Saygun’un ölümünün 31. yıldönümünde Duvar’a yansıyan anılar
Sanatçılar Gülsin Onay, Türev Berki ve Rengim Gökmen, Ahmed Adnan Saygun'un ölüm yıldönümünde eserlerini ve Saygun'un önemini anlattılar.
ANKARA - Bugün, Türk Beşleri’nden 6 Ocak 1991 tarihinde kaybettiğimiz klasik müzik bestecisi, müzik eğitimcisi ve etnomüzikolog Ahmed Adnan Saygun’un (1907-1991) 31. ölüm yıldönümü.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sahnelenen ilk operası olan Özsoy Operası’nın 27 yaşındaki bestecisi, “Yunus Emre Oratoryosu” ile Cumhuriyet dönemi Türk müziğine damgasını vurmuş müzisyen ve devlet sanatçısı unvanını alan ilk sanatçı olan Saygun’un yetiştirdiği çok sayıda öğrencisi arasından 2. Piyano Konçertosunu ithaf ettiği piyanist-devlet sanatçısı Gülsin Onay, Saygun’un eserlerini Japonya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne dek birçok konserinde seslendirerek tüm dünyaya tanıtılmasında önemli bir elçi oldu.
ONAY: ATATÜRK HER GÜN PROVALARA GİDERMİŞ
Gazete Duvar’a konuşan Onay, “Bana çok değerli ve olağanüstü bir hoca olarak öğrettikleriyle tüm müzikal temelimi kurdu. Besteci olarak, tartışılmaz şekilde çağımızın en büyük bestecilerinden biridir. Bugüne dek onun konçertolarını, solo piyano eserlerini 80 ülkede seslendirdim, notalarını müzisyen dostlarıma dağıttım. Saygun’un müziğini ilk kez dinleyenlerin, şaşkınlıkla karışık hayranlıklarını gördüm. Konçertosunu bana ithaf etmesi ise, kariyerimin en önemli ödülü oldu,” diyor.
Onay’a göre bugün ülkemizdeki klasik müzik yaşantımızın gelişmişliğinin ardında Mustafa Kemal Atatürk ve Saygun’un rolü oldukça büyük. Zira Özsoy Operası, Atatürk’ün bizzat isteği üzerine iki ay gibi kısa bir sürede o dönemin zorlukları ve yoklukları içerisinde yazıldı ve Türkiye’yi o dönemde ziyaret eden İran Şahı Rıza Şah Pehlevi onuruna sahnelendi.
Atatürk’ün Saygun’a sipariş ettiği bir sonraki opera ise Taş Bebek Operası idi ve erken Cumhuriyet döneminin yeni nesil yurttaşlarını konu aldı.
Onay, “Saygun’un bana anlattıklarına göre, Atatürk her gün provaya gidermiş ve tüm gelişmelerle tek tek ilgilenerek takip edermiş” diyor. Operada bariton Nurullah Taşkıran, soprano Nimet Vahit ve Semiha Berksoy oynamıştı ve Türkiye’de ulusal bir operanın kurulmasında bu girişim önemli bir adım sayılıyor.
Onay, Saygun’un eserlerinin dünya çapında en güçlü yorumcusu olarak tanınıyor.
BERKİ: SAYGUN'UN FARKI, ESİN KAYNAKLARININ ÇEŞİTLİLİĞİ
Saygun müziğinin analizi konusunda yoğun akademik çalışmalarda bulunan Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müzikoloji bölüm başkanı Türev Berki’ye göre, Saygun’un, Türkiye’de klasik müzik beğenisinin yerleşmesi ve anlaşılırlığının artması açısından önemi, kendisinin 1924’ten itibaren yaşamı boyunca sürdürdüğü, 60 yılı aşkın “öğretmenlik” serüveninin ürünlerinde aranabilir.
Gazete Duvar’a konuşan Berki, “Bu ürünlere örnek olarak Lise Müzik Kitabı, Musiki Nazariyatı ve Toplu Solfej başlıklı kitaplar gösterilebilir. Yalnız müzik profesyonelleri için değil, müzikseverler, sanatseverlere yönelik olarak kaleme aldığı, gazete, mecmua ve dergilerde yayımlanmış, 100’ü aşkın yazısı mevcut,” diyor.
Berki’ye göre, Saygun, bir besteci olarak, özellikle Yunus Emre, Kerem, Köroğlu gibi vokal eserlerinde, konu olarak halk kültürü karakterlerini odağa taşımasının yanında; kullandığı motifler ve onları sergileme tavrı dolayısıyla halkın müziğini, yine halka, ancak yeni bir anlayışla sundu.
“Saygun’u pek çok çağdaşı besteciden farklı kılan en belirgin unsuru, onun esin kaynaklarının çeşitliliği” diyen Berki, bu esin kaynakları arasında Alman ve Fransız üslubundan halk edebiyatına, Eski Yunan müziğinden Balkan coğrafyası müziği, Osmanlı divan müziğine dek farklı müzik türlerini sayıyor ve ekliyor:
“Tüm bu bileşenler, Saygun’un kişisel ses dünyasının içinde eriyerek yeni bir bütünün öğeleri durumuna geldiler. Tüm bu kaynaklar onun müziğinde birbiriyle uyumludur.”
GÖKMEN: SAYGUN TEK ESERE İNDİRGENEMEZ
Geçtiğimiz sene Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı dolayısıyla Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu’nun seslendirildiği orkestraları yöneten, öncesinde de Saygun’un birçok senfonisinin ve konçertosunun orkestra eşliğinde Rusya’dan Ukrayna’ya, Almanya, Fransa, İtalya’ya dek dünya çapında yönetilmesine imza atan maestro Rengim Gökmen’e göre, Saygun, Türk müzik tarihindeki en önemli kişilerin başında geliyor.
Gazete Duvar’a konuşan Gökmen, “Saygun’un besteciliği, kuramcılığı, araştırmacılığı, eğitimciliği, müziğe hem sanatsal hem bilimsel anlamda katmış oldukları tartışılmayacak önemdedir. Yunus Emre Oratoryosu kanaatimce Anadolu topraklarında yazılmış en önemli eserlerin başında geliyor. Ancak Saygun, tek esere indirgenemeyecek bir besteci,” diyor.
Gökmen’in opera sanatçısı olan annesi Muazzez Gökmen, Yunus Emre Oratoryosu’nun ilk icrasında 1946 yılında soprano partisyonunda görev almıştı ve hem annesi hem de tiyatro sanatçısı olan babası kendisinin öğrencisi ve dostu olduğu için Saygun, Gökmen’in de müzik hayatında önemli bir yol göstericilik rolü üstlenmişti.
“Ona yalnızca öğretmenim değil, büyük ustam, çağdaş müziğimizin kutup yıldızı demek daha doğru olur diye düşünürüm ben. Yaşantımı borçlu olduğum, bulunduğum yere gelmemi sağlayan en önemli kişi ve kişiliğimi şekillendiren üç kişiden biridir. Ulaşılmaz kişiliğinin ardında olumlu, sevecen, babacan biri derhal kendini gösterirdi. Titiz ve ciddi çalışması, onun müzik topluluklarıyla çalışmalarında ‘aksi’ olarak değerlendirilmesine yol açardı, emin olduğu şeylerden geri adım atmazdı” diyor Gökmen.
Müzik formlarının hepsinde, operadan oda müziğine, senfoniden koro müziklerine dek birçok alanda eser veren ve Muammer Sun, İlhan Baran, Hikmet Şimşek gibi değerli müzisyenlerin de yetişmesini sağlayan Saygun’u tanıyanlar çok disiplinli ve azimle çalışan biri olduğunu söylüyorlar.
“Yurtdışında Saygun’u müzik çevreleri tanıyorlar. Ama Türkiye’nin uluslararası müzik trafiğinin biraz daha çeperinde kalan bir ülke olduğunu düşünürsek, kendisinin daha evrensel olması, daha geniş kitlelere yaygınlaşması için 21. yüzyılın ikinci yarısını beklemek gerekecek,” diyor Gökmen.
ANADOLU'YU GEZDİ
Saygun'un Kerem, Köroğlu ve Gılgamış adlı operaları da vardır, ancak Gılgamış operası hiç sahnelenmezken; Köroğlu ise sadece bir kez sahnelendi. Kerem operasının prömiyeri ise, o dönemde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olan Rengim Gökmen’in girişimiyle 2009 yılında sahnelenmişti.
Macar besteci, piyanist ve Doğu Avrupa halk müziği derleyicisi Bela Bartok’a, 1936 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya fakültesinin davetlisi olarak Türkiye’ye yaptığı araştırma gezisinde o sırada 29 yaşında olan Saygun eşlik etmişti. Macarlarla akraba halkların müziğine ilgi duyan Bartok ile Saygun, Anadolu’nun halk müziğine dair inceleme ve derlemelerde bulunmak üzere Anadolu’yu beraber karış karış gezmişlerdi.
Gülsin Onay (piyano), Tony Scholl (piyano), Türev Berki (piyano), Tuna Bilgin (piyano), Ada Baday (piyano), Sinan Dizmen (çello) ve Nilüfer Sude Güçlü (keman) birlikteliğinde Adnan Saygun Anma Konseri, bugün (6 Ocak) saat 20.00'de Bilkent Konser Salonu'nda izlenebilir.