Seçkinlerden günlük hayata: Katlanan tabureler
Yumuşak minderli, süslü ahşap tabureler, Roma İmparatorluk döneminin çok konforlu olmayan ‘makam koltukları’ydı. Bir nevi taht olan ‘katlanan tabure’ nasıl oldu da kamp taburesine dönüştü?
Antik Çağ’dan farklı olarak günümüzde katlanan tabureler, taşınma ve saklama kolaylığı sebebiyle yüksek statüdeki kişiler tarafından değil, çoğunlukla sıradan kişiler tarafından piknik ve kamp gibi günlük aktivitelerde kullanılan kamp malzemelerinin arasında yer alır. Yumuşak minderli, süslü ahşap tabureler, Roma İmparatorluk döneminin çok konforlu olmayan ‘makam koltukları’ydı. Günümüzün makam koltukları ise kaliteli deri ya da kumaştan üretilir, konforlu ve heybetlidir!
Seçkin kişilerin bir nevi tahtı olan ‘katlanan tabure’ nasıl oldu da kamp taburesine dönüştü? Antik Çağ’da farklı kültürlere ait çeşitli tasvirlerde, seçkin kişilerin ‘X’ biçimli bir tabureye oturduğunu görüyoruz. Ahşap veya metalden üretilen, arkalıksız, hafif ve pratik tabureler, Yunancada diphros okladias, Latincede ise sella olarak adlandırılırdı.
Tasvirlerde, ‘X’ biçiminde görünen katlanan tabureler, Mısır mobilyalarının klasik biçimlerindendi. Katlanan taburelerin, MÖ 3’üncü binyıl başlarında ortaya çıktığı kabul edilse de MÖ 2’nci binyılın ortalarından itibaren Mısır’da kullanımları yaygınlaşmıştı. O dönemde, Mısır’daki gemi ve sandal yapımlarının yoğunluğu kereste tedariğini zorlaştırmış ve mobilya üretimini de sekteye uğratmış olmalıydı. Çınar, incir, akasya gibi yerel ağaçlar, mobilya yapımında kullanılmışsa da farklı türdeki ağaçlara olan talep yerel zanaatkarları, ithal ağaçlara yönlendiriyordu. Lübnan’dan geldiği düşünülen sedir ağacı, kızıl kahverengi ve sağlam yapısıyla zanaatkarların ilgisini çekiyordu. Daha sonra birçok Mısır mobilyası sedir ağacından üretilmeye başlandı. Sedir ağacının yanı sıra abanoz ağacı da tabure üretiminde kullanılıyordu fakat bu ağaç nadir olduğundan pahalıydı.
Bu yüzden özellikle III. Hanedan döneminde küçük boyutlu eşyaların yapımında ve özellikle mobilyaların süslemelerinde abanoz ağacı, kakma olarak fildişiyle beraber kullanılıyordu. Abanoz ağacı ve fildişinin yanı sıra Mısır mobilyalarında altın, gümüş gibi birçok değerli metal de süsleme malzemesi olarak kullanılıyordu. Oldukça yetenekli olan Mısır kuyumcuları, özellikle kral ve kraliçelerin mobilyalarında tüm yeteneklerini sergiliyordu. Bahsedilen dönemde mobilya üretimi profesyonel bir zanaattı ve sadece büyük atölyelerde kakma gibi ince işleri yapabilecek yetenekli zanaatkarlar bulunabiliyordu. Çoğunlukla sedir ağacından, süslü bir biçimde üretilen katlanan taburelerin oturma bölümleri vahşi hayvanların derilerinden ya da çeşitli kumaşlardan yapılıyordu.
KRAL, KRALİÇE, RAHİP VE KATİPLER KATLANAN TABURELERDE OTURUYORDU
Özellikle çeşitli tasvirlerden takip edebildiğimiz Mısır katlanan tabureleri, üç farklı biçimde karşımıza çıkıyor. Bunlar; sade-düz olan tabureler, aslan pençeli tabureler ve ördek başı taburelerdir.
Yine tasvirlerden, farklı biçimdeki bu taburelerin kullanımları hakkında da bilgi edinebiliyoruz. ‘Yönetici koltuğu’ olarak da bilinen, taşınabilir Mısır katlanan taburelerinde -çoğunlukla resmi sahnelerde- her zaman erkeklerin oturduğu görülüyor. Sahnelerde yer alan katlanan taburelerde oturan kişiler çoğunlukla kral, kraliçe, rahip ya da katiplerden oluşuyor. Önlerinde ise ayakta duran sıradan insanlar bulunuyor. Aslan pençeli taburelerin, ördek başlı taburelere göre daha yoğun kullanıldığını görüyoruz. Çünkü ‘aslan’ her zaman gücün temsilidir. Ördek başı katlanan taburelerin nadir olmasının sebebi ince işçilikle üretiliyor olmalarıdır. Bu yüzden bu iki tabure çeşidinin ağırlıklı olarak törenlerde kullanıldıklarını söyleyebiliriz.
Katlanan taburelerin farklı biçimlerde üretilmelerinin yanı sıra oturma bölümlerinde kullanılan örtülerin desenleri de tabureyi kullanan kişilerin yüksek statüde olduklarını gösteriyor. Mısır’ın yüksek kıdemli rahipleri leopar derisi kıyafetler giyerdi. Katlanan tabure örtüleri de özellikle leopar gibi vahşi hayvanların kürklerinden üretiliyordu. Dolayısıyla katlanan taburelerin biçimleri ve örtüleri kişilerin yüksek statülerine işaret ediyor.
Katlanan taburelerin ilk örneklerinin Mısır’dan daha önceki dönemlerde Yakın Doğu’da ortaya çıktığı düşünülse de gerçek bir tabureye ait parça henüz ele geçmiş değildir. Bu yüzden, Yakın Doğu’nun katlanan tabureleriyle ilişkili verileri çoğunlukla, mühür baskılarında karşımıza çıkıyor. ‘X’ biçimindeki Yakın Doğu tabureleri, Mısır’daki gibi sade-düz biçimli ya da öküz toynaklıdır. Özellikle silindir mühürlerde kült ya da tören sahnelerinden bilinseler de statü göstergesi olup olmadıklarını anlamak kolay değildir. Çünkü Yakın Doğu’daki katlanan taburelere hem tanrı ve kral hem de sıradan sayılabilecek kişiler oturabiliyordu. Fakat tanrı ve kralların oturduğu katlanan taburelerin; altın, gümüş, lacivert taşı (lapis lazuli) ve fildişi gibi birçok değerli malzemeyle süslendiğini yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.
YUNAN KATLANAN TABURELERİNDE DERİ YA DA KUMAŞ KULLANILIYORDU
MÖ 2’nci binyılın ortalarında Girit Adası ve yakın çevresinde Minos Uygarlığı, Mora Yarımadası ve çevresinde ise Miken Uygarlığı’nın varlığını biliyoruz. Bu uygarlıklara ait birçok kil tablette abanoz ağacından üretilmiş, fildişi kakmalarla süslü çok sayıda mobilyanın kaydına ulaşıldı. Fakat metinlerde bahsi geçen mobilyaların hiçbiri katlanan tabure değildi. Ama yine de Knossos Sarayı’na ait duvar resimlerinde Mısır ve Yakın Doğu’dan bildiğimiz sade-düz, ince yapılı olması sebebiyle metalden üretildiğini düşünebileceğimiz katlanan tabureleri görebiliyoruz. Korunan bir örnekten anlaşılıyor ki diğer bölgelerde olduğu gibi taburelerin oturma bölümünde örtüler yer alıyor. Bu taburelerde oturan kadınlar yüksek statüye sahip olmalı çünkü her birinin önünde, ayakta duran ve kendilerine içki servisi yapan kadınlar bulunuyor.
Antik Çağ Yunan vazo resimlerini incelediğimizde özellikle tanrıların, tanrıçaların, kahramanların ve filozofların katlanan taburelere oturduğunu görüyoruz. Tasvirlerde çeşitli biçimlerde karşımıza çıkan Yunan katlanan taburelerinin diğer mobilyalara göre sayıca daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Vazo resimleri, çoğu taburenin ahşaptan üretildiğini, pek azının ise metalden üretilmiş olabileceğini düşündürüyor. Tabure yapımı için seçilecek ahşap, özellikle Mısır’da olduğu gibi önemli bir konuydu ve ahşabın seçimi kadar taburedeki süslemelere de özen gösteriliyordu. Özellikle ahşap taburelerde fildişi kakmalar kullanılıyordu. Taburenin hareketli mekanizmasında kullanılan metal parçalarda ise çeşitli kabartmalar yer alıyordu. Vazo resimleri, katlanan tabureler ile ilişkili çeşitli detayları da barındırıyor. Örneğin, Yunan katlanan taburelerinin oturma yerlerinde Mısır’da olduğu gibi deri ya da kumaşın kullanıldığını görüyoruz.
Yunan katlanan taburelerinin sade-düz, çok ayaklı, kavisli, aslan pençeli ve keçi bacaklı olarak üretilebildiklerini de biliyoruz. Aslan pençeli tabureler, Mısır’da olduğu gibi Yunan mobilya modasını oluşturuyordu. Antik yazılı kaynaklar ise katlanan taburelerle ilişkili farklı detaylar barındırıyor. Örneğin, Atina Akropolisi’ndeki MÖ 5’inci yüzyıla tarihli Athena Polias Tapınağı’nın hazine kayıtlarında diğer mobilyalara nazaran, ahşap ve metalden üretilmiş katlanan taburelerin çokluğu göze çarpıyor. MS 2’nci yüzyılda yaşamış Romalı yazar Pausanias kitabında, Daidalos’un yaptığı adak niteliği taşıyan katlanan taburenin güzelliğinden bahsediyor. Hesychios, Athenaios ve Aristophanes gibi antik yazarlar ise ev dışına, açık alana veya pazara gidildiğine katlanan taburelerin köleler tarafından taşındığını ve ihtiyaç halinde zenginler/efendiler tarafından kullanıldıklarını aktarıyor.
LİVİUS, KATLANAN TABURELERİN ETRÜSK KÖKENLİ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR
Roma İmparatorluk dönemi yazarlarından Livius kitabında, katlanan taburelerin Etrüsk kökenli olduğunu söylüyor. Etrüsklerin erken ve geç dönemlerine ait aynalar üzerindeki birçok tasvirde ve oda mezarlarının duvarlarında bulunan resimlerinde katlanan tabureler görülüyor. Bu durum Etrüsklerin sevdiği ve sıklıkla kullandığı çok çeşitli mobilyalar arasında katlanan taburelerin de bulunduğunu gösteriyor. Etrüsk katlanan tabureleri, sade-düz biçimli ve ‘S’ kıvrımlı olarak karşımıza çıkıyor. Taburelerin büyük ihtimalle metalden üretildiklerini tasvirlerdeki büyük, yuvarlak pimler gösteriyor. Etrüsklere ait pişmiş toprak levhalar ve özellikle mezar duvar resimleri incelendiğinde katlanan taburelerin kullanımıyla ilişkili önemli detaylar da ortaya çıkıyor. Pişmiş toprak levhada bulunan iki yaşlı erkeğin bilge kişiler oldukları ve ölen kişinin ardından ağladıkları, MÖ 6’ncı yüzyıla tarihlendirilen ‘Augurlar Mezarı’ duvar resimlerinde ise diğer figürlere göre küçük çizilen kölenin, efendisi kahin (augur) için katlanan tabureyi taşıdığı görülüyor. Kahin figürünün büyük, köle figürünün ise küçük çizilmesi iki figür arasında statü farkının olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla taşınan katlanan taburenin, yüksek statüdeki kahine ait olduğu anlaşılıyor.
JULİUS CAESAR İÇİN SOM ALTINDAN SELLA CURULİSİN ÜRETİLDİĞİ SÖYLENİR
Roma İmparatorluk döneminde tabure ve katlanan tabureler, kullanıldıkları alana, kullanımlarına, biçimlerine ve malzemelerine göre farklı isimlerde anılıyordu. Sella curulis, yüksek devlet mevkiindeki kişilerin kullandıkları taburelere verilen isimdi. Roma İmparatorluk Dönemi’nde sella curulisler, tam bir asalet, statü, seçkinlik sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Meşe, kayın, akçaağaç veya porsuk gibi ağaçlardan ya da metalden üretildikleri bilinen sella curulislerin üzerleri diğer uygarlıklardan da bilindiği gibi çeşitli süslemeler ve kakmalarla bezelidir. Süsleme ve kakmalar olasılıkla fildişi, altın, gümüş, değerli veya yarı değerli taşlar kullanılarak yapılıyordu. Özellikle imparatorların kullanımı ya da yabancı imparatorlara hediye etmek için masif fildişinden sella curulislerin üretildiğini biliyoruz. Fildişinin zor elde edilen bir ham madde olması ve işlenmesinin zahmetli ve incelikli olması sebebiyle bu tür sella curulislerin üretiminde oldukça yetenekli zanaatkarlar çalışıyor olmalıydı. Bir Yunan geleneğinin devamı olarak, İmparator Julius Caesar için som altından, fildişi kakmalı bir sella curulisin üretildiği söylenir. Genel kanı, Etrüsk gelenekleri arasında sella curulislerin de Roma İmparatorluğuna geçtiğine yönelik olsa da temel biçimleri ve genel kullanımları Mısır ve Yunan örnekleriyle benzerdir. Mısır ve Yunan’da yaygın olan aslan pençeli katlanan tabureler, Romalılar arasında oldukça popülerdi ve diğer uygarlıklarda olduğu gibi sella curulislerin oturma bölümlerinde örtüler ve minderler kullanılırdı.
Sütun anıtları, zafer takları ve sikkeler üzerindeki betimler de sella curulislerle ilişkili detaylar barındırır. Betimlerde, sella curulisler; ‘S’ kıvrımlı, ters aslan pençeli, sade-düz ve çok ayaklı olmak üzere dört çeşit olarak karşımıza çıkar. Farklı tipteki sella curulislere çelenk, miğfer, kutu gibi kullanımlarına yönelik nesneler eşlik eder. Roma imparatorları adına düzenlenen törenlerde, dikilen anıtlarda ve basılan sikkelerde gözlenen sella curulisler, şeref makamının koltuğu olarak neredeyse Geç Antik Çağ’a kadar yoğun olarak kullanılır. Roma İmparatorluk döneminde en yüksek kıdemli yargıçların makam koltuğu olduğu ve senatörlerin, onur göstergesi olarak üzerinde sella curulis bulunan savaş arabalarıyla senatoya geldikleri de bilinir. Önceki kültürlerin hiçbirisinde katlanan taburelerin resmi törenlerde kullanıldığı görülmez. Ancak Roma İmparatorluk döneminde imparatorlar kamusal ve resmi törenlerde sella curulislerini makam koltuğu olarak kullanmışlardır. Ölen imparator, yargıç, senatör gibi seçkin kişileri anmak için şehir merkezleri, tiyatro sahneleri gibi halka açık alanlara sella curulisler bırakılmalı, rütbesi yükselen bir askere verilen hediyeler arasında muhakkak sade-düz biçimli bir sella curulis bulunmalıydı.
TABURELER ARTIK ‘SIRADAN’
Günümüze geldiğimizde ise katlanan tabureler, diphros okladias ya da sella curulislerin kullanımının devam ettiğini görüyoruz. Günümüzde katlanan tabureler, Antik Çağ’da olduğu gibi çeşitli ahşaplar veya metaller kullanılarak üretiliyor. Yaygın olarak sade-düz biçimdeki günümüz katlanan taburelerinin oturma bölümleri, deri görünümlü kumaşlar ya da polyester bazlı kumaşlardan yapılıyor. Yunan katlanan tabureleri ile ilişkili bilgi veren antik yazarların bahsettiği ve Etrüsk-Augurlar mezar resimlerinde görüldüğü gibi katlanan taburelerin kolay taşınabilir ve seyyar olmaları günümüzde de sıklıkla tercih edilmelerinin sebebidir. Fakat Antik Çağ’dan farklı olarak günümüzde katlanan tabureler, taşınma ve saklama kolaylığı sebebiyle yüksek statüdeki kişiler tarafından değil, çoğunlukla sıradan kişiler tarafından piknik ve kamp gibi günlük aktivitelerde kullanılan kamp malzemelerinin arasında yer alır. Yumuşak minderli, süslü ahşap tabureler, Roma İmparatorluk döneminin çok konforlu olmayan ‘makam koltukları’ydı. Günümüzün makam koltukları ise kaliteli deri ya da kumaştan üretilir, konforlu ve heybetlidir!
*Doktorant, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ana Bilim Dalı