Sema Aslan'dan yeni roman: Dünyanın Kasım’a Görünüşü

Sema Aslan'ın yeni romanı Dünyanın Kasım'a Görünüşü İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Hazal Bayat

“İnsanın aldanacağını bildiği kapıya gitmesi saflık mıdır, çaresizlik midir, yoksa inanç mıdır?” Dünya, algılayamadıkları bir sebeple en değer verdiklerini kaybeden, bir daha da kavuşamayanların gözüne nasıl görünür?

Sema Aslan’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı Dünyanın Kasım’a Görünüşü’nü bitirdikten sonra akılda bu sorular, içte ise çaresizliğin verdiği sıkkınlık kalıyor. Hikâye, badana ustası Kasım ve ev kadını eşi Nurcan’ın, oğulları Cengiz’in bambaşka bir yönünü öğrenmeleriyle başlıyor, ancak daha öğrendiklerini ona soramadan devlet alıp götürüyor Cengiz’i. Elektrikçide çalıştığını ve sessiz sedasız eve gidip geldiğini bildikleri Cengiz, sonraları televizyonda adını sıklıkla “Cengizler” olarak duyacakları, amacı Kasım’ın büyük babasının eski muhtarı olduğu Güzey’e gitmek olan bir örgütün lideri esasında. Ne Kasım ne Nurcan, Güzey’e neden gitmek gerektiğini, Cengizlerin Güzey’de ne yapacağını ve Güzey’e gitmek istemenin devleti neden bu kadar sinirlendirdiğini bilmez, anlamaz.

İKİ BÜKLÜM KASIM'IN HİKÂYESİ... 

Bilmediği bir sebeple oğlundan ayrı düştüğünden beri dünyaya hep korkuyla bakan Kasım, çelimsiz bir insan da olduğundan dışarıdan hep iki büklüm görünür. Arada hem kendini hem dünyayı yoklar, dik durmaya çalışır; fark etmeden yine bükülür. Yaşadıkları içine döndürür Kasım’ı, durgunlaştırır. Yağmur dahil her aşırılıktan korkan, alkolik bir insana dönüşüverir. Cengiz’i haksız yere tutulduğunu düşündüğü hapisten kurtarma isteği geçim derdinin de önüne geçer. Bir gün bir dilekçe yazar; cevap alamayınca sorun kendinde zanneder, dilekçenin daha iyisini yazar. Derdini başından beri kendini aldatıp duran dünyaya anlatmaya çalıştığını fark ettiğinde, son dilekçesine “Başlangıçta tedbirimizi şaşırmış, Cengiz’in altına döşek, önüne yemek koyan Devletin bize de hiç değilse bir cevap vereceğini, yol göstereceğini düşünmüştük. Şimdi, ümidimizi bütünüyle yitirmiş değilsek de, hırpalandığımızı, havasını suyunu bile tanıyamadığımız Güzey’in sırf adı yüzünden poyrazların önüne atıldığımızı bilmeni isterim sayın Bey,” sözleriyle isyanını da katıp Güzey’e yürümeye başlar.

Nurcan ise Kasım’ın aksine uzun, güzel, korkusuz bir kadındır; yaşadıkları karşısında kocasını kıskandıracak kadar dik durur. Oğlunu almaya geldiklerinde kendisini boynundan tutup duvara yaslayanlara sessiz bir hıçkırıkla karşılık verecek, Yalova’da iş bulamayan Kasım’ın peşinden “Sanki Paris” dediği İstanbul, Kartal’a hemen uyum sağlayacak kadar da güçlüdür. Cengiz’i kaybedince iyiden iyiye sessizleşen Kasım’ın yaptığının tam tersini yapar, gün geçtikçe sertleşir, dizginlenemez hale gelir. İstediği kadar sertleşsin; sonunda elleri koynunda kıvranıp duran bir anne olarak görüleceğinin farkındalığı, onu daha da güçlendirir.

Hikâye Nurcan ve Kasım’ın etrafında geçse de anne-babasının gözünde yeni kelimeler kullanması dışında küçük bir çocuktan farkı olmayan Cengiz, Aslan’ın kitabının merkezindeki asıl karakter. Silahlı örgüt üyeliğinden yargılanmak üzere içeri alınana dek ailesiyle yaşayan, büyüdüğü mahalleden hiç ayrılmayan biri olan Cengiz, Nurcan ve Kasım’ın tek çocuğu; hiç görmediği memleketi Güzey’e gitmeye çalışan örgütün lideri olduğu için tutuklanana kadar hayatlarının merkezinde olduğunu hissetmedikleri biricik oğulları… “Kasım, Cengiz’i elektrikçinin yanında çalışıyor biliyordu. Meğer aynı zamanda bir yeraltı örgütünün lideriymiş. Öyle dediler. Ne bir gün konuştu ne bir gün kulağına bir şey geldi Kasım’ın. Ta ki, Cengiz ortadan kaybolana dek. Sordular, soruşturdular, Cengiz’i bulamadılar. Aradan üç-beş gün geçmeden de eve baskın yaptı polisler.”

CEVAPSIZ KALAN ÇARESİZ DİLEKÇELER

Güzey neresi, ne Nurcan ne Kasım biliyor. Zira Güzey, askerler tarafından devamlı izlense dahi hakkında pek bir şey bilinilmemesi, konuşulmaması gereken bir yerdir; “Herkes her şeyi biliyorsa neyi saklıyor bunlar babam?” dedirtecek kadar da gizemli. Öyle gizlidir ki Güzey’in aslında ne anlama geldiği Kasım ve Nurcan için, Kasım bir gün tüm sırrı çözdüğünü zanneder: “Hiç sordunuz mu sayın büyüğüm, benim oğlum acaba sizin bildiğiniz Güzey’e mi gidiyordu, yoksa kendi bildiği, başka bir Güzey’e mi? Belki onun gittiği Güzey’de sizin hiç işiniz yoktur. Belki boşa yoruyorsun, yoruluyorsunuz. Bence bu konu, Davanın seyrini bile değiştirebilir. Dikkatle incelenmesi, Makamından dileğimdir,” yazdığı dilekçe de cevapsız kalınca Güzey’in ne olduğunu Güzey’e gitmeden öğrenemeyeceğini anlar.

Hikâyenin geneline yayılan çaresizliğin en yoğunu, Kasım’ın cezaevi danışmanına verdiği söz konusu dilekçelerle her şeyin çözüleceğini sandığı anlarda hissediliyor. “Cengizler örgütünün lideri imiş denilen Cengiz Uzun’un babası, Kasım Uzun olarak, kendi namıma yani, dileğimdir,” diyerek başladığı ilk dilekçesini “Aylar geçti, daha duruşması yapılmadı. Bir an evvel mahkeme edilmesi ve varsa hükmünün verilmesi, yüksek makamdan dileğimdir” sözleriyle tamamlayan Kasım, “Hiç kaygılanma Nurcan, çıkacak Cengiz yakında, bak gör” diyerek Nurcan’ı da ikna eder ve umutla beklemeye başlar. “Devlet, Cengiz Uzun’u almıştır, yanlış bir yere koymuştur. Benim elimden ne gelir aramaktan, sormaktan, beklemekten başka?” diye soran dilekçeler dilekçeler üzerine eklenir, Kasım dilekçe yazma kurallarını her gün biraz daha öğrenir. Yüzüne kapanan kapıların sayısı da dilekçelerin sayısıyla beraber artar. Yazdıklarının hiçbiri hedefine ulaşmaz ama Cengiz’e ulaşır, istediği gibi olmasa da dilekçelerinin ucu yüzüne kapıları kapatanlara dokunur.

Dünyanın Kasım’a Görünüşü, cevapsız kalan çaresiz dilekçelerin, elleri koynunda kıvranan annelerin, Güzey’e gitmeye çalışan gençlerin hikayesini; dünyanın, içinde kopan fırtınaları harekete dönüştüremeyen Nurcan’a, babasının kendisini çaresizce kurtarmaya çalıştığını gören ama karşılık veremeyen Cengiz’e, sana bana göründüğü gibi görünmediğini; yağmurun herkesi aynı ıslatmadığını anlatıyor. “Bana bir görünüyor ki [dünya] sorma. Allah için inandıramıyorum gördüklerime kimseyi,” diyen Kasım’ın anlatamadıklarını 124 sayfaya sığdırıyor Sema Aslan.