Sen hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadın
Serginin ikinci kısmı, You never did anything wrong, Part 1- Sen hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadın 1. Bölüm (2024), beni sanırım milli hassasiyetler sebebiyle asıl vuran bölüm oldu; videoyu izlerken, fotoğraflara bakarken gözlerim doldu. Ki sergiyle ilgili okuduğum yazılarda, bu bölüm hep daha kısa geçilmiş; başımızda bir hayvan hakları yasası çözümsüzlüğü varken hayvanlara duyulan sevgiyi, hayvanların masumiyetini konu olan bu video, beni çok duygulandırdı.
Duruşuyla, aktivizmi ile, arkadaşlarına duyduğu (ve fotoğraflarında da hissebildiğiniz) sevgi ile, başka bir göze ve anlatıma sahip, en sevdiğim sanatçılardan biri Nan Goldin. Daha önce yine bu gazetenin sayfalarında özgeçmişinden ve başka bir sergisinden bahsettiğim 71 yaşındaki Goldin’i hatırlatmak gerekirse, kendisi 1980'lerdeki AIDS krizi sırasında içinde yaşadığı LGBT topluluğundaki yakın arkadaşlarının portreleriyle tanınıyor. Son dönemde ise ABD’de çok ciddi bir konu olan opioid krizinin baş aktörlerinden gördüğü, ilaç firması devi ve sanat destekçisi Sackler ailesi ve ailenin büyük kültür kurumlarına sağladığı finansmana karşı örgütlediği protestolar ile gündemi meşgul etti. Nan Goldin, suya sabuna dokunmaktan pek hoşlanmayan, kesesi az dolar diyen korkan Türk ünlülerin aksine salgını körükleyen milyarderlere karşı yürüttüğü kampanya sebebiyle ArtReview Power 100 listesinde bir numaraya yerleşerek sanat dünyasının en etkili kişi ve kuruluşlarının yıllık sıralamasında en tepeye oturdu geçtiğimiz sene.
Hayat bana yeni bir şans verdi ve Nan Goldin’in yeni anlaştığı dünyanın en pahalı eser ve sanatçılarından biri olan “süper galeri” Gagosian’daki ilk sergisine New York’ta denk geldim. Sergi, bir Goldin imzası olarak yine aşk, ilişkiler, güzellik ve kayıp; arkadaşların, ailenin ve sevgililerin samimi portrelerine odaklanıyor ve özel olarak tasarlanmış pavyonlarda sunulan iki yeni hareketli görüntü çalışma ve geniş bir yeni fotoğraf koleksiyonundan oluşuyor.
Nan Goldin, genç yaşta evden kaçtıktan sonra ailesi yerine koyduğu arkadaşlarını ve onların dünyasını çekiyor yıllarca. Günlük hayat, bir sergiye dönüyor. Biri sarılan, arabada yolculuk eden, makyaj yapan, uyuyan, duş alan bir insanı nasıl böyle bir sanat eseri gibi görebilir ve gördüğünü bize nasıl da böyle masalsı yansıtabilir diye düşünüyorsunuz Goldin’in fotoğraflarına bakarken. Günlük hayat bir görsel şölen izlemeyi bildiğinde. Gözlemleri, Goldin’in kerameti. Bu sergi de Goldin’in yıllarca çektiği fotoğrafları ve yeni çalışmalarını kapsayan iki bölümden oluşuyor diyebiliriz. Serginin bölümleri için sanatçı Lübnanlı-Fransız mimar Hala Wardé ile çalışarak iki pavyon inşa ettirmiş galerinin içine. Video çalışmalarının sergilendiği simsiyah pavyonların mimariyi, görüntüyü ve sesi birleştiren bir ortam yaratmaları amaçlanmış. Pavyonların çevresinde, galerinin duvarlarında ise videolarda gördüğümüz fotoğraf kolajlarından seçkiler asılı.
Serginin ilk bölümü olan Stendhal Syndrom – Stendhal Sendromu’nda (2024) Goldin'in arkadaşlarının, ailesinin ve sevgililerinin onlarca yıllık fotoğrafları, Paris'teki Louvre, New York City'deki Metropolitan Sanat Müzesi ve Galleria Borghese gibi ünlü müzelerdeki başyapıtlar ile eşleştiriliyor. Stendhal Sendromu, adını 19. yüzyıl Fransız romancı Stendhal’ın Floransa'daki Santa Croce Bazilikası'nın tavan fresklerini incelerken yaşadığı bir olaydan alıyor. Stendhal, freskleri izlerken önündeki muhteşem güzellik karşısında kalp çarpıntısına tutuluyor ve kendini sokağa zor atıp bayılmaktan son anda kurtuluyor. Heyecan veren sanata tanık olmanın yarattığı fiziksel etkiye Stendhal Sendromu adı, yazar bu hikayeyi anlattıktan sonra veriliyor. Bir gün Louvre'da yalnız başına gezerken resimlerden birinden inanılmaz etkilenip heyecanlanan Nan Goldin, etrafını saran başyapıtlarda kendi arkadaşlarının yüzlerini görmeye başlıyor. İşte bu sergide de Goldin’in yaşadığı sendrom, bizlere aktarılıyor. Goldin, bizi dolanarak girilen simsiyah bir pavyonun içine sokarak adeta başka bir boyuta sokmak istiyor. 26 dakika süren hipnotik videoda Goldin, sakin bir sesle arka fonda müzik eşliğinde Pygmalion’un hikayesini anlatırken sanatçının arkadaşlarının fotoğrafları, antik çağlardan kalma aşk ve kayıp hikayelerini anlatan eserler ile birleşiyor. Goldin, evrensel sevgi, aşk, kayıp hikayelerinin bin yıllar geçse de, ortamlar, kıyafetler, koşullar değişse de hep aynı kaldığını bizlere şiirsel bir güzellikle anlatıyor.
Serginin ikinci kısmı, You never did anything wrong, Part 1- Sen hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadın 1. Bölüm (2024), beni sanırım milli hassasiyetler sebebiyle asıl vuran bölüm oldu; videoyu izlerken, fotoğraflara bakarken gözlerim doldu. Ki sergiyle ilgili okuduğum yazılarda, bu bölüm hep daha kısa geçilmiş; başımızda bir hayvan hakları yasası çözümsüzlüğü varken hayvanlara duyulan sevgiyi, hayvanların masumiyetini konu olan bu video, beni çok duygulandırdı. Fonunda Valerij Fedorenko'nun hüzünlü bir parçasını, Mica Levi tarafından bestelenen yine hüzünlü bir parçayı ve güneş tutulması sırasında kaydedilen doğa seslerini çalan videoda, güneş tutulmasında hayvanları izliyoruz. Koyunlar zıplıyor, sürüler geziniyor, hayvanların gözlerine, yüz ifadelerine odaklanılıyor. Sonra videonun bir kısmında insanların evcil hayvanları için yaptırdıkları mezarları görüyorsunuz. Kimi hayvanın heykelini yaptırmış, kimi resmini koymuş, yaşlı bir kadın hem kendi hem kedisinin resmini koydurtmuş mezar taşına, kimi kemik heykeli bırakmış. Ve sonra en vurucu, serginin adını aldığı fotoğrafa geliyoruz: Yine bir ailenin evcil hayvanı için yaptırdığı mezar taşında “You never did anything wrong - Sen hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadın” yazıyor.
Hayvanlar masumdur ve hiçbir zaman yanlış bir şey yapmazlar. Nerede kötülük, orada insanı aramak gerekir. Ben bu satırları yazarken Gebze’de hayvan barınağı katliamı haberleri düşüyor. Katledilen hayvanların hiçbiri, hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadı. Bu akıl tutulmasının son bulması, masumların korunması ve (artık dayanamıyorum) kötülük yapanın kötülük bulması dilekleriyle. Adalet istiyoruz, yaşam hakkı istiyoruz, güvenli, mutlu bir ülke istiyoruz.