Seç-izle platformları nedir, nasıl işler?
İstediğin zaman, istediğin yerde, istediğin içeriği, istediğin cihazdan, istediğin miktarda izleme seçeneğini anlatan VOD (Video On Demand) kısaca seç-izle servisi olarak da biliniyor. Tabii ki bu dijital medya iş modeline yönelen şirketlerin büyük bir kısmının eğlence medyasında yer aldığı da not düşeyim.
Bütün dünya gibi Türkiye’de de içerikleri, dijital platformlar vasıtasıyla tüketme eğilimi istikrarlı bir şekilde artıyor. Özellikle salgın başlangıcından bu yana ivmesi artan dijital platform üyelikleri ve izleme saatlerinin artışı da birçok medya şirketinin dümenini bu yöne çevirmesini sağladı.
VOD (seç-izle) konusuna geçmeden önce üretilen kaliteli eğlence içeriklerinin yani dizi ve filmlerin genellikle büyük yapım maliyetleri doğurduğunu akılda tutmak lazım. Bu maliyetin üstüne şirketlerin kâr elde etmesi için de içerikleri mümkün olduğunca farklı şekillerde izleyiciyle/kullanıcıyla buluşturması gerekiyor. İşte bu iş mantığıyla içeriğin yaşam döngüsünü oluşturan sisteme pencere sistemi (windowing) denir. Bu sistem kısaca izleyicinin hangi ekrandan içeriğin ne zaman gösterileceğine dair genel bir sıralamayı anlatır. Genellikle bir film önce sinemada gösterilir, sonra DVD satışı veya dijital izleme başı kiralama (TVOD, aşağıda açıklayacağım) yapılır. Son olarak da açık/ücretsiz kanal yayınlarında gösterilir. Bazı durumlarda sıralama yer değiştirebilir veya aynı sinema gösterimi ile dijital kiralama aynı anda yapılabilir. Elbette bu sistem lineer ve dijital düzlemlerde daha farklı sıralarla ve yöntemlerle, ülke/içerik hakkı bazlı değişiklik gösterse de temel akış böyledir.
İstediğin zaman, istediğin yerde, istediğin içeriği, istediğin cihazdan, istediğin miktarda izleme seçeneğini anlatan VOD (Video On Demand) kısaca seç-izle servisi olarak da biliniyor. Tabii ki bu dijital medya iş modeline yönelen şirketlerin büyük bir kısmının eğlence medyasında yer aldığı da not düşeyim.
GELİR VE İŞ MODELİNE GÖRE VOD SERVİSLERİNİ NASIL GRUPLAYABİLİRİZ?
VOD servislerini gelir modeline göre temelde üçe, iş modeline göre de iki farklı kategoriye ayırabiliriz.
1. Abone ol izle: Abonelik temelli seç-izle hizmetlerine verilen isimdir. Bir platformun size sunduğu içeriklere erişmek için genellikle aylık veya yıllık abonelik ücreti ödemeniz gerekir. BluTV, Netflix, TV+ vb. servisler bu iş modeline girer. İngilizce yayın kullanımı SVOD (Subscription Video On Demand) olarak geçer.
2.Reklamlı izle: Sunulan içeriğe erişebilmek için bir ücret ödemeniz gerekmez. Sayfada veya video içinde görünen reklamları izleyerek istediğiniz içeriği tüketebilirsiniz. En çok bilinen örnekleri YouTube, Dailymotion ve Tubi’dir. İngilizce yaygın kullanımı AVOD (Ad-Based Video On Demand) olarak geçer.
3.Kirala izle: Kısaca kirala-izle olarak tanımlanır. Her bir izleme için belli bir ücret ödemeniz gerekir. Bu model SVOD ve AVOD platformlarındaki bazı içeriklerde kullanılır. Türkiye’de TV+’da ve BluTV’de; küresel çapta da Google Play Store ve iTunes’da film kiralama seçeneğini görebilirsiniz. İngilizce yaygın kullanımı TVOD (Transactional Video On Demand) olarak geçer.
Covid-19 dolayısıyla bu üç temel modelin yanına PVOD (Premium Video On Demand) de yavaş yavaş ekleniyor. Özellikle salgın dolayısıyla çoğu ülkede sinemaların kapanması veya seyirci sayılarındaki kısıtlamalar, film yapım ve dağıtım şirketlerini, yeni içerikleri dijital platformlar üzerinden ilk gösterimlerini yapma yolun sevk ediyor. Sinema ve DVD satışı aşamaları atlanıp direkt dijital mecralarda özel gösterimler yoluyla içerikler izleyicilerle buluşabiliyor. Bu yöntem henüz yaygınlaşmasa da Disney bu yöntemin öncülerinden. Geçtiğimiz aylarda, kendi platformu Disney+’da 2020 yapımı Mulan’ı 30 ABD Doları karşılığı üyelerine sunmuş ve ABD’deki üyelerinin yaklaşık 9 milyonu bu fiyata içeriği izlemişti.
Bu temel iş modellerinin yanı sıra platformları gelir modeli dışında iki farklı kategoriye daha ayırmak mümkün. Platformlar bu hizmetlerini tek başına bir hizmet olarak mı veriyor yoksa başka bir ürüne bağlı birer hizmet olarak mı?
1.Tek başına (Standalone) VOD Servisi: Hiçbir ön koşula bağlı olmaksınız üye olunabilen servisleri tanımlar. Reklamla veya abonelik ücretiyle çalışması fark etmeksiniz, eğer bir servise üye olmak için sadece kullanıcının harekete geçmesi ve içeriklere ulaşması mümkünse bu tür servisler tek başına bir ürün olarak hizmet veriyor demektir. Netflix, BluTV, MUBI gibi servisler bu tanım kapsamına girer.
2.Bağlı (Catch-up) VOD Servisi: Bu tip VOD servislere üye olmak için cebinizde para olması ve abone olmak istemeniz yetmez. Bu servislerin kullanımı başka bir ön şarta bağlıdır. Bir diğer temel özelliği ise içeriklerin kullanıma açılmasının da yine bir önkoşula bağlı olmasıdır. Örneğin, bir GSM ve STB (TV kutusu) abonesi olmadan ilgili VOD servisine ulaşmanız mümkün olmayabilir. İşte bu tip koşullu üyelik sunan servisler bağlı VOD servisleri olarak tanımlanır.
TÜRKİYE’DEKİ VOD PLATFORMLARI
Şimdi bu tanımları biraz daha somutlaştırmak adına Türkiye’de hangi VOD platformları var, hangi iş ve gelir modeliyle çalışıyor bu çerçeveyi somutlaştıralım.
Tek başına VOD servislerinin en çok bilinenleri özellikle SVOD olarak çalışan BluTV, MUBI, Netflix, Prime Video, Exxen, TV+, D-Smart Go, Filmboxlive’dır. Her bir servise istediğiniz zaman başka bir önkoşul olmadan abone olabilir ve sundukları içeriklere bu yolla ulaşabilirsiniz. YouTube da tek başına VOD servisidir yalnız yukarıda saydıklarım servisten temel farklı reklamlar çalışması (AVOD) olmasıdır.
Bağlı VOD servisleri ise bazen SVOD olarak bazen AVOD olarak karşımıza çıkar. Kanal D, Atv, Show TV, Star TV gibi açık yayın yapan TV kanallarının dijital servisleri, TV akışına bağlı AVOD servisleridir. Bu platformlardaki içeriklere erişmek için genellikle üye olmak gerekmez ancak içeriklere ulaşmak için başka bir koşulun tamamlanması, yani içeriğin TV yayınının bitmesi bekler. İçerikler önce TV’de gösterilir, ardından abonelik olmaksızın, reklamlı şekilde içeriklere isteyen kullanıcılar istediği zaman istediği cihazlardan ulaşabilir. Yeni içeriklere dijital platform üzerinden erişim, TV yayın akışına bağlıdır.
Bağlı SVOD servisi olarak da Vodafone TV’ye örnek verebiliriz. Türkiye’de şu an eğer Vodafone ürünlerinden herhangi birini kullanmıyorsanız Vodafone TV’ye de abone olamazsınız. Bu ürünlerden birini kullanıyorsanız ve abone olmak istiyorsanız da belli süreyle veya diğer hizmetleri kullanım durumunuza göre abonelik ücreti ödeyip ödemeyeceğiniz değişiklik gösterir.
Son olarak örneğin BluTV veya TV+ abonesiyseniz bazı içeriklere kirala-izle (TVOD) yoluyla da erişebilirsiniz. Benzer şekilde Google Play Store ve iTunes’dan da içerikleri kiralayabilirsiniz.
Türkiye’de ismini saydığım bu platformlardan çok daha fazlasını bulmak mümkün. Dünyada da durum Türkiye’dekinden farklı değil hatta VOD platformlarına talep çok olduğu için platform sayısı da epey fazla. Dünya çapında bilinen büyük şirketlerin dışında irili ufaklı yüzlerce servisten söz edebiliriz. Öyle ki İngiltere’de tıp ve medikal konuların meraklıları için Dr. Karan Medflix adlı bir SVOD platformu bile var.
TÜRKİYE’DE KALİTELİ İÇERİĞE PARA ÖDEME ALIŞKANLIĞI YAVAŞ YAVAŞ YERLEŞİYOR
Türkiye’de VOD platform üyeliklerinin nüfusa göre Avrupa ve Kuzey Amerika’yla kıyaslandığında oldukça az olmasını ekonomik sebeplere dayandırabilsek de kültürel etkinin çok daha büyük olduğunu düşünenlerdenim. Yani Türkiye’de kaliteli bir içerik izlemek için para ödemek pek alışılmış bir durum değil. Bunun temel nedeni de en çok izlenen eğlence kanallarının açık yayın yapması ve reklamla çalışmasıdır. Yani kimse bu kanalları ve içeriklerini izlemek için para ödemez.
Medya içeriklerine yaygın olarak para verme işi Türkiye’de ilk olarak futbol ligi yayıncılığı ve sonrasında da bazı özel eğlence kanallarıyla başladı. Futbolla başlayan içeriğe para ödeme işi zamanla diğer bazı spor müsabakalarının yayın hakkı satışlarıyla devam etti. STB dediğimiz Digiturk, Tivibu, D-Smart, Turksat Kablo TV gibi kutuların yaygınlaşmasıyla açık kanalların dışında ödemeli TV kanalları (pay TV) da çoğaldı.
20 yıldan uzun süredir ücret ödemeden izlemenin mümkün olmadığı en üst futbol liginin neden para ödenerek izlendiğine dair tartışmaların artık teorik tartışmaların ötesinde olmadığını kabul edersek toplum nezdinde bir içeriğe para ödemenin yavaş yavaş yerleştiğini de tespit etmiş oluruz.
Türkiye’de içeriğe para ödemenin tarihi bu kadar kısa ve kısıtlıyken Avrupa ve Kuzey Amerika’daki birçok ülkede para ödemeden herhangi kaliteli bir içerik, televizyon kanalı izlemek neredeyse olanaksız. Yayıncılık sistemi Türkiye’den çok daha önce bu yönde evrildiği için de bugünkü SVOD servislerinin bu bölgelerde abone sayısının fazla olması, servis sayısı ve eğlence medyası endüstrisinin de gelişimini sağlıyor. Platformlar, aboneler ve üretilen kaliteli içerikler arasında birbirini besleyen bir ilişkiden bahsedebiliyoruz.
Ülkemizde de son yıllarda gerek müzik gerek dizi-film içeriklerine erişim konusunda abonelik eğiliminin arttığını da açıkça görüyoruz. Bu abone sayılarındaki ve kullanıcı talebindeki artış, yeni VOD platformlarının doğmasını veya halihazırda var olan şirketlerin hizmet ağına Türkiye’yi eklemesini sağlıyor.
Muhtemelen önümüzdeki 10 yılda Türkiye’de de artık kaliteli içeriğe erişmenin bir bedeli olduğu algısını tamamen yerleşecektir. Paralelinde yeni platformlar ortaya çıkacak; daha iyi hizmet vererek, daha kaliteli yapımlara girişerek birbirleriyle girecekleri rekabet hem fiyat bazında hem de kaliteli içeriğe erişim noktasında kullanıcıların faydasına olacaktır.
PLATFORMLARIN TEMEL İKİ DERDİ: ABONE KAZANMAK VE RTÜK’LE KARŞI KARŞIYA GELMEMEK
Bu noktada kullanıcıları ödemeye razı olduğu fiyatlar ve VOD platformları arasındaki rekabetin yanı sıra hesaba katılması gereken önemli bir başlık RTÜK denetimi konusudur. Elbette her ülkenin dijital yayın mecralarını denetleyen ve düzenleyen, kendine özgü yasaları ve denetleyici kurumları var. Türkiye’yi Batı’dan ayrıştıran temel nokta ise ucu açık yasalar ve yasaların yetkilendirdiği kurumların çizdiği denetim çerçevesinin muğlak olması. Bir yandan abone kazanmak, pazar payını büyütmek için farklı alanlarda yatırım yaparken bir yandan da “kimseyi kızdırmadan” Türkiye’de dijital medya işi yapmak için tam anlamıyla cambaz olmak gerekiyor.
RTÜK, Türkiye’de dijital yayın mecralarına lisans veren ve yayınlarını içerik katalogları bazında değerlendiren bir kurum. Temel sorun şu ki RTÜK, kanunla kendine verilen bu yetkiyi nasıl kullanacağına dair yaklaşık 2 yıldır hâlâ bir yönerge yayınlamamış durumda. Yani ne kullanıcılar ne de yayıncılar önlerinde net bir kılavuzla ilerleyemiyor. Tabii ki bu durum, RTÜK’ün kimseye karışmadığı anlamına da gelmiyor. Hatırlarsınız, Netflix geçtiğimiz yaz Şimdiki Aklım Olsaydı dizisini iptal etmişti. Yani izleyiciyi, toplumu korumak ve dijital yayıncılık piyasasını düzenleyip denetlemek ile henüz yayınlanmamış içerikleri sansürlemek arasında gidip geliyoruz.