YAZARLAR

Sayın Bahçeli, o gün orada MHP’liler de yok muydu!

Öyle ya, o gün orada ellerinde üç hilalli bayraklarla, milliyetçi sloganlarla MHP'liler de vardı. Öyle ya, daha yeni yaptığım uzun bir hatırlatmada, Sayın Bahçeli o günler Sayın Erdoğan’a sesleniyordu. Sayın Bahçeli’nin 24 maddeye ayırdığım o sözlerini bir kez daha vereceğim ve ısrarla soracağım: Siz, size inanmış o gençlere de “çürük, sürtük” denmesi konusunda ne diyorsunuz?

Bizde taş gibi delikanlı oğlanlar var, yirmi yaşında, yirmi bir yaşında... yani kalkıp da bu yoldan işkence yapacaksa, copa müracaat etme ihtiyacını hisseder mi?”

Gazetecilik hayatım hemen hemen bu sözlerle başlamıştı.
12 Eylül darbesinin hemen sonrasıydı. Darbeci devlet başkanı Evren’in “güdümlü demokrasiye geçiş projesi” partisi MDP’nin başına geçirdiği darbeci (E) General Sunalp böyle diyordu.

Copla işkence” suçlamalarına karşı söylüyordu bunu. Ve sadece “iğrenç” değil, sadece “işkencesever” değil, devletçi-cinsiyetçi-aşağılayıcıydı!

42 yıl sonra, devletin en üst katından “Bunlar çürük, sürtük” lafını duyduk.
Hem Cumhurbaşkanı olarak, hem Meclis’te parti başkanı olarak, grup konuşmasında.
Geziciler” için söylüyordu ve orada olan, katılan, başka yerlerde de desteklemiş olan binlerce binlerce insana. Kimi artık hayatta olmayanlara da.
Ve bu kelimeler, sokakta da yine kadınları aşağılamak için kullanılan “cinsiyetçi” laflardı.

42 yıl!
Devletin dili, aşağılayan “cinsiyetçi” biçimde kadına uzanmaktan kendini alamıyordu.
42 yıl önceki darbecinin dediği, evet daha ağırdı. O darbeydi, darbeciydi.
42 yıl sonra, onca sene hep seçilmiş olan, halkın oylarıyla defalarca onurlandırılan Cumhurbaşkanı’nınki ona göre “daha hafif”ti!
Demokrasi” 42 yıl sonra bize böyle bir gelişme sağlamıştı!

Ben tekrar devletin diğer kanadı, Sayın Devlet Bahçeli’ye soracağım:
Siz ne diyorsunuz bu sözlere?
Öyle ya, o gün orada ellerinde üç hilalli bayraklarla, milliyetçi sloganlarla MHP'liler de vardı.

Öyle ya, daha yeni yaptığım uzun bir hatırlatmada, Sayın Bahçeli o günler Sayın Erdoğan’a sesleniyordu.
Sayın Bahçeli’nin 24 maddeye ayırdığım o sözlerini bir kez daha vereceğim ve ısrarla soracağım: Siz, size inanmış o gençlere de “çürük, sürtük” denmesi konusunda ne diyorsunuz?

KİM İÇİN NE DEMİŞTİ?

Önce bir kez daha o gün neler dediğinize bakalım.
(Bu maddeleri daha önce okumuş olanlar için şimdi, Sayın Bahçeli’nin sözlerini kelime kelime özetleyip sıraladım.
İsteyen yazının son bölümünde maddelerin, yani cümlelerinin tamamına da bakabilir.

Maddeleri atlayanlar için özetlersem, Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan ve Sayın “Çürük, Sürtük Geziciler” için o günlerde şu kelimeleri, nitelemeleri kullanmış:

Sayın Erdoğan ve AKP için:
İtici, intikamcı, iğneleyici, ithamcı beyanların sahibi. Haricindeki sosyal kesimlere saygısız, ölçüsüz, duyarsız yaklaşan. İtirazları şuur ve ferasetle değerlendirmeyen.
Çarpık sosyo-ekonomik politikalar, milli kimliğe ve milli tarihe düşmanca yaklaşım. Hükümetin baskı ve zorbalıkları, her şeyi belirleme ve tayin etme saplantıları, anti demokratik saplamaları.
İyice zıvanadan çıkan, kabalaşan ve tek adamlığın izlerini taşıyan siyaset dili. Keskin, tehlikeli, hoşgörüsüz üslup.
Tencere tava çalan vatandaşlarımızın aşağılanması.
Her karışıklığın, her bunalımın, her kaybın sorumlusu. Demokratik hak ve beklentileri örseleyen zihniyet. Esadlaşmak, Hüsnü Maberekleşmek, Kaddafileşmek. Diktatörler.”

Sayın “Çürük, Sürtük Geziciler” için:
Güçlü itirazlar. Birdenbire şiddet ve nefrete kayan itirazlar. İktidarın kimseyi umursamayan zorbalıklarına karşı ciddiye alınası, çok farklı kesimleri uhdesinde barındıran direniş.
Mütecaviz hükümet politikalarına karşı yükseltilen ses. Toplumsal öfke.
Genç kuşağın haysiyet mücadelesi. Varlıklarını hafife alanları ikazı.
Çevre hassasiyeti. Yeşili ve doğayı koruma kararlılığı. Kişisel özgürlük arayışları. Kimlik ve kişilik izharları. Muteber insani tutum.
Hükümetin zorbalıklarına, anti demokratik sapmalarına Gezi Parkı’ndan iyi bir cevap.
Demokratik haklarını masumane vasıtalarla savunmak isteyenler. Gerekli mesajlar.
Otoriter mizaç ve simalara karşı duranlar.
Kırılmış, köşeye sıkışmış, onuru incinmiş, yok sayılmış, içe kapanmış, dışlanmış ve kırgınlık içinde olan gençler ve vatandaşlar.”

İşte öyle!
Sayın Bahçeli, o gün böyle dediğine bugün ne diyor?
O sözlerin içinde tek bir “Çürük, Sürtük” yokken, bugün “Çürük, Sürtük” için ne diyor?
O gün orada MHP bayraklarıyla bulunanlara bugün ne demek istiyor?

Bu arada bir okurun hatırlattığı bir Ömer Çelik yazısı alıntısıyla bu bölümü bitireyim:
Şimdi mecburen iktidarın her yaptığını savunan, bu işi 20 yıldır yapan Ömer Çelik, 1 Ekim 2001’de Yeni Şafak’ta “romantik, insancıl” bir yazı yazmış:
Hayatımızın en sahici zamanları bir isyana kalkmıştır adeta ve o 'isyana yardım ve yataklık eden' her şeyin 'mağrur yüzü' olmuştur Eylül...
Avuçlarımızın içinde tuttuğumuz güneşli günler, 'ipeksi bir esintiyle' içimizi ısıtan eşsiz bir gülümseme ve ellerimizle dokunarak ebedileştirmek istediğimiz bir neşedir.
Evet, Eylül, ipeksi bir isyandır.

İnsanın kişisel tarihinde en zor kısım, bir eylülde “hayatının en sahici zamanları” ile “isyancı” iken; bir mayıs ve haziranda o ruhunun nisyan ile malul olmasıdır belki de!
Onca sene hem de!

İSTERSENİZ 24 MADDEDE BAHÇELİ VE GEZİ

Benim özetlemem dışında, Sayın Bahçeli’nin o günkü sözlerini satır satır okumak isterseniz, o da böyle:
1. Başbakan Erdoğan'ın itici, intikamcı, iğneleyici, ithamcı, idare-i maslahatçı ve ikircikli beyanları çok tehlikeli bir ortama davetiye çıkarmıştır.

2. Haricindeki sosyal ve siyasal kesimlere saygısız, ölçüsüz ve duyarsız yaklaşan; üstelik üst üste yığılan beklenti ve talepleri duymayan, önemsemeyen Başbakan'ın başlıca istikrarsızlık unsuru haline geldiği anlaşılmaktadır.

3. Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine, buraya Topçu Kışlası ve AVM yapılmasına karşı sergilenen güçlü itirazların birdenbire yatak değiştirerek şiddet ve nefretle dolu bir yöne kayması Başbakan tarafından iyi okunmalı ve yorumlanmalıdır.

4. Ne var ki Başbakan Erdoğan'ın bu şuur, olgunluk ve ferasetle yollarını kesiştirdiğine dair bir belirti veya işaret henüz alınmamıştır.

5. Şimdiye kadar Başbakan ve hükümetinin kontrolsüz gidişine ve kimseyi umursamayan zorbalıklarına ciddiye alınması gereken ve çok farklı toplumsal şifreleri uhdesinde barındıran bir direniş gösterilmiştir.

6. Özel hayatını, dokunulmaz haklarını ve en temel insani kazanımlarını tehdit altında gören vatandaşlarımız müdahaleci ve mütecaviz hükümet politikalarına karşı seslerini yükseltmişler, tepkilerini ortaya koymuşlardır.

7. On buçuk yılı aşan süredir iktidar olan AKP'nin çarpık sosyo-ekonomik politikaları, milli konuları hedefine alan yaralayıcı teklifleri, milli kimliğe ve milli tarihe düşmanca yaklaşımları toplumsal öfkeyi sürekli tahkim etmiş, Taksim'de de gün yüzüne çıkarmıştır.

8. Bilhassa genç kuşağın haysiyet mücadelesi vererek varlıklarını hafife alan Başbakan ve hükümetini ikaz etmesi, anlaşılması ve üzerinde durulması gereken yeni bir durum olarak karşımızdadır"

9. Çevre hassasiyetinin tetiklediği, yeşili ve doğayı koruma kararlılığının uyandırdığı kişisel özgürlük arayışları, kimlik ve kişilik izharları elbette değerli, elbette muteber bir insani tutumdur.

10. Hükümetin baskı, eziyet ve zorbalıklarına; her şeyi belirleme ve tayin etme saplantılarına; kimseyi dinlemeyen, anlamayan ve aldırmayan antidemokratik sapmalarına Taksim Gezi Parkı'ndan iyi bir cevap verilmiştir.

11. Demokratik haklarını masumane vasıtalarla savunmak amacıyla meydanları dolduranlar, düşüncelerini bu yollar duyuranlar, hepsinden önemlisi de otoriter mizaç ve simalara karşı duranlar gerekli mesajları vermişlerdir

12. Başbakan'ın iyice zıvanadan çıkan, kabalaşan ve tek adamlığın izlerini taşıyan siyaset dilinin cezası demokratik araçlarla kesilmelidir.

13. Gezi Parkı'nda planlanan yıkım ve tahribatlara engel olmak ve hükümetin ayırıcı ve ötekileştirici politikalarına, hakir ve hor görücü tarzına haklı olarak öfke duyan samimi ve vicdanlı vatandaşlarım oyunlara gelmemeli, sağduyulu hareket etmeli ve günü geldiğinde bu iktidara demokratik faturayı kesmelidir.

14. Şiddet ve toplumsal başkaldırıyla hiçbir sorunumuz kalıcı şekilde çözülemeyecek, hiçbir meselenin üstesinden gelinemeyecektir. Ancak Başbakan Erdoğan hala gelişmeleri anlayamamış, tepkileri fark edememiş ve rest çekerek vaziyeti kurtarmaya yönelmiştir.

15. Tunus'tan dönüşünde İstanbul Hava Limanı'nda yaptığı konuşmada kullandığı üslup yine keskin, yine tehlikeli ve yine hoşgörüsüz olmuştur. Başbakan'ı karşılamaya giden kalabalıkların gece yarısı attığı sloganlar, yaptıkları tezahüratlar tam bir saflaşmanın ve düşman kamplarına ayrılmanın ürünüdür.

16. Başbakan’ın küçümseyici dili, sırtını dayadığı faiz lobisine birdenbire saldırması; tencere, tava çalan vatandaşlarımızı aşağılaması ve Taksim'deki projelerden vazgeçmeyeceğini diklenerek duyurması Türkiye'yi ucu açık ve tahmini mümkün olmayan boğuşmalara götürme riski taşımaktadır.

17. Herkes bilmelidir ki, Türk milletinin rahatını ve huzurunu bozacak her karışıklığın, her bunalımın ve her kaybın sorumlusu Başbakan Erdoğan ve hükümetinden başkası olmayacaktır.

18. Uzlaşmadan kaçan, bireysel tercihleri yok sayan, demokratik hak ve beklentileri örseleyen siyasi zihniyet Türkiye'nin imajını da yerle bir etmiştir.

19. Başbakan Erdoğan toplumsal tebliğe kulak vermekten, zorlamalardan vazgeçmekten, itidalli ve yatıştırıcı bir üslup benimsemekten uzak durduğu müddetçe Türkiye'nin normale dönmesi ve makul bir çizgiye gelmesi söz konusu olmayacaktır.

20. Kırılmış, köşeye sıkışmış, onuru incinmiş, yok sayılmış, içe kapanmış, dışlanmış ve kırgınlık içinde olan gençlerimizle ve tüm vatandaşlarımızla irtibat kurulmadıkça düzelme ve denge sağlanamayacaktır.

21. Demokrasimizin rüştünü ispatlayabilmesi ve toplumsal uyumun tesisi için Başbakan zafer kazanmış komutan edasıyla konuşmayı bir kenara bırakmalı, sürtüşmeyi devam ettirmemelidir. Hatasından caymalı, inatlaşmamalı ve yangına körükle gitmemelidir.

22. Sokakların sakin bir şekilde tahliyesi, tatmini ve teskini yerine, Esadlaşmak, Hüsnü Mübarekleşmek ve Kaddafileşmek dirliğin imhasına, birlikte yaşamanın mahvına neden olacaktır.

23. Başbakan Erdoğan'ın birleştirici, kuşatıcı ve yapıcı bir yaklaşımı benimsemesi hem kendi hayrı hem de ülkemizin huzuru açısından paha biçilemez bir önemdedir.

24. Başbakan artık kendi çalıp oynamaktan vazgeçerek, Taksim'deki inat ve hesaplarını bir kenara bırakmalı, Türk milletinin diktatörlere haddini bildireceğini aklından çıkarmamalıdır.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.