Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu tescillendi
“Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyen TTB MK üyeleri beraat etti. Böylece “savaşın bir halk sağlığı sorunu” olduğu tescillenmiş oldu. Bunu anlamak için 5 yıla yakın süre beklemeye gerek var mıydı?
*Dr. Yaşar Ulutaş
Şiddetin sokaklarda kol gezdiği, her gün onlarca insanın öldürüldüğü, kadın cinayetleri haberlerinin gazetelerden eksik olmadığı, iş cinayetlerinin kader olarak değerlendirildiği, sağlık çalışanlarının yüzde 84’ünün en az bir kez şiddete uğradığı, savaş çığırtkanlığının moda olduğu bir dönemde Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2016-2018 Merkez Konseyi (MK) Üyeleri 24 Ocak 2018 tarihinde seksen iki sözcükten oluşan “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” başlıklı bir bildiri yayımladı.
“Biz hekimler uyarıyoruz:
Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur.
Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir.
Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz.
Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır.
Savaşa hayır, barış hemen şimdi!”
Kuruluşundan bu yana herhangi bir otoriteye bağlı olmaksızın faaliyet gösteren bütün hekimleri çatısı altında toplayan bir meslek örgütü olarak Türk Tabipleri Birliği; bu bildiri ile tüm siyasal kaygılardan bağımsız olarak ülkemizde ve dünyada sağlığı tehdit eden bütün durumların ortadan kaldırılmasını talep etmişti.
TTB sağlıklı bir toplumu savunduğu için tarih boyunca barışı savunmuştur. Barışı savunurken kendisine yasa ile tanımlanan halkın sağlığını koruma görevini de yerine getirmiştir. TTB eski başkanlarından Dr. Füsun Sayek'in dediği gibi "Biz hekimiz, dünyayı daha yaşanılan bir yer yapmayı sorumluluk olarak görüyoruz. Yoksulluğun, acının, eşitsizliklerin en yakın tanıklarıyız. Yalnızca bize gelen hastaları değil, parçası olduğumuz toplumu sağlıklı tutmaya adamışız kendimizi."
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyelerinin ülkenin bulunduğu duruma dikkat çeken açıklamasının ardından “bertaraf olmak istemediği için bir taraf olan” bir kısım yazılı basın açıklamayı “skandal” olarak duyururken 26 Ocak 2016 tarihinde basın açıklaması yapan Sağlık-Sen cumhuriyet savcılarını göreve çağırıyordu. Ardından önce Cumhurbaşkanı, daha sonra da Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı ve Sağlık Bakanı düzeyinde suçlayıcı, hedef gösterici açıklamalar yapıldı. Ertesinde TTB’ye tehdit ve hakaret dolu telefon ve mesajlar gelmeye başladı.
29 Ocak 2018’de İçişleri Bakanlığı suç duyurusunda bulundu ve savcılığın soruşturma başlattığı basına yansıdı. Bunun üzerine TTB Avukatları savcılıkla görüşerek acil randevu istediler ve ne zaman istenirse ifade vermeye hazır olunduğunu bildirdiler. Ancak bu bildirime rağmen ertesi gün 30 Ocak Salı günü sabah 06:00 sıralarında evlerine baskın yapılarak gözaltına alınan on bir TTB Merkez Konseyi (MK) üyesi Adana, Diyarbakır, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Van illerindeki evlerinden alınarak Ankara Polisevinin kapalı spor salonunda götürüldüler. İfadeleri yasal sürenin son günü olan 7. günde alındı. Oysaki TTB MK üyelerinin tamamına yakını kamu görevlisi idi. İfadeleri bulundukları şehirde alınıp aynı gün serbest bırakılabilirlerdi. Ama, aslında bu bir gözaltı değil iktidara muhalif olan tüm insanlar için bir gözdağı idi. Gözaltı sürecindeki 7 gün, 11 TTB MK üyesi, aileleri, yakınları, dostları, arkadaşları için fiziki ve duygusal bir eziyete dönüştü. TTB MK üyelerinden 4 akademisyen hakkında üniversite yönetimleri, Sağlık Bakanlığına bağlı çalışan 2 kişi hakkında Sağlık Bakanlığı soruşturmalar açtı. 2 TTB MK üyesinin sözleşmesi Sağlık Bakanlığınca, 1 MK üyesinin sözleşmesi ise Merkez Bankasınca fesih edildi, hayatları değişti.
Bu süreçte Dünya Tabipler Birliği ve Avrupa Daimî Hekimler Komitesi hükümete mektuplar yazdı. Birçok ulusal ve uluslararası kurum/ kuruluş TTB MK’ni destekleyen açıklamalar yaptı. Destek açıklaması yapan bazı kurumların yöneticileri de iktidarın hışmından kurtulamayarak gözaltına alındı. Ankara adliyeleri TTB aktivistlerince defalarca doldu boşaldı.
Sonuçta çeşitli suçlamalarla toplamda 20 ay hapis cezası verildi. Dava istinafa taşındı. Toplam yargılama süresi olan 4 yıl 8 ayın sonunda nihayet dava sonuçlandı. İstinaf mahkemesi bütün isnatlar yönünden beraat kararı verdi. Böylece “savaşın bir halk sağlığı sorunu” olduğu tescillenmiş oldu. Bunu anlamak için 5 yıla yakın bir süre beklemeye gerek var mıydı..?
*Türk Tabipleri Birliği 2016-2018 Merkez Konseyi Üyesi