Selim Kuneralp yazdı... 'Mavi Vatan: Gerçek mi masal mı?'

Mavi Vatan tezlerini değerlendiren emekli büyükelçi Selim Kuneralp, Türkiye'nin iddialarını Uluslararası Adalet Divanı'na götürmesi gerektiğini belirtti.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, Finans ve Ticaret sitesinde yayınladığı yeni yazısında Türkiye'nin Mavi Vatan tezlerini ve Doğu Akdeniz'deki son durumu değerlendirdi. Mavi Vatan kavramının münhasır ekonomik bölge (MEB) ilan etme aşamasında çelişkiler olduğunu belirten Kuneralp, bu bölgenin dayandırıldığı sözleşmeye Türkiye'nin taraf olmadığını hatırlattı. Kuneralp başka problemlerin de var olduğunu belirtirken, sözleşmelere ve tezdeki detaylara dair bilgiler aktardı.

Dünyanın birçok denizinde benzer sorunların yaşandığını aktaran Kuneralp, bu tarz durumlarda konunun genellikle Uluslararası Adalet Divanı'na götürüldüğünü belirtti.

Kuneralp'in yazısından bir bölüm şöyle:

"...Ülkemiz 50 yıla yakın bir süredir Yunanistan ile Ege sorunlarını müzakere yoluyla çözmeye başarısız bir şekilde çalışmıştır.  Beş yıllık bir aradan sonra bu yola tekrar başvurmuştur. Ancak Mavi Vatan doktrini ortaya atıldığında ve iktidar tarafından benimsendiğinde Yunanistan’a ve herhangi başka bir ülkeye danışılmamıştır. Deniz hukuku kurallarının hilafına Girit ve Rodos gibi Yunan adaları ve ayrıca Kıbrıs gibi bir ada devleti yok farz edilmiş, adaların karasuları dışında deniz alanı bulunmadığı iddia edilmiştir. Böyle bir iddianın geçerliliği olsaydı, buna en fazla Birleşik Krallık, İrlanda, Japonya gibi ada devletlerinin karşısında bulunan ülkeler sevinirdi.  Belki Mavi Vatan doktrinini Fransa, Belçika, Kore gibi ülkelere takdim edip onların karşılarındaki Birleşik Krallık ve Japonya’ya uygulamaları önerilebilirdi.  Türk diplomasisi için olağanüstü bir sınama olurdu!

Şaka bir yana, Yunanistan’la sonuçsuz kalan müzakereler tabii Kıbrıs’la hiç yapılmadı. Orada tüm adanın meşru hükümeti olarak tanıdığımız muhatap bulunmadığı için haritayı tek taraflı çizmek daha kolay oldu.  Ancak nedense harita çizilirken adanın güneyindeki Rum yönetimine ait olması beklenebilecek alanların bir kısmı  KKTC’ye ayrıldı. 

Neticede konuyu tahkime götürmek zaman içinde en sağlıklı yoldur.  Ülkemiz üçüncü taraflara güvenmediği için bu yolu geleneksel olarak tercih etmemiş, ihtilafları siyasi baskı uygulayabileceği varsayımıyla siyasi arenada tutmaya çalışmıştır. Oysa Cumhuriyet tarihinde Uluslararası Adalet Divanı’na götürülen tek konu olan “Bozkurt-Lotus” davasında Türkiye 1932 yılında Fransa’ya karşı kazançlı çıkmıştır.

Uluslararası Adalet Divanı içtihadı incelendiğinde Mavi Vatan’ın maksimalist iddialarını desteklemese de Meis adasının etrafındaki sularla kullanabileceğimiz örnek olaylara rastlanmaktadır.  Bunlardan birisi Kanada’nın Doğu, yani Atlantik sahillerinde bulunan iki küçük Fransız adası olan Saint Pierre ve Miquelon ile ilgili davanın sonuçlarıdır. UAD, Fransa’yı iddia ettiğinden çok daha küçük bir deniz alanı bırakmış, kalanını kıta devleti Kanada’ya ayırmıştır.  Bu içtihat Meis adasına uygulandığı takdirde, ki uygulanmaması için bir sebep görülmemektedir, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye hatırı sayılır miktarda deniz alanı kalacak ve hakları uluslararası toplum tarafından tescil edilmiş bir ülke sıfatıyla masada yerini alabilecektir.   Ancak tabii böyle bir çözüm biz hariç kimsenin pek ciddiye almadığı Mavi Vatan ve ayrıca Türk-Libya Anlaşması’nın bir hayli gerisinde kalacaktır.[...]"

YAZININ TAMAMI