(18) 13.149 olup, harekâtla bunun 834’ü öldürülmüş ve 4214’ü sürülmüştür. Basit bir hesaplamayla Sasun’un 1935’teki nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı imha/tasfiye edilmiştir. Sasun nüfusu, 1940’ta 8539’a gerilemiş ve 1945’te 9106’ya yükselmiştir.(19)

Birkaç yılda nüfusun yüzde 40’ının temizlenmesi, neyin hedeflendiği anlaşılır kılmaktadır.

Sasun harekâtı, bir anlamda 1938 Dersim Harekâtı öncesinin pilot uygulamasıydı. Sasun’da da Dersim’de olduğu gibi vergi verilmiyor, nüfusun yazılması engelleniyor gibi gerekçeler öne sürülmüştür.

Detaylı incelendiğinde(20) anlaşılıyor ki, resmen harekât, vatandaşa karşı planlanmış ve uygulanmıştır.

MAĞARALARDA KÜKÜRTLE İMHA

Sasun’da mağaralar, yerinden yurdundan edilenlerin sığınağıydı. Bunu bilen askeri birlikler de özel taktikler geliştirmiştir.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Başbakan’a gönderdiği raporunda mağaralarda yakalananlar olduğunu ve erzak bulunduğunu yazmıştır.(21)

Jandarma Genel Komutanlığı, Sasunluların sığındığı mağaraları inceletti.

Kurmay Binbaşı Lütfi Güvenç, mağaraların büyüklüğünden yaklaşma usullerine kadar bir dizi konuyu araştırdı. Bazı bölümler, özetle şöyledir:

“Yasak bölgenin tanınması lazım gelen mekanlarından biri de mağaralardır. Çünkü önemli sığınaklardır. Halk, bir tedip hareketi hissedince, çoluğunu çocuğunu varını yokunu hatta koyun ve keçisini de mağaraya götürür ve harekât sonuna kadar bekler. Sayısı tespit edilemeyecek kadar çok Sasun mağarası vardır. 1937 harekâtının takip ve tedip mücadelesinin merkezini mağaralara yapılan taarruzlar teşkil etti ve harekâtın ilk gününden son gününe kadar mağaralarla uğraşıldı. 3-5 kişiden başlayarak icabında 100 küsur kişinin istiab edebileceği [sığınacağı] mağaralar vardı. Kara Miliçin Küsküt köyü yamaçında bir mağarada 60 kişi, Küsküt deresinde bir mağarada 40 küsur kişi, Arzivin Hürürük mağaralarının birinde 47 kişi ele geçirildi. Mağara içinde açlık ve susuzluk baş gösterdikçe ön sırada dul kadınlar ve çocuklar çıkmış, karılı kocalı ailelerle Ermeniler en sonraya kalmışlardır. Daha fazla sıkıştıklarında kadınları ve çocukları da çıkarıp, içerde yalnız silahlı erkekler kalır. Bunların maksatları sonuna kadar mukavemet ederek ölmektir. Mağaraya cebri tazyik, ateşli silahlar, mağara ağzında odun veya kükürt yakarak içindekilerin hava almalarını güçleştirmek veyahut bunlarda tesir yapmadığı takdirde, mağaranın durumu elverişli ise tahrip kalıbı kullanılarak mağarayı çökertmek zorunda kalınır. İçerdekilerin açlık ve susuzluğa mahkûm edilmesi zaruri olur. Harekâtta keşfedilip de nüfuz edilmemiş mağara bırakılmamıştır.”(22)

Harekâtta askeri birliklerin nakli açısından ulaşımın ve yolların önemine değinilen Lütfi Güvenç’in kitabında, insanların mağaralarda derhal teslim olmadığı ve birkaç gün susuz kaldıktan sonra teslim olmaya başladığı, aç ve susuz kalanlardan bir kısmının öldüğü ve bir kısmının da ölecek hale geldikten sonra yakalandığı(23) belirtildi:

“Büyükler susuzluğa tahammül ediyorlarsa da çocuklar tahammül edemediklerinden bunlara idrar içirdikleri ve bir kısmının bu yüzden öldükleri de duyulmuştur. […] Gece mağaradan dışarı çıkan şakilerin iki maksadı vardır. Ya kaçmak ve yahut civar pınar veya dereden su almaktır. Su almak maksadile mağaradan çıkan ve mağarayı çeviren birlikler tarafından yakalanan kadın ve erkeklere rastlanmıştır.”(24)

Binbaşının yazdığı bunlar; elbette nelerin yazılmadığını da düşünmeliyiz!

Lütfi Güvenç’in broşürü, Tarih Vakfı-Necmeddin Sahir Sılan Arşivi-2, Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik, Dersim-Sason (1934-1946), hazırlayan: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2010, s. 313-477 (solda). Cemal Madanoğlu’nun kitabının kapağı (sağda).

MÜFETTİŞ: ÇOCUKLAR, KUNDAKTA UNUTULDU

Askeri birliklere gönderilen emir çok netti: Taş taş üstünde bırakılmayacaktı.

Cemal Madanoğlu, Tümen Komutanı Osman Tufan’dan gelen şifreyi yazdı:

“Yarın akşama kadar Harbak vadisinde taş taş üstünde bırakıldığı takdirde, başta Grup Komutanı olmak üzere bütün heyeti zabitanı Divanı Harbe vereceğimi, tebliğ ederim diyor. Grup Komutanı Mustafa Uludağ onurlu bir askerdi: ‘Ben, diyordu, Galiçya’da savaşmış bir subayım. Bu telgrafı alınca ilk aklıma gelen şey intihar etmek oldu; ama ailem, çoluk çocuğum gözlerimin önüne geldi.’ Söze girdim komutanım […] O tepeler düştü mü, tüm Harbak vadisi ayaklarımızın altında kalır.”(25)

Başbakan’a gönderilen Birinci Umumî Müfettiş Abidin Özmen’in 9 Kasım 1937 tarihli şifresinde, 21 Eylül’de başlayan Sasun tenkil harekâtı hakkında bilgi verildi: 242 kişi ölü ve 142’si çocuk 320 kişi diri olmak üzere 562 kişi ele geçirildi, tarlalarda ekin ve bahçelerde meyveler tahrip edildi. 12 maddelik şifrenin 6’ncı maddesinde yazan şudur:

“Harekât, ekseriye baskınla temin edildiğinden halk mühim miktarda yiyecek ve eşya bırakmış ve kaçanlar kundaktaki çocuklarını dahi götürememiştir.”(26)

Sasunlu can derdindedir; kim, neden çocuğunu bırakıp kaçmıştır?

BİTMEYEN HAREKÂT

1930’lardan 2011’e, 2024’e…

Sasun’dan Roboski’ye, Hakkari’ye…

Sasun’un 1915’i(27) de vardır…

1990’larda kırın boşaltılması, faili meçhuller ve bugün de kentlerden daha öteye, batıya kovalamanın politiği.

Bitmeyen iç fetih harekâtı ve gelmeyen bahar!


NOTLAR:

1) 14.6.1934 tarih ve 2510 sayılı İskân Kanunu, Resmî Gazete, 21.6.1934, sayı: 2733, s. 4003-4009.
2) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın [sayı yok] 27.10.1937 tarihli “Sasun harekâtı ve ıslah programı” raporu, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 16, s. 1.
3) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın 2.11.1935 tarih ve 2980 sayılı yazısı, BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 12, s. 11.
4) 6.10.1936 tarih ve 2/5402 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 68, D: 79, S: 20 ve Resmî Gazete, 19.10.1936, sayı: 3438, s. 7225; 2848 sayılı kanun, Resmî Gazete, 21.11.1935, sayı: 3162, s. 5791-5792.
5) 20.4.1936 tarih ve 2/4437 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 64, D: 32, S: 2.
6) 22.7.936 gün ve 46.449 sayılı yazı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 4, s. 6; 31.7.936 gün ve 46.992 sayılı yazı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 4, s. 5; 11.8.936 gün ve 47.059 sayılı yazı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 4, s. 4; 28.8.936 gün ve 47.257 sayılı yazı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 4, s. 3; 10.9.936 gün ve 47.411 sayılı yazı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 4, s. 1; 1.10.936 gün ve 47.573 sayılı yazı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 4, s. 2.
7) 24.10.1935 tarih ve 2/3394 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 58, D: 80, S: 10; 20.4.1936 tarih ve 2/4437 sayılı kararname, BCA-F:30.18.1.2/K: 64, D: 32, S: 2; 19.7.1937 tarih ve 2/7119 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 77, D: 66, S: 10; 16.10.1937 tarih ve 2/7516 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 79, D: 86, S: 5; 16.10.1937 tarih ve 2/7517 sayılı kararname, 16.10.937 tarih ve 2/7516 sayılı kararnameye ektir, BCA-F: 30.18.1.2/K: 79, D: 86, S: 6.
8) Cemal Madanoğlu, Anılar (1911-1953), Evrim Yayınevi, İstanbul, s. 130, 202.
9) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın Başvekâlet’e gönderdiği yazılar, BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 13, s. 1-5.
10) Dâhiliye Vekili’nin 12.2.937 gün ve 45036 sayılı yazısı, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 8, s. 4.
11) Dâhiliye Vekili’nden Başvekâlet’e gönderilen yazılar, BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 10, s. 2-4 ve BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 12, s. 11.
12) BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 9.
13) BCA-F: 030.10/K: 115, D: 804, S: 10, s. 1 ve BCA-F: 030.10/K: 115, D: 804, S: 12, s. 2-3.
14) Dâhiliye Vekili’nin 16.11.935 gün ve 3150 sayılı yazısı, BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 12, s. 1.
15) BCA-F: 030.10/K: 116, D: 805, S: 16, s. 1-14.
16) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın 27.9.1938 tarih ve 55192/6641 sayılı şifresi, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 26, s. 1-2; Hasan Saltık Arşivi, Sürgün Evrakları: 2 sayfalık tüm sürgün dökümü veren icmal tablosu, buna göre garba sürülen 27.580 bin kişi ve 6 sayfalık dökümü var; 1348 kişinin sürgün listesi, Şeyh Saidi Kürdi, Tillo Şeyhleri var; 3 no’lu bölgede garba nakilleri icap edenlerin aşiretlere göre tasnifi. Evrakla ilgili not: Evraklarda resmî herhangi bir kaşe vs, imza ve tarih yoktur. Bilgilerin çakışması ve bazı isimlerin varlığı, evrakların sürgün dosyasının çalışma notu olduğunu düşündüğüm için değerlendirdim. N.O.
17) 25.6.937 tarih ve 2/7008 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 76, D: 60, S: 19.
18) Genel Nüfus Sayımı-20.10.1935, Muş Vilayeti, cilt: 44, Mehmet İhsan Basımevi, Ankara-1937, s. 17-18.
19) Genel Nüfus Sayımı-20.10.1940, Vilayetler, Kazalar, Köyler, Ankara, s. 563-564; Genel Nüfus Sayımı-21.10.1945, Vilayetler, Kazalar, Köyler, Ankara, s. 536.
20) Nevzat Onaran, Devletin Dâhili Harbi, 3. basım, Kor Kitap, İstanbul-2023, s. 345-393.
21) Dâhiliye Vekili’nin Başvekâlet’e gönderdiği yazılar, BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 9 ve BCA-F: 30.10/K: 115, D: 804, S: 12, s. 12-13.
22) Lütfi Güvenç, Sason Kılavuzu Ve 937 Harekâtından Alınan Dersler, Tarih Vakfı-Necmeddin Sahir Sılan Arşivi-2, Doğu Anadolu’da Toplumsal Mühendislik, Dersim-Sason (1934-1946), hazırlayan: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2010, s. 406-407, 410-413, 418-419, 422. Metinde bold bana aittir. N.O.
23) Lütfi Güvenç, Sason Kılavuzu, age, s. 379-384, 432-469.
24) Lütfi Güvenç, Sason Kılavuzu, age, s. 416-417.
25) Cemal Madanoğlu, age, s. 218.
26) Başvekâlet’e gönderilen Birinci Umumî Müfettiş Abidin Özmen’in, 9.11.1937 tarih ve 8487/8386 sayılı şifresi, BCA-F: 30.10/K: 116, D: 805, S: 20.
27) Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, çeviren: Ayşen Taşkent Ekmekci, İletişim Yayınları, İstanbul-2015, s. 492-495.


Nevzat Onaran Kimdir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.