YAZARLAR

Sempozyumdan plajlara: Chaise longue

Chaise Longue, yani uzanarak oturma, tarihin çok eski zamanlarından günümüze gelen ve sandalyenin taşıdığı fonksiyonellikten tamamen farklı bir anlayışın objesi.

Bir hafta boyunca tatilde olan Türkiye’nin sahil kasabalarında en çok kullandığı eşyalardan biri şezlong (chaise longue) olabilir. Kimileri plajlarda kiralanan bu şezlongların ücretine, kimileri ise kıyıların birer şezlong tarlasına çevrilmesine isyan etti. Geçtiğimiz hafta ablamın bir sahil kentindeki evine konuk oldum; bana sırf daha rahat hareket etmem için aldığı şezlong, ağrıyan belime, dizime ilaç gibi geldi. Böylece size bu eşyadan bahsetmek istedim.

Günümüzde bulundukları ortamların gerekliliklerine göre plastikten metale, ahşaptan tekstile çeşitli malzemelerde ve ekonomilerde üretilen ve oldukça sıradan olan bu “yaz” eşyası aslında 17. yüzyılda bir statü sembolüydü. Uzanarak oturma alışkanlığı Avrupalı elitler tarafından benimsenmeden çok önceden antik uygarlıklarda yaygın bir davranıştı.

Oturma eyleminden biraz bahsetmeliyim. İnsanoğlunun soğuk kaya ve topraktan kendini kurtarıp, yapılmış veya bulunmuş bir nesneye oturmasına dair ilk kayıtlar MÖ 50.000 yılını gösteriyor. Antik çağların tümünde oturma eylemini ve çeşitli oturma düzeneklerini görsek de, bildiğimiz anlamdaki sandalyenin ilk kez MÖ 40.000 de Çin’de ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Aslında uzmanlar bu konuda kesin bilgi sahibi değiller, Çin’e de Hindistan’daki tapınaklardan geldiğini söyleyenler var. Emin olduğumuz tek şey ise, antik Mısır’da sandalyenin hemen her türlüsü hatta, katlananı bile yapılmıştı: bunların işçilikleri de üstündü. Deriden yapılan ilk döşeme de antik Mısır’da kullanıldı.

Ne var ki bu sandalyelere herkes oturamazdı. Sandalye eski uygarlıklarda her zaman gücün ve saygınlığın göstergesi oldu. Antik çağlar boyu hemen hemen tüm kültürlerde sandalyeye oturabilenler ailenin reisi, o topluluğun en kıdemli kişisi veya gurubu, din ve devlet adamları oldu. Bir prestij objesi olan sandalye bu nedenle pek çok özel form, malzeme ve detaylı işçilikle üretildi.

Rönesans sadece fikirlere değil; bir bakıma insanlara sandalye kullanabilme özgürlüğünü de getirdi. Bu mobilya, dönemde giderek yaygınlaştı. İtalyan Rönesans mobilyaları oymalı ve klasik tarzları, özenle imal edilen mobilya parçalarının ve el işçiliğinin yüksek maliyeti nedeniyle sosyal statünün bir sembolü olarak kabul edilirdi. Bir kişi ne kadar zenginse, evini o kadar üst düzey mobilyalarla doldurabiliyordu. Aydınlanma çağı ile birlikte sandalye standart bir eşyaya dönüştü. Yine de gerektirdiği yüksek işçilik nedeni ile genellikle doğru ölçülerde üretilen, rahatlığı ön planda olan, yerel zanaat örnekleri üzerinden yaygınlaştı.

Sandalye için asıl dönüşüm çağı 1800’lerin ABD’sinde seri üretim ile başladı. Makinelerin çok sayıda ürettiği ilk seri üretim sandalye, 1830’larda günlük  yaşamda yerini aldı. Aynı dönemde Viyana’da yetenekli bir usta olan Micheal Thonet de kendi keşfettiği üretim yöntemi ile ahşap boruları kıvırabilmiş ve bu özgün teknikle Thonet sandalyeyi yaratarak Avusturya prensi Metternich’in dikkatini çekmişti. Thonet, klasikleşmiş tarzını yeni malzemelere uyarladığı güncel tasarımları ile halen mekan tasarımının en öncelikli tercihlerinden biri olarak sürdürüyor.

Electrical Machine and Equipment Company (Emeco) tarafından 1944’te devletin (ABD), 2. Dünya Savaşı sırasındaki bir talebi üzerine üretilen Navy Chair için tasarım kriterleri şunlardı: Suya, tuza ve denizcilere dayanabilecek bir sandalye! Böylece sade tasarımlı, ergonomik, dayanıklı alüminyum bir sandalye üretilmiş oldu. Günümüzde CocaCola tarafından geri dönüştürülmüş malzemelerle de üretilen bu sandalye Emeco chair ismi ile anılıyor ve tasarım ikonları arasında sayılıyor.

1918 de Gerrit Thomas Rietveld tarafından tasarlanan “Kırmızı ve Mavi sandalye/ Red and Blue Chair) sadece mobilya tarihini değil, mimarlık tarihini de derinden etkiledi. Hollandalı tasarımcı bu ikonu, insanların oturma eylemi hakkındaki farkındalığını arttırmak için tasarladı. Renginden formuna, malzemesinden keskin hatlarına kadar her anlamda insanı tetikleyen, dikkatini çeken bu tasarım ile, “Oturmak da bir eylemdir ve bir sandalye unutulmak için değildir” diyerek meydan okuyordu herkese. "Estetik gerçekçilik" kavramı bu tasarım ile yaygınlaştı. Tasarımın orjinali NewYork’ta MoMa’nın koleksiyonunda bulunuyor.

Chaise Longue, yani uzanarak oturma, tarihin çok eski zamanlarından günümüze gelen ve sandalyenin taşıdığı fonksiyonellikten tamamen farklı bir anlayışın objesi. M.Ö. 3000 yılında Mısır’da yapılan en eski örneklerine rastladığımız bu uzun sandalyeler Antik Yunan’da da M.Ö. 8000 yılında karşımıza çıkıyor. Metal ve ahşap malzemelerden üretilen bu şezlongların minderler veya tekstiller ile kullanıldığının izleri var. Roma İmparatorluğu’nda da şezlong kullanılmış ama döşeme işçiliğinin pek geçerli olmadığı söyleniyor uzmanlar tarafından. Örneğin Datça burnundaki antik Knidos kentinin kalıntıları arasında veya pek çok diğer antik kentte rastlayabileceğiniz ancak pek de göze çarpmayan symposium yapılarının içinde sandalyeler bulunmazmış. Kentin en nüfuzlu erkeklerinin bir tür özel kulübü olan bu mekanda şaraplar ve meyveler yenirken, dinlenilirken veya çeşitli tartışmalar gerçekleştirilirken kentliler şezlonglarda uzanırmış. Bunlara kline veya klinai deniyor.

Anadolu topraklarında fazlaca yaygın olan ve M.Ö. 6.-5. yüzyıla ait bir tür şezlong olan klinailer, Arkaik Yunan'da elit sempozyumlarda uzanmak için geliştirilen özel lüks mobilyalardan esinlenmiş. Ancak sonraları Anadolu'da, Lidya, Frigya ve komşularının hanedan kültürlerinde klinai ilk kez ziyafet mobilyası olarak değil, gömü kapları olarak önem kazanmış. Mezarlar için ahşap sedirlerin yerini ana kayadan kesilmiş, mermer veya kireçtaşından oyulmuş ve hatta bronzdan dökülmüş daha kalıcı üretimler almış. Klinai artık nerede ise sadece defin kültürü içinde anabileceğimiz bir sedir türü olsa da, sempozyum içerisinde kullanılan ve Antik Yunanca ismi ile kline, asıl kullanımında terminolojisi ile bile ilgi çekiyor. Söz gelimi U şeklindeki düzenlemelere Triclinum, birbirine bakacak şekilde konumlanan iki kline için ise biclinum ismi verilirmiş.

Şezlong, bahsettiğim üzere 16. yüzyılda Fransa’da tekrar popüler oluyor; üstün el işçiliği, dönemin en iyi döşemelik kumaşları ve aksesuarları ile zengin ve elit kesimin evlerini süslüyor. Bu dönemde üretilen şezlonglar modellerine göre farklı isimler alıyor. Duchesse Brisée (Kırık düşes) iki parçalı şezlonga verilen isim. Bir uzun koltuk ve ucunda ayak pufu var. Récamier denilen modelde şezlongun iki yükseltilmiş ucu var ve uzun kenarlarında bir minder vb. bulunmuyor. Adını, 1800 yılında Jacques-Louis David tarafından yapılan bir portre için bu tür bir kanepede zarif bir şekilde poz veren Fransız sosyete ev sahibesi Madam Récamier'den (1777-1849) almış. Récamier'nin şekli geleneksel lit bateau'ya (day bed / kayık yatak) benzer ancak yatak odası için değil misafir odası için kullanılmaktadır.

Méridienne isimli model ise eğimli bir parça ile birleştirilen yüksek bir baş desteğine ve daha alçak bir ayak desteğine sahip. Ayak ucunda bir şey olsun ya da olmasın, méridienne'ler asimetrik gündüz yataklarıdır. Özellikle bu tasarım 19. Yüzyılın başlarında Fransa'nın büyük evlerinde popülermiş. Gün ortasında, güneş meridyene yakınken dinlenmek anlamına gelen ismini işte bu bariz fonksiyonundan almış.

Bu eşyanın, benim geçtiğimiz hafta kullandığım katlanır kampçı modelinin haricinde, çağımızda da çok iyi tasarım örnekleri var. Çağdaş şezlong tasarımları arasında iki tane ikondan söz etmeden yazımı bitirmemeliyim. Tüm zamanların en çok bilinen ve belki de en çok kopyalanan tasarımları arasında yer alan Charlesve Ray Eames tasarımı Lounge Chair bunlardan ilki. Chaise Longue terimi İngilizcede kimi yerlerde Chaise Lounge biçiminde kullanılıyor. Bugün dinlenilen, rahatlanan yer veya mekandaki, müzikteki rahatlama anlamında kullanılan lounge kelimesinin kökeninin Fransızca s’allonger (to lie down/ uzanmak) olduğu ve her ikisinin de hiçbir şey yapmamak (idle), salınmak (loaf) gibi kelimelerden türediği belirtiliyor. Bugünkü yaşamımızdan kavramsal olarak yeri bulunan bu kelimenin ilk kullanımına da 16.yüzyılda rastlanmış, kökleri aslında çok da bilinmiyor. Lounge kelimesi şezlong söz konusu olduğunda Longue kelimesi ile sıkça karıştırılıyor ama söz konusu eşyada her iki anlam birden barındırıldığından bu karışıklığın pek bir önemi de yok.

Eames tam da tarihten gelen bu uzanma kültürüne eşlik edecek bir mobilya olarak tasarlıyor Lounge Chair’i. Bugün, çağdaş ve modern bir anlayışın simgesi olarak orjinali veya kopyası pek çok mekanda halen severek kullanılıyor.

Diğer bir çağdaş tasarım ise 1948 tarihli, yine Charles ve Ray Eames imzası taşıyan La Chaise. İkili, organik formu ile dikkat çeken ve çağına göre öcü bir malzeme/ üretim yöntemini sunan bu şezlongu MoMa’nın açtığı bir yarışma için tasarlamış ve tasarımı için sanatçı Gaston Lachaise (1882-1935) imzalı Floating Figure isimli meşhur heykelden esinlenmişti. Her iki ikon da Weil am Rhein’da bulunan Vitra. Tasarım müzesinin koleksiyonunda yer alıyor.


Özlem Yalım Kimdir?

Ankara doğumlu, İstanbul’da yaşıyor ve aydınlatma sektöründe strateji ve marka yöneticisi olarak profesyonel kariyerine devam ediyor. 1995 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi aldı, tasarım mesleğinin hemen her alanında gerek kendi firmalarında gerekse çeşitli kurumsal firmalarda ve pozisyonlarda rol aldı. Sivil toplum çalışmaları gerçekleştirdi, uluslararası sergilerde koordinatör ve katılımcı olarak yer aldı, pek çok yarışmanın yazımında ve jürisinde katılımcı oldu. Aydınlatma başta olmak üzere halen tasarımla ilgili alanlarda eğitimler, atölyeler ve konferanslar vermekte. Tüm meslek yaşamı boyunca düzenli olarak çeşitli aylık mecralarda mesleki yazılar yazan tasarımcı, 2013-2015 arasında Optimist dergisinde aylık köşe yazarlığı yaptı. 2018 yılından bu yana sırasıyla Cumhuriyet Pazar, T24 ve Gazete Pencere Pazar’da haftalık köşe yazarlığı yaptı. ‘Bidebunu izle’ Youtube kanalında Şehirler/Şekiller programını, Açık Radyo’da Rotatif programını (cohost) hazırladı ve sundu. Yaratıcı endüstriler alanındaki kritikleri ve ürettiği içerikler talep üzerine halen farklı mecralarda yayınlanıyor. Bunlar arasında Arkitera, Manifold, Sanatatak, Art Unlimited, Oggusto gibi yayınlar sayılabilir. NTV kanalında yayınlanan TurkMucit yarışmasının jüri üyeleri arasında bulundu; İstanbul Tasarım Bienali’ni tasarladı ve İKSV ile birlikte hayata geçirdi. İKSV de görev yaptığı 2010-2014 döneminde iki kez Turkishtime dergisi tarafından üst üste Türkiye’nin en yaratıcı 50 profili arasında gösterildi. Kanada’da yaşayan ve çalışan bir kızı var.