YAZARLAR

Serap Hoca'nın eserini 6 erkeğe tartıştıran muhalefet

Parti liderlerinin inisiyatifiyle altı erkek, Serap Hoca'nın eseri üzerinden yürütüyor tartışmaları, onun çalışmasını baz alarak temel ilkeler taslak metni hazırlıyorlar. Ülkenin tipik hali gibi, muhalefet masasında da kadınlar sofrayı kurmuş erkekler kadın emeğini yemekte. Eser sahibi olmak yönünden yeri farklı olsa da, o masada geri planda bırakılan kadın olmak yönünden yalnız değil. Arka planda pek çok kadın emeği var ama söz hakları yok.

Cumhur İttifakı'nın iktidarı için gerek siyaseten gerek hukuken “Abbas yolcu” demekte sakınca yok sanırım. Muhalefet partilerinin etkili muhalefet etmesine dahi hacet kalmadan, AKP’de içten içe yaşansa bile bazen ayan olan çözülme giderek belirginleşiyor. Hakeza MHP’nin durumu ortada…

Son yıllarda her vesileyle blok halinde hareket eden iktidar karşısında etkili olmak için muhalefet partileri de sadece seçim ittifakı ile yetinmeyip, blok halinde hareket edebilmeli diyordum. Nihayet bu ihtimalin yaşanabilir olduğunu düşündüren adımlar atıldı Millet İttifakı tarafından. Birlikte yol yürümek için üzerinde ilerleyebilecekleri bir ortak zemin arayışına girdiklerini kamuoyu ile paylaştılar haftalar önce. İlkin Fikret Bila’dan öğrendi kamuoyu, Millet İttifakı'nın genişleme, muhalefet partilerinin ortaklaşma zemini yaratma yönünde kurumsal çalışma başlattıklarını.

Evet, iktidar partileri muhalefet partilerinin çalışmasına ihtiyaç duymadan icraatlarıyla ülkeyi çok kötü yönettiğini ortaya koyuyor. Ve yönetme beceriksizliği nedeniyle içten içe çözülüyordu uzun zamandır. Ancak hakkını teslim etmek gerekir ki altı muhalefet partisinin giriştiği ortaklaşma çabasını kamuoyuna ilanından itibaren, iktidardaki çözülme hali panik havasına dönüşerek belirginleşti. Mutabakat masasına geçmeden önce iktidarı paniğe sevk ettiğini düşündüğüm İstanbul Sözleşmesi hakkındaki örtük polemik de bir örnek olarak sunulabilir.

Kemal Kılıçdaroğlu mutfak videolarından birisini kadın haklarına ayırdığında, Erdoğan'ın üzerinde yarattığı panik halini gördük. Bu konuşma içeriğinde yer alan, kadın hareketini çıldırtan hataları ve panik durumuna ilişkin yorumumun bağlantısını ilgilenenler yazı sonunda bulabilir. Kılıçdaroğlu mutfak videosunda en başta İstanbul Sözleşmesi'ne değinmiş, iktidarının ilk haftasında yeniden yürürlüğe gireceğini vaat etmişti. Erdoğan ise “her kim bu ülkede bir daha İstanbul Sözleşmesi diye başlayan bir cümle kurarsa, ona en başta ve en çok kendi adlarını sapkın ideolojik ajandaları uğruna istismar ettiği için kadınlarımız tepki göstermeli” buyurmuştu. Fesih bildirimini yaptığı günlerde bile bu denli sert ve karalama kampanyası çarpıtmaları doğrultusunda açıklama yapmaktan kaçındığını hatırlayınca “Peki, şimdi değişen ne?” sorusu düşer aklımıza.

Değişen muhalefetin tavrı, Sözleşme lehinde fesih bildiriminden önceki karalama sürecinde bu denli net tavır ortaya koymayan CHP, şimdi seçim vaadine dönüştürüp koz olarak kullanıyor. Yukarıdaki sorumun cevabı da bence iktidar partilerinin içiyle, iç ilişkileriyle açıklanabilir. Bu vaadin toplumsal karşılığı olduğu gerçeğini çok iyi bilen Erdoğan icraatını savunmak için teşkilatı ve tabanı, “sapkın ideoloji” çıkışıyla hizaya çekmek zorunda hissetti kendisini. AKP içinde hâlâ sessiz Sözleşme yanlıları var ve muhtemelen kıpırdanıyorlar. Neyse ba’de harab’ü-l Basra deyip geçeyim, planladığımdan daha uzun sürdü örnek özeti. Ancak muhalefet ortaklaşmasının ve net politik tavır ortaya koymaktan çekinmez hale gelişinin iktidar üzerindeki etkisini somutlaştıran örneklerden birisi bana göre. Ve içimi acıtan basiretsizlik, bu çıkışın bir yıl önce Sözleşme fesih bildirimi verilmeden önce bu aşamaya gelemeyişi muhalefetin. Yine "neyse" demek düşüyor işte.

Toplumsal kesimler üzerinde etkiyi arttıran ise tabiî ki kurulan masa. Herkesin gözü kulağı mutabakat masasında ve oradan çıkacakları, içeriği, temel ilkeleri merak ediyor toplum. Tabiî ki kadınlar da. EŞİK Platformu, haberleri beklemek yerine masada partisini temsil eden altı genel başkan yardımcısı ile görüşerek taleplerini iletmeyi tercih etti. Cumartesi günü bir televizyon programında ilk kez bir arada görülmelerinden hemen önce tamamlanmıştı kendileriyle görüşmemiz. Ve basın açıklamasına son hali verilmeden önce tabiî ki program da izlendi. Bir masa kurup birlikte yol yürümek için ortaklaşma zemini arayışı içine girdiklerinin kamuoyunca bilinir hale gelişi -evet toplumda- muhalefete yönelik güven algısını yükseltti. Bu bir başarı kuşkusuz, fakat…

Fakat demek gerekiyor çünkü içerik görüntüden önemli. Eşit yurttaşlık haklarımızın aşındırılmasından vazgeçilerek, sağlam esaslara bağlanarak, -örneğin parite yasası gibi- kesin usul haline getirilip sisteme en baştan itibaren yerleştirilmesi talebimiz, temel ilkelerde ve ilk sıralarda yer alacak mı? Eşit temsil ilkesi masada görünür olacak mı? Her partiden bir kadın bir erkek temsilcinin bulunmasını istedik, masadan haberdar olduğumuz ilk andan itibaren. Tüm bunlara yönelik sözünü Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK, yapacağı basın açıklamasında (muhtemelen siz bu satırları okurken) kurmuş, duyurmuş olacak. Ben sadece katıldığım bu görüşmelerden edindiğim kişisel izlenimlerime dair bir iki kelam etmek niyetindeyim.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem adıyla pek çok partinin çalışma yaptığına kuşku yok. Ancak farklı partilerin temsilcilerinden de duyduğum şekliyle, görüşmeler sırasında en çok dönülüp bakılan, üzerinde tartışılan metnin Gelecek Partisi'ne ait olduğu anlaşılıyor. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı tarafından hazırlanmış bir metin, bu üzerine sıklıkla tartışılıp onun açtığı yolda ilerlendiği anlaşılan metin. Ve Serap Yazıcı Gelecek Partisi'nde İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı göreviyle yönetim kademesinde yer alıyor. Bu nasıl bir tercihtir ki Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, ülkenin en iyi anayasa hukukçularından birisini partisine kazandırmayı başarmışken, bu kıymetli ismi hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı yapmaz?

Diğer partiler için de benzer örnekler geçerli ama Serap Yazıcı kuşkusuz konuyla ilişkisi bakımından son derece önemli kariyere sahipken masanın dışında tutuluyor. Hayır, dışında tutulduğunu söylemek büyük hata olur. Dışında değil Serap Hoca, eseriyle o masanın tam ortasında aslında. Parti liderlerinin inisiyatifiyle altı erkek, Serap Hoca'nın eseri üzerinden yürütüyor tartışmaları, onun çalışmasını baz alarak temel ilkeler taslak metni hazırlıyorlar. Ülkenin tipik hali gibi, muhalefet masasında da kadınlar sofrayı kurmuş erkekler kadın emeğini yemekte. Eser sahibi olmak yönünden yeri farklı olsa da, o masada geri planda bırakılan kadın olmak yönünden yalnız değil. Arka planda pek çok kadın emeği var ama söz hakları yok.

Görüşmelerimizde gevrek gülüşlerle “sadece erkekler görünüyor ama pek çok kadın arka planda çalışıyor, kadın temsilci yok demek yanlış olur” sözleriyle karşılaşıp çıldırdığımız ve hayli kızarak ortamı gerginleştirmekten kaçınmadığımızı da, erkek aklının erkekler kulübü seviyesini göstermek bakımından belirteyim. Ezcümle muhalefete ve masasına dair kendilerini toparlamaları, liderler seviyesinde yapılacak görüşmelerle, taleplerimizin ilk saralarda temel ilkeler arasına yerleşmesi umudunu korumak için çaba harcadığımızı belirteyim. Ve Eşitlik için Kadın Platformu-EŞİK açıklamasından son cümleyi liderlere selam niyetine aktararak bitireyim.

Cumhuriyetin kuruluş aşamasında, 1924 Anayasasının komisyonda yazılış anında görülen eşitlik hamlesinin kısa sürede unutulduğunu ve sadece kadınların değil, Türkiye demokrasisinin ve toplumunun 100 yıl kaybettiğini biliyor; her alanda eşitlik ve şiddetsiz ve özgür bir hayat için 100 yıl daha kaybetmeye tahammül etmeyeceğimizi duyuruyoruz.

İlgilisine izleme önerisi:

Kılıçdaroğlu kadın haklarına ayrılan mutfak videosu:

Erdoğan Sözleşme hakkında:

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan çıkışına dair yorumum:

Bir sene önce genel kurulda yapılması halinde etkili olacak eylem:


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.