Sefalet zammına karşı kamu emekçilerinin 13 Ocak'ta iş bırakması
13 Ocak'taki iş bırakma eylemi, tüm çalışanların ileri süreçte mücadele birliğine doğru atacakları kararlı adımların da bir gerekçesi olabilir.
TÜİK’in 3 Ocak'ta 2024 yılı Aralık ayı enflasyon oranlarını açıklamasının ardından, milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklinin, 2025 yılının ilk altı aylık dönemi için alacağı maaş zammı da yüzde 11.54 oldu.
Çarşı ve pazarda gerçek anlamda hissedilen enflasyon oranlarına değil de, TÜİK'in açıklamış olduğu rakamlara dayandırılarak sefalet ücretine layık görülen kamu emekçileri ve emekliler, ülke genelinde pek çok ilde, sokağa çıkarak bu duruma tepki gösterdiler.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), aynı gün Ankara'da TÜİK Genel Merkezi önünde basın açıklaması yaptı.
Basın metnini KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak okudu. Okunan açıklamada "TÜİK rakamları sahte, yoksulluk gerçek! Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığına göre insanca yaşamaya yetecek bir ücret istiyoruz" denildi.
Birleşik Kamu - İş Konfederasyonu da 3 Ocak günü, TÜİK önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Birleşik Kamu - İş Genel Başkanı Hüseyin Kara, "TÜİK'in açıkladığı hayali rakamlara göre ücret artırmak, milyonlarca kamu emekçisini açlığa mahkum etmektir." dedi.
7 Ocak'ta Mülkiyeliler Birliği binasında bir araya gelen KESK, Birleşik Kamu - İş, ASİM - SEN, BASK, HÜR SEN konfederasyonları ve sendikaları, "13 Ocak Pazartesi günü üretimden gelen gücümüzü kullanarak, tüm işyerlerimizde iş bırakıyor ve siyasal iktidarı uyarıyoruz" başlıklı bir ortak basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamanın devamında "vergide adaletsizlik, ek ödemelerin emekli maaşlarına yansıtılmaması, grev hakkı olmayan sahte toplu sözleşme düzeni ve kayıt dışı çalıştırma dayatmaları, bizleri açlık sınırında yaşamaya mahkum ediyor. Maaşlarımıza yüzde 11,54 gibi komik bir zam önerisi sunmak, kamu çalışanlarının emeğine, alın terine yapılmış bir hakarettir. Bu hakarete sessiz kalmayacağız" ifadelerine yer verildi.
Sefalet ücretine, yoksulluğa, işsizliğe, yüksek enflasyona ve her türlü hak ihlaline karşı kamu emekçileri, sendikalarının, güç ve eylem birliği yapmaları önemli ve değerlidir. Bu kararın kamu emekçileri arasında olumlu bir hava yaratması da kaçınılmazdır.
13 Ocak'taki iş bırakma eylemi, tüm çalışanların ileri süreçte mücadele birliğine doğru atacakları kararlı adımların da bir gerekçesi olabilir.
Yaşanan ekonomik krizin zamlarla, yüksek orandaki yeni vergilerle kamu çalışanlarının ve tüm emekçilerin sırtına yüklenmiş olması, emeğin ve sendikal hakların ciddi anlamda savunulmasının gerekliliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Fiili ve meşru zemindeki hak alma mücadelesinde, sendikalar arasındaki yapay bölünmüşlüklerin ve ayrılıkların neden olduğu olumsuzluklar, kamu emekçileri tarafından çeşitli boyutları ile yeniden ele alınmalıdır. 'Sözün, yetkinin ve kararın emekçilere ait olduğu' şiarının alanlarda haykırıldığı günlerin dinamik coşkusu hala sönümlenmedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, 2024 Çalışma İstettiklerine göre ülkemizdeki kamu çalışanlarının kurdukları sendika sayısı 243. Bu sendikaların çok büyük çoğunluğu çok az üyeye sahip. 2 milyon 994 bin 500 kamu çalışanının 2 milyon 251 bin 330'u sendikalı. Kamu çalışanlarının sendikalaşma oranı ise yüzde 75.18. Kamu sendikalardan iktidar yanlısı Memur - Sen Konfederasyonu 1 milyon 78 bin 802 üyeyle ilk sırada yer alırken, milliyetçi çizgideki Türkiye Kamu - Sen Konfederasyonu da 569 bin 546 üyeyle ikinci sırada yer almaktadır.
3 Ocak'ta enflasyon oranlarının ardından bir basın toplantısı düzenleyen Memur - Sen'in Genel Başkanı Ali Yalçın yaptığı konuşmada hükümetin yaptığı zamları sıralayarak, 2023 yılı Ağustos ayında enflasyonun yüzde 60 olduğu bir ortamda Hakem Kurulu'nun hayali düşüncelerle belirlediği artışların tek kaybedeninin kamu görevlileri ve emekliler olduğunu ifade etti.
7 Ocak'ta da Hazine ve Maliye Bakanlığı önüne giden Memur - Sen üyeleri yapılan basın açıklaması eylemi esnasında “Refah payı verilsin, geçim derdi bitsin" sloganını attılar. Burada konuşan Genel Başkan Yalçın," Memur - Sen'in teklifi olan yüzde 15 maaş artışı ve yüzde 10 refah payı verilmelidir." dedi.
Her fırsatta, iktidara olan desteğini esirgemeyen Memur - Sen'in bu çıkışları, hem kendi üyelerinden hem de duyarlı kamuoyundan kendilerine yönelebilecek tepkilerin önünü kesmeye yönelikti.
4 milyonu aşkın kamu görevlisi ve 2 milyonu aşkın kamu emeklisinin her toplu sözleşme döneminde giderek daha düşük zam almasına ciddi anlamda tepki gösterip işveren üzerinde baskı oluşturmayan, Memur - Sen'in bunda hiç mi kusuru yok?
2023 Ağustos ayında gerçekleşen 7. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde "Zam olarak şu rakamları talep ettik. Hakem Kurulu itirazımızı kabul etmedi. İmza atmadık" demekle sorumluluktan kaçılmaz.
Suçlanan kim? Hakem Kurulu. Toplu Sözleşme Komisyonu ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun üye dağılımı ile ilgili düzenlemenin adil olmadığı sendikalarca bilinmiyor mu? Hakem Kurulu'nun hükümetin kararı dışına çıkmadığını, sadece hükümet teklifini onayladığını bilmeyen yok.
2023 Ağustos ayında yapılan 7. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerine en çok üyeye sahip olan Memur - Sen Konfederasyonu katılmış, hükümetten, 2024 yılı için her bir çeyrekte refah payı dahil yüzde 35+10+15+10 zam, 2025 yılı birinci altı ayda refah payı dahil yüzde 25 zam, ikinci altı aylık dönemde ise yine refah payı dahil yüzde 15 zam istemişti. Hükümet ise 2024 yılı için yüzde 15+10 zam, 2025 yılı için ise yüzde 6+5 zam teklifini yapmıştı. O dönemin Hakem Kurulu hükümetin bu zam tekliflerini değiştirmeden kabul etti. Buna Memur - Sen'in yaptığı itirazı ise kabul etmedi. Sonuçta karar kesinleşti. Memur - Sen, kendi teklifinin kabul görmeyeceğini bildiği halde, sırf "hak savunuyorum" algısını yaratmak istedi. Hakem Kurulu’ndan çıkan kararı da geçen ay yapılan son asgari ücret görüşmelerine katılmayan Türk - İş gibi imzalamadı.
"Kayıplara kulaklarımızı tıkayarak, ya da gözlerimizi kapatarak, ya da görmezden gelerek enflasyon sorununu çözemeyiz" diyen Memur - Sen Genel Başkanı'nın bilinen ekonomik sıkıntıların çözümü için hükümetten yüzde 15 + 10 refah payı verilmesi talebi de kabul görmedi.
Gelir vergisi adaletsizliğinden,4688 sayılı Kanun'un eksiklerinden ve yanlışlarından kurtulması gerektiğinden bahsedip son zammı kabul etmediklerini de açıklayan Genel Başkan Yalçın ve sendikası Memur - Sen, kalıcı sonuç almak için iş bırakma eylemi kararı alan sendikalarla birlikte neden hareket etmediklerini kamuoyuna açıklamalıdır. 1,5 milyonun üzerinde bir üye kitlesine sahip olan Memur - Sen ve Türkiye Kamu Sen sendika konfederasyonlarının sadece sefalet zammını eleştirip pratikte gereğini yapmamaları büyük bir çelişki ve eksikliktir.
Bu iki konfederasyon sendikalarına üye olanların son sefalet zammından etkilenmemesi mümkün olabilir mi? Geçim sorununu ideolojik bariyerlerle engellemenin de gereği yoktur. Sendikal haklar ve özgürlükler bir bütündür. Grevli ve gerçek bir toplu sözleşme içeren yeni bir Kamu Sendikaları Kanunu yapılmadıkça 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinden yine kamu emekçileri lehine bir sonuç çıkmayacaktır.
İŞ BIRAKMA EYLEMİNİN HAZIRLIKLARI VE YARATILMAK İSTENEN KARAMSARLIK
13 Ocak iş bırakma eylemi, kamu emekçilerinin bütün birikimlerini yansıtabilmelidir. Kamu emekçileri, günlerdir iş bırakma eyleminin gerekçelerini çeşitli platformlar aracılığı ve sahadaki birebir çalışmalarıyla kamuoyuna anlatmaya çalıştılar. Bu çalışmaların sonuçları, eyleme katılanların oranı ve toplumda yarattıkları etki ile daha iyi görülecektir.
Günlerdir yazılı basında ve sosyal medyada eyleme ilişkin geçmiş örnekler verilerek, psikolojik korku rüzgarı estirilmeye çalışılıyor. Özellikle yandaş troller, eyleme katılacak kamu emekçilerini, soruşturmalar, cezalar, sürgünler ve açığa alma söylemleri ile ikileme düşürmeye çalışıyorlar. "Zaten yüksek maaş alıyorlar", "verilen zam fazla" diyenlerin karşı söylemleri de hala sürüyor.
Bazı kamu çalışanlarının, yaratılmak istenen korku nedeniyle "bizim eyleme katılmamıza ne gerek var? Nasıl olsa birileri bizim yerimize bu işi gerçekleştiriyor. İdari soruşturmalara uğrayıp işimizden, yerimizden olmayalım“ gibi kenarda durmayı esas alan söylemlerini dillendirdikleri de biliniyor.
İş bırakma günü, sevk ve rapor alarak durumu kurtarmak için çabalayanların var olduğu gerçeği de akıldan çıkarılmamalıdır.
Bıçağın kemiğe dayandığı günümüz ortamında topu taca atıp, 13 Ocak eylemine destek olmayanların sonraki süreçte uygulamaya sokulabilecek ekonomik, özlük ve sosyal hak gasplarına karşı şikayet etmelerinin de bir hükmü kalmayacaktır.
İŞ BIRAKMA EYLEMİNİN YASAL DAYANAKLARI
Hukukçular, iş bırakma eyleminin Uluslararası Çalışma Örgütünün (İLO) 87.ve 151. maddelerine, Avrupa Birliği (AB) Temel şartının 28. maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesi ve Anayasa'nın 90. maddesine dayanılarak gerçekleştirilebileceğinin altını çizmektedirler.
Diğer yandan eyleme katılacak sendikalar kendilerine ait internet ana sayfalarında iş bırakma eylemine ilişkin merak edilen sorulara yanıtlar vererek bilgilendirme yapmaktadırlar.
Sendikal faaliyet kapsamında daha önce gerçekleşen iş bırakma eylemleri nedeniyle ceza verilmeyeceğine dair farklı zamanlarda açıklanan mahkeme kararları örnek olarak kamuoyunun bilgisine sunuluyor.
Bugün sendika üyelerinin, kendi sendikalarının aldığı karara uyarak hizmet üretmemeleri sendika üyeliklerinin bir sonucudur. Ekonomik ve sosyal çıkarların, toplu eylem yoluyla savunulması ifade özgürlüğü temelinde değerlendirilmelidir.
İş bırakma kararı alan kamu emekçileri sendikalarının mücadelesini selamlıyorum.
*Eğitimci-Yazar