Sayın heyet, bu bir ifade özgürlüğü davasıdır
Benim ve meslektaşlarımın göreve iade edilmesi, gasp edilmiş tüm hakların iadesi ve de uğradığımız maddi ve manevi zararların tazmini sadece zaman meselesidir. Ama bir yıl sonra ama beş yıl sonra.
Cenk Yiğiter
Aşağıda, ihracımdan ancak 4 yıl sonra, iki ay önce alabildiğim avukatlık ruhsatımın iptali için Adalet Bakanlığı'nın Türkiye Barolar Birliği aleyhine, yürütmenin durdurulması talebiyle açmış olduğu davaya ilişkin olarak Ankara 2. İdare Mahkemesi'ne ileteceğim beyanım var. Avukatım Senem Doğanoğlu hukuki tüm açıklamaları detaylı biçimde yaptı. Bu da benim "kısa" beyanım. Bu beyanımı, süreci başından beri takip eden Gazete Duvar aracılığı ile kamuoyu ile de paylaşmak istedim.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Bu önünüzdeki dava, teknik olarak bir idari işlemin iptali ve yürütmesinin durdurulması talebine ilişkin olsa da aslında bir ifade özgürlüğü davasıdır, bir insan hakları davasıdır. Ve yürütmenin durdurulması yönünde bir karar vermeniz durumunda ortaya çıkacak olan telafisi mümkün olmayan pek çok zarardan biri de mahkeme kararlarına rağmen sürdürülen sistematik bir insan hakları ihlali sürecinin devam ettirilmesi, bu sürece bir yeni halka daha eklenmesi olacaktır.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki görevimden KHK ile ihraç edilmemin yegane sebebi iki binin üzerinde akademisyen ve araştırmacı ile birlikte imzaladığım Barış Bildirisi'dir. Bu bildirinin suç unsuru içermediği hem Anayasa Mahkemesi kararı ile hem de kesinleşmiş Ağır Ceza Mahkemesi kararları ile sabittir. İşte hiçbir suç unsuru içermediği bu şekilde sabit olan bir bildiri dolayısıyla meslekten ihraç edildiğim gibi yıllarca bu sebeple avukatlık mesleğini de icra edemedim.
2017 yılında, Ankara Barosu'nda katıldığım bir panelde bu bildiriye neden imza attığımı kısaca açıkladım. Ve bu kısa açıklamam da ayrıca ceza soruşturması ve kovuşturmasına konu oldu. Kovuşturmanın sonucunda, mahkeme heyeti Anayasa Mahkemesi kararlarına referansla, beraat etmiş bildiri içeriğinin kısa bir tekrarı olarak, hiçbir şiddet, suç çağrısı ve övgüsü içermeyen bu konuşmadan da oybirliğiyle beraatime karar verdi. İşte şimdi, savcının başvurusu ile istinafa taşınan fakat bir buçuk yıldır Bölge Adliye Mahkemesi'nde bekleyen bir beraat kararı var.
İşte şu anda önünüzde olan bu dava, hakkında Anayasa Mahkemesi kararı olan bu bildirinin içeriğinin tekrarı olan bu kısa konuşmanın, üstelik biri kesinleşmiş iki beraat kararına rağmen bir kez daha yargılanması ve cezalandırılmak istenmesi anlamına gelmektedir. Şimdi mahkemenizce yürütmenin durdurulması kararı verilirse, beraat ettiğim bildiri içeriğinin kısa bir özeti olan ve yine ayrıca beraat ettiğim bu ifadelerimden, düşünce açıklamalarımdan ötürü mesleğimi yapamama, meslekten men edilmeme karar verilmiş olacak. Böylece dört buçuk yıl, bir Anayasa Mahkemesi kararı, biri kesinleşmiş iki beraat kararı varken hala KHK ile ihraç edildiğim görevime dönemiyor olmamın yanı sıra avukatlık mesleğini de belirsiz bir süre boyunca hala yapamıyor olmam gibi bir sonuç ortaya çıkacak.
Davacı Adalet Bakanlığı'nın bakanı, bürokratları ve avukatları gerçekten durumun vahametinin ve sürdürmeye çalıştıkları bu durumla Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuka, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Anayasa'ya ve insan haklarına bağlılığı konusunda nasıl bir görüntüye ve de duruma sebep olmak istediklerinin farkında olup olmadıklarını bilmiyorum. Ancak 4 yıl süreyle mahkeme kararlarına rağmen, hiçbir suç, şiddet çağrısı ve övgüsü içermeyen düşünce açıklamaları karşısında yürütülen bir sistematik insan hakları ihlaline yeni bir halka daha eklenmesine mahkemenizce müsaade edilmemelidir.
Eminim tüm bu sürecinin en nihayetinde nasıl bir noktaya geleceğini hepimiz biliyoruz. Benim ve meslektaşlarımın göreve iade edilmesi, gasp edilmiş tüm hakların iadesi ve de uğradığımız maddi ve manevi zararların tazmini sadece zaman meselesidir. Ama bir yıl sonra ama beş yıl sonra ama on yıl sonra. Ancak hukuka, adalet sistemine, adalete olan güvene, insan haklarına ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuka ve insan haklarına bağlılığına verilmiş olan zararın telafisi hiçbir biçimde mümkün değildir.
Son olarak, önünüzdeki bu davanın asıl olarak bir ifade özgürlüğü, bir insan hakları davası olduğunu, mahkeme kararlarına rağmen sürdürülen sistematik bir insan hakları ihlali sürecine ilişkin olduğunu göz önünde bulundurarak karar tesis etmenizi saygılarımla talep ederim.