YAZARLAR

Savaş durmazsa dünya dursun

Dayamışsa İsrail, Filistin’in bağrına hançerini, Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara mâderini. 19 Mayıs’ta sadece üç dakika Filistinli çocuklarla hemdert olmaya ne dersiniz?

Girizgah

Hamas “terör örgütü”nün 7 Kasım 2023’de İsrail’e saldırması, akabinde İsrail’in Hamas’ın intikamını masum Filistinlilerden çıkartmak için karşı saldırıya geçmesiyle sadece Ortadoğu coğrafyasının değil, tüm dünyanın ruhu, bilinci, vicdanı, “insanlığı” bombalanmaya, kana bulanmaya başladı. Tüm dünyanın “sol memesinin altındaki cevahiri karartmayanları” tepki gösterdi İsrail’in bu vahşetine. Ege Hanım da bu cevahiri -insanlığını- karatmayanlardan; Tolstoy’un “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın” testini bihakkın geçen dünya üzerindeki “insan”lardan.

Geçtiğimiz hafta Ege Hanım’la bir araya geldik. Ege Ebrar Önür bir klinik psikolog; 25 yaşında. Kendi ifadesiyle “…kendini farklı alanlarda geliştirmeye, yetiştirmeye çalışan, mesleğini en iyi şekliyle icra etmeye uğraşan, vicdanlı, duyarlı bir Türk genci”. Ege Hanım da daha iyi bir toplum daha iyi bir insanlık için düşünmek, bunun için politik bir misyon yüklenmek, bunu bir praksis haline getirmek düşüncesini şiar edinmişlerden; tam da Michael Foucalult’un Enteletüel’in Siyasal İşlevi’nde(1) dediği türden, ”…bilgisini, uzmanlığını ve hakikatle ilişkisini siyasal mücadele alanında kulllanan” bir genç kadın.

Edward Said(2) o ünlü kitabında entelektüel’i nasıl tanımlıyordu: "O, ne insanları teskin etme ne de konsensüs oluşturma derdindedir; çok ciddi bir anlamda ucuz formülleri, hazır klişeleri ya da muktedirlerin ve uzlaşımcıların söylediklerinde, yapıp ettiklerinde gözlenen sorunsuz, hep ama uzlaştırıcı olumlamaları kabul etmeyi istememe anlamında tüm varlığını ortaya koyan biridir. Salt hükümet politikalarını eleştirme meselesi değildir bu; daha çok entelektüelin yarım doğrulara ya da basmakalıp fikirlere papuç bırakmamak için sürekli tetikte olmayı görev edinme meselesidir.” Ege Hanım da dert ile hemdert olanlardan Gazze’de aktif bir şekilde gerçekleşmekte olan soykırımı protesto etmek amacıyla bir farkındalık eylemi başlattı. Bu eylemin ilki 23 Nisan'da 1 milyon kişiye ulaştı. İkinci eylem ise 19 Mayıs'ta gerçekleşecek.

***

Ege Hanım merhaba; bu proje ortaya nasıl çıktı, biraz bahsedebilir misin?

Bu sosyal farkındalık projesi insan haklarını net bir şekilde ihlal eden İsrail’in “savaş adı altında” işlediği insanlık suçu sebebiyle ortaya çıkmış bir projedir. Uzun yıllardır süregelen bir mesele olması sebebiyle aslında bu projenin bugün ortaya çıktığını söylemek mümkün değildir. Benim jenerasyonum çeşitli aralıklarla sürekli Filistin meselesi ile farklı zaman dilimlerinde bir şekilde hemhal olmuştur. Bugün daha bilinçli, ne yapılabileceğini ön görebilen bir yerden yalnızca böyle bir projenin şekillendiğini ifade edebilirim. Elbette ki bu hususta dinlemiş olduğum hikayeler, haberler, okumuş olduğum çeşitli yazılar ve almış olduğum lisans eğitiminin de büyük etkisi olduğunu söylemek mümkündür.

Gerçekleştirmeyi hedeflediğiniz eylemde teknolojik aygıtların kapatılmasını, temel ihtiyaçlara üç dakikalığına da olsa ara verilmesini istediğinizi aktardınız. Böyle bir eylem planının tam olarak amacı nedir?

Ben bugün okuduğum kitaplar, makaleler, yazılar, izlediğim filmler, haberler, röportajlar sayesinde daha bilinçliyim. Ve bu bilinç beni bugün yanlış olana yanlış diyebilme, yanlış olduğuna inandığım durumlarla da neler yapabileceğim noktasında fikir geliştirebilme ve bu doğrultuda aksiyon alabilme cesaretini gösterebilme noktasında itici bir güç unsuru olmuştur. Bu sayede şuna inanıyorum, bir konu hakkında aksiyon alabilmek ancak o konuya gerekli ölçüde hâkim olabilmekle mümkündür. Bizler Filistin’de olanları ancak algılayabildiğimiz, kısmî ölçüde de olsa anlayabildiğimiz noktada daha işlevsel çözümler geliştirebiliriz. Savaş bizleri gelip bulduğunda nerede, ne konumda, kim olduğumuza bakmaksızın yıkıcı etkilerini gösterir. Bu sebeple bir duruş sergileme noktasında bizlerin de nerede olduğumuzun bir önemi olmaması gerekir. Savaş gibi bir durumun varlığı aynı zamanda iletişimin yok olması da demektir. Ne en yakınlarınızdan haber alabilir ne sizlere yardım edebilecek kişilere erişim sağlayabilirsiniz ve hatta süreç temel ihtiyaçlarınızı bile karşılayamadığınız bir yere evrilir. Bizlerin kolaylıkla erişim sağladığı barınma ihtiyacı, besin ihtiyacı, eğitim, sağlık gibi konular ne yazık ki bugün Filistin halkı için çok ciddi bir sorundur. Bu sebeple 3 dakikalığına da olsa bu durumu bizlerin de yaşantılayabilmesi, Filistin halkı ile empati kurabilme ve yaşantıladıkları gerçekliği daha iyi kavrayabilmemizi sağlamak açısından önemlidir.

Dünya sizce böyle bir eylem sayesinde empati kurabilecek mi?

Evet, öyle olmasını umuyoruz. Tam anlamıyla gerçek bir empatiden söz edemesek dahi en azından durup birkaç dakikalığına bazı şeyleri daha ciddi bir zeminde düşünmemizi sağlayacaktır.

Filistin’de ölen çocuklar, doktorlar, gazeteciler, aileler adına gerçekleştirdiğiniz bu eylemlerinizi ne zaman sonlandırmayı düşünüyorsunuz?

Bu eylemlerin süreç içerisinde değişip, dönüşmesi, daha işlevsel bir hale büründürülmesi hedeflenmektedir. Gerçek anlamda işe yarar bir sonuç elde edinceye dek de devam edecektir. Gazze halkının aktif bir şekilde maruz kaldığı örseleyici, travmatik olaylar hız kesmeden devam ederken, biz vicdanı olan insanların da durması mümkün değildir.

Elbette ki Filistin’de yaşanılanlar akıl alır cinsten değildir. Ancak özellikle bir psikolog olarak sizce Gazze halkı bu olaylardan nasıl etkilenmektedir?

Sizler de hak verirsiniz ki bunu burada durup, buradan bakarken anlayabilmek, tarif edebilmek pek de mümkün olan şeyler değildir. Elbette ki son derece yıkıcı sonuçları olacaktır ancak travma söz konusu olduğunda ortaya çıkması olası reaksiyonlar çok faktörlüdür diyebiliriz. Çoğunlukla temelde iki uca itilir. Buradan çok iyi şairler, yazarlar, ressamlar, gazeteci ve doktorlar çıkması da bizleri şaşırtmamalıdır. Bu sebeple de her zaman umut vardır. Bu da sonuna kadar mücadele etmeye değecek türden bir şeydir.

Bir taraftan da İsrail’in bu yaklaşımı birçok açıdan sınırları zorlayan türdendir. Gerçek anlamda yapılan bu girişimleri anlamanın insani boyutta hiçbir yolu olmadığı kanaatindeyim. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Haklısınız… Zamanında soykırıma uğramış olan bir ırkın bunu başka bir ırka yapması, üstelik teknolojik gelişmelerden faydalanarak çok daha acımasızca bu eylemlerini senelerdir aralıklarla sürdürüyor olmaları akıl alır türden değildir. Bu da içinde yaşadığımız dünyanın iki yüzlülüğüdür. İsrail, Filistin halkı için zamanı durdururken bizler de bu ikiyüzlülük karşısında Filistin için savaşın durmadığı dünyayı durduracağız. Durdurmak zorundayız.

Psikolojik olarak bunun savaş dışında kalan seyirciler olarak bizlerin üzerindeki etkileri nelerdir?

Az önce de ifade ettiğim gibi bir taraf kayıtsız kalırken bir taraf mücadele için elinden ne gelirse onu ortaya koyma uğraşı içine girebilir. Bu noktada her iki tarafa da gücenmemek gerekir. Bahsi geçen konu tamamıyla bir vahşettir ve böyle bir vahşetin varlığı da insan aklının sınırlarını zorlayan bir şey olması sebebiyle son derece de kafa karıştırıcı olabilir. Kişi böyle bir durum karşısında ne yapacağını çoğunlukla bilemez. Kendini çok ciddi ölçüde yetersiz hisseder. Bu yetersizlik hissiyle kimi insan daha iyisini yapmayı hedefleyerek başa çıkabilirken kimi insan etki edemediği ya da edemediğini düşündüğü şeyi görmezden gelerek, yok sayarak onunla kendi içinde mücadele eder. Elbette ki nereden bakarsak bakalım bu durum savaş dışında kalan biz seyirciler için de bir çok sebepten başa çıkması kolay bir olgu değildir.

Röportajı sizinle gerçekleştirmiş, projeyi siz tanıtmış olsanız da sürekli “biz” ifadesini kullanıyorsunuz. Bahsettiğiniz özellikle bir kurum/kuruluş mudur?

Hayır, biz derken bahsi geçen özellikle bir kurum, yapı veyahut kuruluş değildir. “Savaş Durmazsa Dünya Dursun” adı altında gerçekleştirilen bu sosyal farkındalık projesinden bilgisi olan, erişim sağlayabildiğimiz herkes hiçbir ayrım göz etmeksizin tüm gücüyle proje kapsamında sürece destek vermiştir. Bu sebeple bahsi geçen bu proje aslında hepimizindir.

Neden özellikle milli bayramlar olmasını tercih ettiniz?

Elbette ki bunun bizler için özel bir anlamı vardır. İlk eylem Atamızın bizlere emaneti olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda gerçekleştirilmişti. Atalarımızdan miras olan bu kutsal günü başka çocuklar için de anlamlı kılabilmek niyetiyle özellikle başlangıç tarihi 23 Nisan olacak şekilde belirlenmişti. Bu sayede hem Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gelecek nesle olan inancının bir nebze de olsa hakkını verebilmeyi hem de savaştan en çok etkilenen çocuklar için de bu kutsal günü anlamlı kılabilmeyi istemiştik. İkinci eylem planının 19 Mayıs’ta gerçekleştirilecek olması da yine Türk milletinin mücadeleci ruhunun bir temsili olarak bizler için varlığını sürdürürken bir taraftan da Atamızın “Ben 19 Mayıs’ta doğdum.” demesiyle de yakından ilişkilidir. Bu eylemlerin aynı zamanda bizler de Filistin halkı için yeni bir doğuşu temsil etmesini hedeflemekteyiz.

Bu eylemin daha doğrusu farkındalık projesinin dünya çapına yayılmasını hedeflediğinizi aktardınız. Şu an için gözlemleyebildiğiniz ölçüde dünya çapındaki etkileri nasıl?

Gözlemleyebildiğimiz ölçüde, erişim sağlayabildiğimiz kadarıyla çok olumlu geri dönüşler almaktayız. Avrupa’dan, Almanya’dan Amerika’dan bizlere destek veren öğrenci toplulukları vardır. 23 Nisan’dan bu yana, bu proje kapsamında 7 milyona yakın etkileşim almış bulunmaktayız. Sayılarının artmasını, tüm dünya ülkelerine bu eylem planının yayılmasını ve hatta İsrail halkının dahi bu eylemlere katılım sağlamasını hedefliyoruz.

Son sözü size bırakmak istiyorum Ege Hanım. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu denli hassas bir konuya göstermiş olduğunuz duyarlılık için sizlere teşekkür etmek isterim. Son olarak sanırım şunu ekleyebilirim; insan, kocaman algıladığı dünyadaki kum zerresi varlığı sebebiyle zaman zaman “Ben ne yapabilirim ki?”, “Benim nasıl bir etkim olabilir ki?” gibi bir sorgulamanın daha doğrusu bir çeşit yanılsamanın içine düşme eğilimindedir. Lakin şunu da unutmamak gerekir bir kum zerresi kişinin gözüne kaçtığı an son derece rahatsız edici olabilir ve hatta çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Bir kum zerresi gözle görünür değilse bile birkaçı dünyanın ciddi bir kısmını kaplayan kumsalları oluşturabilir. Bu sebeple önemli olan bir arada olmak, kendimizi görünür kılmaktır. Hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesin bu sayede destekleri çok kıymetlidir. Herkes elinden geldiği ölçüde kendi imkanları dahilinde bu projenin daha büyük kitlelere erişim sağlaması noktasında destek olabilir. Bu projenin sadece bir başlangıç adımı olduğunu da unutmamak gerekir.

***

Hâmiş

93 Harbi’nin teessürünü iliğinde, kemiğinde hisseden Namık Kemal alır eline kalemi ve  “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini” yazar. Ege Hanım da bize benzer bir soru soruyor.

Ali Fuat Cebesoy(3) anlatır, Heyeti Temsiliye, merkezi­ni Ankara’ya taşımak kararını vermiştir. 18 Aralık 1919'da arkadaşlarıyla beraber Sivas'tan ayrılan Mustafa Kemal, 24 Aralık'ta Kırşehir’e gelir. Burada Gençler Derne­ği'nde bir konuşma yapar. Geceleyin şerefine fener alayları tertip eden halka, yukarıdaki mısraları aşağıdaki şekilde değiştirerek okur: “Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara mâderini”

Dayamışsa İsrail, Filistin’in bağrına hançerini, Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara mâderini. 19 Mayıs’ta sadece üç dakika Filistinli çocuklarla hemdert olmaya ne dersiniz?


1) Michael Foucalult’un Enteletüel’in Siyasal İşlevi-I, Çev.: Işık Ergüden- Osman Akınhay- Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı, 2011 s. 50-53.
2) Edward Said, Entelektüel, “Sürgün, Marjinal, Yabancı, Çev.: Tuncay Birkan, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004, s. 37-38.
3) Ali Fuat Cebesoy Sınıf Arkadaşım Atatürk - Okul Ve Genç Subaylık Hatıraları 2, İstanbul: Cumhuriyet Yayınları 1997


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.