Sayda’nın Marksist-Leninistleri: Bir klinik, bir futbol takımı ve bir yemekhane
Sayda, İç Savaş’ın resmen başladığı yer olarak biliniyor. Kentte Marksist Leninist bir parti olan Demokratik Halk Partisi’nin (DHP) merkezi de bulunuyor. DHP’nin Genel Sekreteri Muhammed Haşişo ve yoldaşları ile hem mücadele hatlarını hem de Lübnan’ın bugününü konuştuk. Silahlı direnişin bir parçası olan partinin aynı zamanda bir futbol takımı, bir kliniği, bir halk yemekhanesi, bir de eczanesi bulunuyor.
SAYDA – Beyrut’un güneyindeki Sayda kenti, Lübnan tarihinin en sembolik yerlerinden biri. İsrail işgaline karşı direnişin de önemli merkezlerinden biri olmuş olan Sayda, aynı zamanda İç Savaş’ın resmen başladığı yer olarak biliniyor. Sünni nüfusun çoğunlukta olduğu kentin ‘kendi’ siyasi güçleri var. İki rakip güç Saad Hariri’nin Gelecek Partisi ve Osama Saad’ın Nasırcı Halk Örgütü (NHÖ). Tabii partiler bunlarla sınırlı değil, şehirde aynı zamanda Marksist Leninist bir parti olan Demokratik Halk Partisi’nin (DHP) merkezi bulunuyor. DHP’nin Genel Sekreteri Muhammed Haşişo ve yoldaşları ile hem mücadele hatlarını hem de Lübnan’ın bugününü konuştuk. Silahlı direnişin bir parçası olan partinin aynı zamanda bir futbol takımı, bir kliniği, bir halk yemekhanesi, bir de eczanesi bulunuyor. Haşişo bize bu kurumları nasıl örgütlediklerini anlattı.
ÇARŞIDA FİLİSTİN ETKİSİ
Önce biraz Sayda’yı tanıyalım. Beyrut’tan dışarı hangi kente giderseniz gidin, kendinizi başka bir ülkeye seyahat etmiş hissediyorsunuz. Sayda’ya geldiğinizde de bambaşka bir kent ile karşılaşıyorsunuz. Kentin tarihi merkezi ve çarşısının hemen karşısında Deniz Kalesi dikkat çekiyor. İnce bir yolla denizin içerisindeki kaleye vardığınızda çevredeki balıkçıları, upuzun plajı ve yerleşim yerlerini aynı anda görebiliyorsunuz. Haçlı Seferleri’nden kalma bu kale, 1982 yılında kenti işgal eden İsrail askerlerince de kullanıldı (O dönemde kenti işgal etmiş İsrail askerlerinin imha edilmiş askeri araçları kavşakların ortalarında sergileniyor). Kalenin şimdiki sahipleri ise gözlerden uzak romantik buluşmaları tercih eden Saydalı çiftler…
Gördükleri her çarşı pazarlı kenti ‘kaotik’ olarak niteleyen Batılı oryantalistlerin yorumları bu kent için pek doğru değil. Cuma günleri hariç oldukça canlı olmasına karşın Trablusşam’a göre daha sakin bir çarşısı var Sayda’nın. Kentin ritmi de aynı sakinlikte akıyor. Çarşının çevresi, yani ‘Eski Sayda’ aynı zamanda bir Filistinli mahallesi. Birleşmiş Milletler verilerine göre mahallenin yüzde 40’ından fazlasını Filistinli mülteciler oluşturuyor. Kent aynı zamanda Lübnan’daki en büyük Filistin mülteci kampı olan Ayn El Hilve’ye de ev sahipliği yapıyor. Kampta 70 bin ila 120 bin arasında Filistinli mültecinin yaşadığı tahmin ediliyor. Zaten bu rakamlardan bihaber olsanız bile Eski Sayda’da atacağınız küçük bir tur size kentteki Filistin etkisini anlatacaktır. Dar sokakların duvarlarında Lübnan’dan daha çok Filistin’in önemli siyasi simalarına rastlıyorsunuz. Başrol tabii ki Yaser Arafat’a ait. Meydanlarda, kahvehanelerin duvarlarında, bakkallarda… Diğer Filistin örgütlerinin de propaganda posterleri var ancak hiçbiri Arafat kadar yaygın bir şekilde karşınıza çıkmıyor.
BALIKÇILARIN GREVİ
Binlerce yıllık geçmişi olan kentin isminin Fenike dilinde ‘Balıkçı şehri’ gibi bir anlama geldiği tahmin ediliyor. Bu tahminin doğruluk payını arttırır mı bilinmez ancak bugün Sayda için aynı yakıştırmayı yapabiliriz. Kalenin hemen yanındaki balıkçılar ve karşısındaki balık satıcıları kentte ilk göze çarpan şey. Üstelik Lübnan’ın yakın tarihinde bu balıkçıların büyük rol oynadığını biliyoruz:
Şubat 1975’te dönemin Cumhurbaşkanı ve Maruni sağ Ulusal Liberal Parti lideri Kâmil Şamun’un balıkçılığı tekelleştirme politikası Saydalı balıkçıların tepkisine neden olur. Balıkçılık şirketlerine karşı grev kısa süre içerisinde ülkedeki sol güçlerin de desteğini kazanır ancak eylemleri destekleyen Sayda Belediye Başkanı Maaruf Saad bir keskin nişancının kurşunuyla öldürülür, ülkedeki İç Savaş’ın ortamı da bu saldırıyla birlikte hazırlanmış olur. Yani yıllardır ‘din savaşı’ olarak servis edilen Lübnan İç Savaşı’nın sınıfsal karakterini Sayda kenti dikkat çekici bir şekilde ortaya koyuyor.
Maaruf Saad, Mısır’ın ünlü lideri Cemal Abdülnasır’ın ‘panarabizm’ düşüncesini savunan NHÖ’nün de kurucusudur. Bugün partinin liderliğini oğlu Osama Saad yapmaktadır. Sayda’da DHP’nin binasına giderken Maaruf Saad’ın heykeline rastlıyoruz. Burası aynı zamanda NHÖ’nün de merkezi.
‘ULUSAL MÜCADELEYİ TOPLUMSAL MÜCADELEDEN AYIRAMAYIZ’
Gelelim DHP’ye… Muhammed Haşişo, bize öncelikle partisinin hattını şu sözlerle açıklıyor: “Elli yıl önce kurulmuş Marksist Leninist bir partiyiz. Parti, emperyalizme, siyonizme ve Lübnan’daki mezhepçiliğe karşı ulusal ve toplumsal bir mücadele yürütmektedir. Parti, emperyalizme ve siyonizme karşı silahlı mücadeleye inanmaktadır, Filistinli ve Lübnanlı direniş güçlerini desteklemektedir. Partimiz 1982’den 1998’e kadar aktif olarak direniş göstermiştir”. Hamas ve Lübnan/Arap direniş örgütleri ile ittifaklarının olduğunu söyleyen Haşişo, seçimlere katıldıklarını ancak direnişi gerçek anlamda temsil eden bir adayın yokluğu nedeniyle kendileri için zor bir seçim olduğunu dile getirdi.
Lübnan’daki çoğu sol parti gibi DHP’nin de programında mezhepçi sisteme karşı duruş büyük yer kaplıyor. Ülkede her şeyin mezheplere göre dağıtıldığı bu sistemin ‘Fransız sömürgeciliğinin bir ürünü olduğunu ve Amerika’nın bölgedeki kontrol çabasına hizmet ettiğini’ ifade eden Haşişo, ‘Bu nedenle Lübnan’daki burjuvazinin bölgede doğal bir şekilde gelişmediğini’ söylüyor: “Bu sistem gerçek bir hükümet kurabilmek isteyen Lübnanlıların önüne geçiyor. Bu nedenle sistem sürekli mücadele halinde. Bu mücadele zaman zaman -bir iç savaş ya da bir siyasi gerilim şeklinde- çok daha görünür hale geliyor. Aynı durum bugün de devam ediyor. Küresel emperyalizm Lübnan’daki sistemin bu halini muhafaza etmekten çıkar sağlıyor. Mezhepçilik insanların güçlerini birleştirmesine engel oluyor. İnsanların kendi toplumsal çıkarlarını görmelerini zorlaştırıyor. Mezhepçi sistem dendiğinde sadece hükümetteki insanların çıkarları görülüyor. Bizim getirdiğimiz alternatifin iki seviyesi var: Stratejik olan ve gelecek olan. Stratejik amacımız toplumsal bir sistemi gerçekleştirmek. Yakın gelecekte ulusal, demokratik, direnişçi ve seküler bir sistem amaçlıyoruz.”
Ülkede mezhepçi düzen ciddi anlamda yıkıma neden olsa da ciddi bir kesim hâlâ mezhepçi düzeni temsil eden partileri destekliyor. Bu sorumuzu yanıtlayan Haşişo, Lübnan’da her partinin aslında bu düzeni değiştirmekten yana tutum almadığını vurguluyor: “Lübnan’daki tüm partiler mezhepçiliğe karşı değil. Sadece sol partiler buna karşı. Diğer bütün sağ partiler mezhepçi düzenden yana. Lübnan’daki solun sorunu mezhepçiliğe karşı savaşmak üzere ortak bir program üzerinde birleşememesi. Lübnan gibi üçüncü dünya ülkelerinde ulusal mücadeleyi toplumsal mücadeleden ayıramayız. Ancak tüm sol partiler böyle düşünmüyor.”
Tabii Lübnan’ın bugünkü en can alıcı sorunu ekonomik kriz. Yaşanan krizin ‘Lübnan’daki sistemin nasıl işlemediğini’ gösterdiğini söyleyen Haşişo, ‘ülkedeki teslimiyetçi ekonominin Amerikan emperyalizmini takip ettiğini’ savundu: “İç Savaş’tan sonra Lübnan’da neoliberal bir ekonomi modeli benimsendi. Bu Lübnan halkının büyük çoğunluğunu yoksullaştırdı. Bu neoliberal sistem tüm sosyal güvenlik kurumlarını, sendikaları yok etti. Aslında halkla ilişkili tüm kurumların yok oluşu söz konusuydu. Sol partiler hedef alındı. Vergilendirmeler arttı, ulusal eğitim sistemi ve ulusal sağlık sistemi tahrip edildi. Diğer taraftan Lübnan’ın parası çalındı. Bu kriz temelde bankalara, burjuvaziye ve Lübnan Merkez Bankasına dayanıyor. Lübnan varlığının yağma edilmesi, mevcut çöküşe neden oldu. Bu kriz sonucunda sağlık, eğitim, elektrik ve su gibi sektörler tamamıyla çöktü. Lübnan lirası yüzde 90’ın üzerinde değer kaybetti.” Lübnan’daki durumu böyle özetleyen Haşişo, ülkenin ‘ABD, Batı ve Körfez Ülkeleri tarafından kuşatma altında olduğunu ve kuşatmanın daha farklı bir ekonomik sisteme ulaşmayı engellediğini’ belirtti.
EKONOMİK KRİZLE KURULAN YEMEKHANE
DHP’nin genel merkezine geldiğimizde bizi avluda kurulmuş bir seyyar yemekhane karşılıyor. Öğle saati burada yemek dağıtımına denk geliyoruz. Yüzlerce kişi çıkacak yemeği bekliyor, partililer ise korkunç sıcağın altında kazanların başında son hazırlıkları yapıyor. Bunun üzerine Haşişo’ya DHP’nin yapısını ve örgütün aygıtlarını soruyoruz. “DHP, demokratik merkeziyete inana Leninist bir parti yapısına sahip. Toplumsal ayağımız ve -ihtiyaç durumunda- askeri ayağımız mevcut. Siyasi akademilerimiz var. Tabii partiyle ilişkili kurumlarımız da var. Bir eczanemiz-kliniğimiz, bir kültürel merkezimiz, bir futbol takımımız, her gün bir öğün yemek çıkartan bir halk yemekhanemiz var. Halk yemekhanemizin ayrı bir önemi var çünkü özgün bir deneyim. İki buçuk yıl önce başladı. Çevrede yaşayan insanlar isimlerini yazdırıyor ve böylece her gün bir öğüne ulaşabiliyor. Mutfakta çalışanlar da gönüllü olarak bu işi yapıyor. Hatta başta sadece yemek alan insanlar da artık gönüllü olarak çalışmaya başladı. Gönüllülüğe dayanan bir iş. Finansal olarak da bağışlar sayesinde bu hizmet yürütülüyor. Lübnan’da hâlâ devam eden özgün bir örnek bu.”
Başlangıç tarihinin iki buçuk yıl önce olması dikkat çekici, ne de olsa bu tarih Lübnan için ekonomik krizin şiddetlendiği dönem demek: “Ekonomik krizi takip eden protestolarla birlikte bu projeyi yürürlüğe geçirdik. Pandemi dönemi sonrasında ağırlaşan ekonomik krizle birlikte insanların günlük öğüne ihtiyacı daha da görünür hale geldi. Hareket noktamız bu oldu. Bu insanların toplumsal farkındalıklarını da güçlendirdi.”
RAMAZAN BAĞIŞLARIYLA FİNANSE EDİLEN KLİNİK
Parti binasında bir diğer dikkat çekici bölüm ise klinik. Giriş katının tamamı bir muayene odası, bir diş kliniği, bir laboratuvar ve bir eczaneye ayrılmış. Bu kliniğin nasıl işlediğini merak ederek Haşişo’dan bizimle detayları paylaşmasını rica ediyoruz: “Kliniğimiz 1986’da kuruldu. Kendi kendini finanse eden bir yapısı var, halk tarafından kuruldu ve halk sayesinde ayakta duruyor. İçerisinde bir laboratuvar, bir muayene alanı, bir eczane ve bir de diş kliniği bulunuyor. Çevredeki mahallelerde de mobil sağlık çalışması yürütülüyor. Buradaki ilaçlar da dışarıdakilere göre çok daha ucuz bir şekilde insanlara sunuluyor. Bazı muayenelerde ise sembolik bir miktar ödeme oluyor. Günde yaklaşık 50-60 hasta buraya geliyor. Daha önce bazı köylerde de kliniklerimiz vardı ancak ihtiyaç olmadığı için kapandı. Şimdi ise parti Trablusşam’da bir ofis açmanın imkanları üzerine çalışıyor.”
Bağışların nasıl sağlandığı ve finansal olarak nasıl kendi kendine yettiği ise başka bir merak konusu. Her yılın Ramazan ayında büyük bağış kampanyaları düzenlediklerini söyleyen Haşişo, “Bu dönemde elde edilen gelirin söz konusu masrafları karşılaması amaçlanıyor. Bağışlar aynı zamanda ilaç cinsinden de yapılabiliyor. Klinik eğer bağış ile ilaç sahibi olmuşsa, bu ilaçları ücretsiz olarak halka ulaştırıyor. Sembolik de olsa bir ücret talep edilmiyor” diyor.
HALK DAYANIŞMASI SPOR
Binasının en üst katı ise partinin futbol takımına ayrılmış: Halk Dayanışması Spor Kulübü. Çeşitli turnuvalardan kazanılmış kupalar burada bizi karşılıyor. Kupaların çoğu Hamas’ın Hizbullah’ın ya da DHP’nin organize ettiği dayanışma turnuvalarına ait.
Haşişo ve yoldaşları takımlarını şöyle anlatıyor: “Profesyonel takımın yanı sıra Mini futbol ve Futsal takımlarımız var. Bir de 16 ve 18 yaşından küçükler için iki ayrı takımımız var. Futsal takımımız Lübnan ulusal liginde mücadele ediyor. Mini Futbol takımımız ise Lübnan’da kurulan Filistin toplumunun turnuvalarında oynuyor. Hem Filistinli hem Lübnanlı oyuncularımız var ve Filistin toplumunun bulunduğu yerlerde maça çıkıyorlar. Futsalda Lübnanlı oyuncularımız var.
‘FİLİSTİN’DE SİLAHLI MÜCADELEDEN YANAYIZ’
Hem yemekhanede hem futbol kulübünde hem klinikte hem de parti binasında karşımıza çıkan isim Raşit Brum. Partinin kurucularından Brum, 1982 yılında Sayda’da ailesiyle birlikte kaldığı eve yapılan bir İsrail hava saldırısı sonucunda öldürülür. Bu nedenle Brum, DHP ve Sayda için ayrı bir öneme sahip. Bugün İsrail’e karşı silahlı direniş DHP için hâlâ kırmızı çizgilerden biri.
Filistin meselesine dair konumlarını sorduğumuzda Haşişo kendileri için önemini şu sözlerle anlatıyor: “Filistin meselesi bu partide önemli ve merkezi bir yerde durmaktadır. Bizim için Filistin’in özgürlüğü bütün Filistin’in özgürlüğü anlamına gelmektedir. Biz iki devletli çözüme karşıyız. Biz silahlı mücadeleden yanayız. Filistin’deki tüm direniş güçleriyle iyi ilişkilerimiz var. Oslo’ya dahil olan Filistinli güçlerle herhangi bir ilişkimiz yok.”
Bir diğer dikkat çekici konu ise DHP’de pek çok Filistinlinin de mücadele saflarında yer alması. Üyeleri arasında sadece Lübnanlıların olmadığını söyleyen Haşişo kendilerinin bu konuda ülkedeki diğer sol partilerden biraz daha farklı olduğunu söylüyor: “Biz enternasyonalist bir partiyiz, kişinin vatandaşlığını önemsemiyoruz. Lübnan’da Filistinlilerin sadece üye değil, aynı zamanda yönetim kadrolarında olduğu tek sol partiyiz. Diğer sol partilerin de Filistinli üyeleri var ancak partilerinin kontrol mekanizmalarında yer almıyor.”
‘SAĞ GÜÇLER İSRAİL İLE İLİŞKİ KURMAKTAN YANA’
Hal böyle olunca son dönemde Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılması gündemine dair görüşlerini öğrenmek istiyoruz. Lübnan ordusunun sınırlı bir askeri kapasitesinin olmasını Lübnan’daki sistemin küresel sistemle ilişkisine bağlayan Haşişo, ordunun da bir sistem ordusu olduğunu dile getirdi: “Lübnan ordusu sistemi koruma rolünü üstlendi. Lübnan’daki sistem, İsrail’e direngen bir yanıt olmama üzerine kurulu. Bunun sonucunda ordu silahsızlandırıldı. Direniş güçleri, hükümetin ve topraklarımızın güvenliğinin yokluğunda ortaya çıktı. Çünkü eğer bir ülke dışarıdan bir saldırıya uğrarsa ya hükümet yurttaşlarını korur ya da direniş güçleri. Lübnan özelinde hükümetin yokluğu söz konusuydu. Bu nedenle direniş güçleri de kuruldu.”
Haşişo Hizbullah’ın ‘sınırlandırılması’ istenen askeri rolüne dair ise, bu yorumların kim tarafından yapıldığına odaklanmak gerektiğini söyledi: “Lübnan’da her konu hakkında oldukça farklı görüşlere rastlıyoruz. Bunun nedeni ülkedeki mezhepçi yapı. Tüm partilerin anlaşmazlık yaşadığı ortak konu direniş hakkındaki düşünceleri. Tüm sağ güçler direnişe karşı ve direnişi silahsızlandırmadan yana. Öte yandan İsrail ile ilişki kurmayı da destekliyorlar. Onları bu ilişkiyi kurmaktan caydıran şey Hizbullah’ın ve diğer sol güçlerin sahip olduğu kuvvet. Hizbullah’ın gücüne rağmen silahsızlandırma kavramını görüyoruz, göreceğiz.”
Daha önce de konuştuğumuz ‘sağ’ güçleri biraz daha açmasını istediğimizde Haşişo, “Lübnan’daki sol ve sağ kavramları İsrail’e ve sisteme karşı mücadele ile ilişkilidir. Sağcılar; Kataeb, Lübnan Kuvvetleri, İlerici Sosyalist Parti, Hariri’dir” diye sıralıyor.
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
İran’da bir Sovyet deneyimi: Azerbaycan Milli Hükümeti 16 Kasım 2024
Komünist aerobik öğretmeninden İsrail işgaline suikast 06 Kasım 2024
Baalbek’in yıkımı ve mirası 02 Kasım 2024
Lübnanlı komünist tutsak Abdallah: Geri çekilmek rezilliktir 30 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI