Seçimler ve anayasalar: Türk siyasetinin değişmeyen döngüsü
Her anayasa değişiklik girişimi, siyasi bir olgunun hukukla onanması gibi sonuç doğurmakta. Yani rejim önce fiilen değişir. Sonra anayasa değiştirilerek siyasi hayata meşru bir zemin kazandırılır.
Türkiye’de siyasetin bazı yapısal sorunları var. Seçimler ve anayasa tartışmalarının siyasette oynadığı abartılı rol, üzerinde durulması gereken meselelerin başında geliyor. Bizde siyasi hayat ya adaylar üzerinden bir yarışma pratiği ya da anayasa değişiklikleri bağlamında yeni rejim inşası şeklinde gerçekleşmekte. Yani ya başkanlık sistemini konuşuyoruz ya da muhalefetin adayı kim olacak, İmamoğlu mu gibi bir şeyi. Bu arada gerçekte kimsenin kimseyle konuşmadığını da söyleyeyim. Siyasi partilerin iç işleyişi demokratik olmadığı için adaylaşma süreçleri genelde dayatma şeklinde gerçekleşiyor. Milletvekilleri ve genel başkanlar genel merkez tarafından atanmakta. Genel merkeze kim hakimse, o güç halkın karşısına çıkacak adayı belirliyor. Önseçim ve aşağıdan yukarı demokrasi olmadığı gibi, müzakere de yok. Bu arada seçimlerde politik tercihler nadiren gerçekten tartışılıyor. Adayların ortak platformlarda birbirleriyle konuşmayı reddetmesi siyasal iletişimi hemen tümüyle tek taraflı hale getiriyor. Herkes kendi inançlarını kendi kitlesine aktarıyor.
Bu noktada seçim başarısıyla demokrasi arasındaki ilişkiye dair de bir şeyler söylemek lazım. Seçimlerde başarılı olmak partileri daha demokratik hale getirmiyor. Hatta aksi yönde kanaat çok daha güçlü. Mesela son 25 yılın en başarılı partisi açık ara AKP. Ama iktidar partisi aynı zamanda özgürlük ve liyakat gibi konularda en çok eleştirilen parti. Benzer bir durum CHP için de geçerli. CHP’de parti içi demokrasi yok. Partinin adayları liyakate göre belirlenmediği gibi üyelere karar verme noktasında söz hakkı da tanınmıyor. Ama CHP yine de seçim kazanmakta. Demek ki demokrat olmasanız da seçimlerde başarılı olabiliyorsunuz.
Anayasalar bakımından da benzer bir sorun var. Anayasa yapım süreçlerinde anayasacılık anlayışının etkisi oldukça zayıf. Yani bizde anayasa bireyin hak ve özgürlüklerini korumak için devletin sınırlanması amacıyla yapılmıyor. AKP döneminde yürürlüğe konanlar da dahil olmak üzere hemen her anayasa değişiklik girişimi, destekleyen aktörler bakımından siyasi bir olgunun hukukla onanması gibi sonuç doğurmakta. Yani rejim önce fiilen değişir. Siyasi pratikler buna göre şekillenir. Sonra anayasa değiştirilerek siyasi hayata kendisini meşru hale getirecek bir zemin kazandırılır. Tabii AKP’li yıllarda bu anayasa yapım süreçlerinin hız kazandığı, Erdoğan’ın sağ popülist gücünün anayasa referandumlarında doruğa çıktığı doğrudur. Bu son hatırlatma bağlamında anayasa referandumlarının siyasi çatışmanın mevzilerinden biri olduğu söylenebilir. Referandumlar öncesi siyasi atmosfer seçim dönemlerindeki hararet düzeyine ulaşıyor. Anayasa uzlaşmanın değil, kutuplaşma ve çatışmanın konusu.
Bugünkü anayasa tartışmaları ise yakın geçmişten farklı olarak daha uzlaşmacı bir zeminde ilerleyecek. Çünkü yerel seçimlerde ciddi bir yara aldı iktidar bloğu. Yeni bir kutuplaştırıcı iklimi tahkim edecek toplumsal mobilizasyon ne Erdoğan’da ne de Cumhur İttifakı bileşenlerinde var. Erdoğan yeniden aday olmak istiyor. Bunun için anayasanın değişmesi gerek. Seçimlere ve ekonomik krize odaklanmış siyasi gündemi soğutmak anayasa tartışmasının bir diğer nedeni. Bu arada muhalefette ciddi bir kırılganlığın söz konusu olduğunu, bu durumun da hamle avantajını iktidara bıraktığını unutmamamız gerekiyor. Çünkü yerel seçimlerden sadece AKP ve MHP değil, muhalefetin DEM, İYİ Parti, TİP, Saadet, DEVA ve Gelecek gibi unsurları da yenilgiyle ayrıldı. Bu nedenle CHP ve Yeniden Refah dışındaki partilerin her biri kendince önemli gördüğü meseleler nedeniyle müzakereye daha yakın durabilir.
Anayasa görüşmelerinin muhtemel içeriği ve başarısını etkileyecek üç mesele ise hala belirsiz: Öncelikle yeni İYİ Parti yönetimi CHP’yle nereye kadar ortaklaşa hareket edecek? Bunu kimse bilmiyor. İYİ Parti'nin başkanlık sisteminde revizyon karşılığında Cumhur İttifakı'nın anayasa siyasetine vereceği destek siyasi denklemi tümüyle değiştirebilir. CHP’nin AKP ile anayasayı nereye kadar konuşacağı hususu da açık değil. Özel liderliği Erdoğan’ın tekrar aday olmasına olumlu bakıyor mu mesela? Veya ne olursa bu husus müzakere konusu edilebilir? AKP kulislerinden partili cumhurbaşkanlığı modelinden vazgeçileceğine dönük bilgiler sızıyor. Böyle bir teklife CHP ne diyebilir? Cumhurbaşkanının siyasi parti üyesi olmaması başkanlık müzakereleri için yeterli mi? Son olarak ise MHP faktörü var. AKP’nin anayasa değişiklik metnini MHP’ye olan bağımlılığın azalmasına olanak verecek şekilde dizayn etmesi pekala mümkün. Bu noktada MHP’nin Cumhur İttifakı'ndan ayrılmasına kadar gidecek yeni bir siyasi kriz gündeme gelebilir. Bekleyip göreceğiz. Her halükarda seçimin yerini anayasanın aldığı yeni döngü siyasi hayatta etkili olacak gibi duruyor.
*Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.