Şebnem Korur Fincancı yazdı: Kelepçe işkence aleti oldu
Şebnem Korur Fincancı, ters kelepçe uygulamasının sinir zedelenmesi, kol kırılması gibi sonuçlarına değindi ve hekimleri kelepçeli muayenenin işkence olduğu konusunda uyardı.
DUVAR - TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Evrensel'deki yazısında HDP Milletvekili Semra Güzel'e ters kelepçe uygulanmasının işkence olduğunu belirtti. Süleyman Soylu'nun bu görüntüleri paylaşmasını işkencenin normalleştirilmeye çalışılması olarak değerlendirdi.
Şebnem Korur Fincancı'nın "Kelepçe ne işe yarar?" başlıklı yazısı şöyle:
"Diyarbakır Tabip Odası önceki başkanlarından bir meslektaşımız, şimdi milletvekili ve bir kadın siyasetçi olarak anlaşılıyor ki sürdürdüğü mücadelesi siyasi otorite tarafından beğenilmeyince, meslek örgütü ve sendikada verdiği mücadele de suçlulaştırarak hakkında fezleke düzenlendi ve hepimizin gözüne sokan bir tarzda yakalama, gözaltı işlemi yapılıp, işkence uygulaması da ayan edilerek türlü yalanlarla basına servis edildi. Yabancısı değiliz. Yalancı tanıklar, yediğimiz yemekler, hekimlik uygulamalarımız, kişisel ilişkilerimiz, dost sohbetlerimize kadar tüm telefon dökümlerinin suç unsuru varmış gibi görünsün diye şifreli olduğu iddiaları da dahil birçok meslektaşımız gözaltılarla, hapislerle karşı karşıya bırakılıyor ne zamandır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, son zamanlarda kolluk uygulamalarının ve siyasi otoritenin iletişim yöntemi olarak yaygınlaştırdığı biçimde Semra Güzel’in yakalandığını da Twitter hesabından yaptığı paylaşımla duyurdu. Soylu, Güzel’in sahte pasaportla ve bir göçmen kaçakçısıyla birlikte Edirne’ye giderken MİT ve İstanbul Emniyetinin operasyonuyla yakalandığı iddialarını öne sürdü. Hemen yandaş basın haber yaptı, peruklu ve başka birinin kimliğini kullanarak Edirne’den yurt dışına kaçtığı iddiaları son dakika haberi oldu. Üstüne iki polis tarafından başının zorla eğdirildiği, ellerinin ters kelepçe ile bağlandığı video ters kelepçenin bir işkence yöntemi olmasından zerre rahatsızlık duyulmadan paylaşıldı. Öylesine hakikat ötesine taşındık ki iktidar eliyle, bu açıklamalar, Twitter paylaşımları hepimizde soru işaretleri ile havada asılı kaldı.
Yıllardır işkence üzerine yazıp söylüyorum, işkenceye karşı mücadelede yol arkadaşlarımızla dayanışma içinde yer almaya gayret ediyorum ancak bu görüntüleri izleyince yeniden yazmak gereği hissettim. Yalnız ters kelepçe uygulamasının, saçlarından çekiştirerek ve başını eğmeye zorlayarak götürmenin işkence boyutu da değil, son zamanlarda hem Türkiye İnsan Hakları Vakfı hem de Türk Tabipleri Birliğine yapılan başvurularda kelepçeli muayene dayatması ve hekimlerin tutumu da beni hayli kaygılandırıyor. Kelepçenin ters veya düz nasıl olursa olsun acı verecek şekilde uygulanması çok yaygın, ters kelepçe ise olağan kabul ediliyor. Plastik kelepçe başta olmak üzere çok sıkı bağlandığı son yıllarda karşımıza gözaltı sonrası gelenlerde gördüğümüz sinir zedelenmesi olgularındaki artışla söylenebilir. Ters kelepçede ise hem kelepçe uygulanması sırasında zorlanan pozisyonlarla kol kemiklerinde kırıklar hem de özellikle omuz ekleminde bağ ve kas dokusunda gözlenen yaralanmalardan bu uygulamaların tamamının pozisyonel işkence kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatalım öncelikle. Yakalama ve araca bindirilme sırasında kafanın korunması(!) amacıyla izlenen yol ise çoktan onur kırıcı davranış, aşağılama gibi Türk Ceza Kanunu’nda yer alan işkence uygulamasına sapmış durumda.
Kolluğun bu yaygın uygulamalarına ve dolayısıyla işkenceye katılım olarak tanımlanacak hekimlik uygulaması ise kelepçeli muayenenin gittikçe yaygınlaşması... İstanbul Protokolü yayımlanalı 22 yıl, Türkiye’de yaygın eğitimler başlayalı 20 yıl olmuş, yeni baskısı daha iki ay önce dünya aleme ilan edilmişken bu değişikliğin nedenini sorgulamakta yarar var. Bir zamanlar tıp eğitiminde oluşturduğumuz standardizasyon çoktan rafa kalkmış. Pek çok tıp fakültesinde artık İstanbul Protokolü eğitim içeriğinde yer almıyor. Tıbbi etik eğitiminde bu konular pek de önemsenmiyor. Hekimlik andını bile değiştirme cesareti gösteren yönetimlerle karşı karşıyayız. Üzerine sağlıkta şiddetle burun buruna çalışan hekimler, hastaya ön yargısız ve ayrımsız yaklaşabilmekten gittikçe uzaklaşıyorlar. Hasta ve hasta yakınlarından her gün şiddet gören hekim kolluğun katil, tecavüzcü, terörist yaftalamasıyla getirdiği insanlarla karşılaştığında o kelepçenin kendisini koruyabileceğini düşünüyor. Oysa yaptığımız bir çalışmada sağlıkta şiddet uygulayanlar arasında adli olguların en sonda geldiğini, onların da büyük çoğunluğunun madde etkisinde olan insanlar olduğunu saptamıştık. Anlaşılan hem Adli Tıp Uzmanlık Derneğimizin hem de meslek örgütümüzün hızla tıp eğitim içeriği ve mezuniyet sonrası eğitim programlarını güçlendirmesi gerekiyor. Ben söylemekten bıkmadım, bir daha 'işkence mutlak yasak' diyeyim." (KAYNAK)