Serdar Epözdemir: Sokrates’ten beri kimse ders dinlemek istemiyor
Serdar Epözdemir'le yeni şiir kitabı 'Biriz'i konuştuk. Epözdemir, "Şiirimi besleyen her şey benim sahip olduğum, olmak istediğim ve olamadığım her şeydir" dedi.
Bencan Dila Sezen
DUVAR - Serdar Epözdemir'in yeni şiir kitabı 'Biriz', Fa Yayınları tarafından yayımlandı. Görmenin ve bakmanın ayrımını gözler önüne sererek, farklı yerden nasıl bakılacağına dair bir yol haritası sunan kitapta 82 şiir bulunuyor.
Doktorluk mesleğini sürdüren Epözdemir aynı zamanda müzik ve senaryo yazımı ile de ilgileniyor. Mesleğe olan sevgisini, "Kimliğimi belirleyen ve yaşamdaki varlık anlamım hep hekimlik pratiğimle ilgilidir. Mesleğine tutkulu bir aşığım. Evli ve üç çocukluyum. Kendimi şöyle tanımlıyorum; derler ya damarı çekmiş diye, bendeki bu okuma ve yazmak istemimin damarı rahmetli babamdan işte. Köyün gaz yağı ve ispirto kokan gecelerinden yenilerin deyimiyle epigenetik geçiş hali, karma ve gönüllü öğrenmek tutkusu. Ne mutlu ki bir kısım geçişleri kitaplaştırdım. Çok mutluyum" diyerek tanımlayam Epözdemir'le yeni kitabını ve şiirlerini konuştuk.
Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?
Bir çocuk düşünün, gözünü dünyaya açıyor ve kocaman bir kütüphane ile karşılaşıyor. Evin içinde Türkiye ve Dünya klasiklerini okumuş bir Türk dili ve edebiyatı öğretmeni var. Varlık Yayınları'nın yetmişli yıllarda 3. hamur baskılı kitaplarını görüyor, ayrıca mütemadiyen kitap peşinde koşup hukuk okumaya çalışan bir karakter ile yan yana yaşıyor. İlk oyuncakları kâğıt ve kalem. En çok duyduğu koku babanın şefkatli ellerindeki kitap kokusu, öğreten bilinci ve öğrenmeye duyulan açlık. Bu çocuğun okumak ve sonraki yıllarda yazmaktan başka izleği olabilir mi? Hala kitap koklar, kâğıt, kalem biriktiririm. Yüz yıl yetecek kadar kâğıt kalemim var. Bu dijital dünyada hala deftere yazar sonra bilgisayara aktarırım. Bu işte Serdar’ın yazarlık serüveninin çekirdekleri.
'SOKRATES’TEN BERİ KİMSE DERS DİNLEMEK İSTEMİYOR'
'Biriz' in ortaya çıkışından bahsedebilir misiniz?
'Biriz' benim ikinci kitabım. Birinci kitabım yine Fa Yayınları'ndan çıkardığım 'Düşerken'. Bu kitap hem şiirler hem de denemeler, özellikle aforizma tarzında üçlemeler ve sonlanmalar içeriyordu. İki kapaklı olarak tersten okunabilecek bir kitap düzeni kullandık.
Geri bildirimler şiirler için iyi olmasına rağmen, aforizmalar kısmı öğüt veren biraz kalender, biraz öğrenci-öğretmen üslubu olunca çok sevilmedi. Sokrates’ten beri kimse ders dinlemek istemiyor! Dışarıdan sıcak gelmiyor bu yukarıdan bakış içeren biçim. Zaten “Nasihat insanın kendine dönermiş!” Şiirin o derinlikli ve anlamı biraz da iç dünyamızın kavşaklarına bırakan doğurgan tutumu beni daha çok cezbetti.
'Bir izi' takip etmek üzerine kurdum şiir meselemi ve bu coğrafyada 'bir iz' olmak için satırları bu şiirlerle donattım. Şairin tüm hassas algı dünyasını kullanıp aynı evrende olduğumuzu, ayrı yönlerimizi, ortak olanları topyekûn ötekileştirmeden, ayrıştırıcı dil kullanmadan ve en önemlisi ruhunda, zihninde ve bedeninde insani erdemler uğruna bedeller ödeyenler için yazdım. Buna uygun önsözü, tabii ki bu topraklarda halkların onur savunmanlığını yapan, sayın Selahattin Demirtaş yazdı. Şeref duydum. Bu arada bütün basım süreçlerinde beni maddi manevi destekleyen Avukat Fırat Epözdemir’e de minnet ve şükranlarımı sunmazsam eksik kalır öykü. Okurlarım kitabı okuduğunda bu önsöz ile şiir sanatının ne olduğu ve benim şiir yazma amacım ile ilgili derinlikli bir değerlendirmeyi de okumuş olacak.
Kitapta “Alzheimer” adlı bir şiiriniz bulunuyor. Bu şiirinizi yazmanıza ilham olan, hayatınızda bu hastalığa sahip biri var mı?
Ailemde dram ve trajediler mevcut. Derin savaş stratejilerinin 93 konsepti denilen devlet bakışı ve Gladio-Jitem-Kontrgerilla eliyle 26 Kasım 1993’ de Tatvan’da öldürülen coğrafi bölgenin bilgesi, DEP İlçe Başkanı ve İHD temsilcisi Avukat Şevket Epözdemir'in oğluyum ben. Bu stratejistler bir bölgenin yok edilmesine yönelik yanlış politikaları ile milyonlarca insanın doğasını bozdu. Şu an büyük şehirlerde yaşanan kaotik kültürel erozyon bunların ektikleri tohumun meyveleridir.
Çekirdek aileme geleyim: Üç ayrı evin aynı anda Ege Bölgesi'ne zorunlu göçünü gözünüzde canlandırın, kısa sürede hastalıklarla baş başa kalan acılı bir eş, oğullar ve kızı düşünün. Annemin acısı ile 11 yaşında babasız kalmış bir kız çocuğunun, ağabeyler ne yaparsa yapsın yerini dolduramayacakları, acısının onarılma ihtimali olabilir mi? Beni doktorluk mesleği, sanatın büyülü evreni ve büyük çocuk olma sorumluluğu korudu.
Ruhumun yarısını taşıdığım annem önce bastırdı, uzamış yası çözmeye çalıştı olmadı. Hayatında bir kitap okumamıştır ve dini inanışları çok güçlüdür. Fakat acı büyüdü ve sonra unutmayı seçti. Annem altı yıldır Alzheimer hastası; o şiir birlikte geçirdiğimiz zamanların kefareti olarak ruhumun yarısı anneme, yani Sakine Epözdemir’e yazıldı.
Kitapta ayrıca Prof. Dr. Sezai Özkan’a ithaf ettiğiniz “Ege Çocuğu” adlı bir şiiriniz de var. Özkan’ın hayatınıza ne gibi etkileri oldu?
Çok teşekkür ediyorum bu soru için, şöyle yorumladım Sezai ağabeyimi: Anadolu’nun Ege toprağından bir köylü çocuğu olarak doğmuş ve o toprakların hiçbir erdemini unutmadan zorlu süreçleri yaşamış. Akademik olarak en üst mertebeye kadar yükselmesine rağmen özünü kaybetmemiş. Çevremizde böylesini görmek artık o kadar zor ki! Bir yere ulaştıklarında önce değerlerinden ve erdemlerinden vazgeçen binlerce insan figürü tanıyorum. Özellikle lobiciler sanat ve spor dünyası kadar bilim dünyasında da çoktur. O bunları aşmış biriydi, benim de çalışma imkânı bulduğum şahsiyetli değerlerden biriydi. O yüzden, en azından kendimde, ölümsüz kılmak istedim.
'ŞİİRİMİ BESLEYEN HER ŞEY BENİM SAHİP OLDUĞUM, OLMAK İSTEDİĞİM VE OLAMADIĞIM HER ŞEYDİR'
Şiirlerinizde yoktan var ediyorsunuz. Bakmanın ve görmenin herkesin başarabileceği bir şey olmadığını tekrar hatırlamış oldum. Dünya’ya olan bu ayrıntıcı bakış açınızı nasıl kazandınız? Üretimlerinizde size ilham veren veya rehberlik eden kişi ya da kişiler var mı? Şiirinizi besleyen unsurlar nelerdir?
Yoktan var etmek ruhu okşayan ve sanat, bilim ve spor ile ilişkili olan herkesin duymak istediği bir kompliman. Fakat ben hiçbir zaman sanatın bu kadar basit bir yetenek olduğuna inanmadım. İşin zanaat kısmının, özellikle çaba ve emek ile geçirilen kısmının çok daha değerli olduğuna inanırım. Kendimden örnek vereyim, herhangi bir şiirimin çıkış süresi atölyesinin yapıldığı süre artı geçirdiğim 57 yıldır. Hatta okuduğum kitapların, tanıdığım insanların, gezdiğim ve yaşadığım kentlerin daha önemlisi epigenezi özelliklerimin izdüşümü diye düşünürüm.
Daha ilginci bütün bunların nasıl bir araya geldiğini anımsamam. Rehberlik edenler tüm dünya yazarları, okuduğum binlerce eserin yaratıcıları. Özellikle bir şair ismi verecek olursam yurdumun şairleri: Ahmet Arif, Cemal Süreya, Nilgün Marmara, Lale Müldür, İsmet Özel, Didem Madak, Cahit Zarifoğlu, Haydar Ergülen, Ahmet Telli, Oruç Aruoba, Küçük İskender, Gülten Akın, Yılmaz Odabaşı, Birhan Keskin ve Nazım Hikmet. Dünya şairlerinden: Vladimir Mayakovski, Edgar Allan Poe, Charles Baudelaire, Sylvia Plath, Louis Aragon, Jorge Luis Borges, Füruğ Ferruhzad, Pablo Neruda, Anne Sexton ve Federico Garcia Lorca’dır. Şiirimi besleyen her şey benim sahip olduğum, olmak istediğim ve olamadığım her şeydir.
Hem deneme hem şiir türlerinde eserleriniz bulunuyor. Edebiyat türleri arasında şiirin yeri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Deneme ve makale yazmayı uzun yıllardır gerek mesleki gerekse edebi olarak yapmaya çalışıyorum. Bu başka bir uğraşı. Oysa şiir üvey evlat olduğundan dolayı işçiliğini yapıyorum. Bakın edebiyat dünyasına roman, öykü yazarları hatta tiyatro ve senaryo yazarları bile üvey evlat gibi bakarlar şaire. Yani bu ayrımcılığı görmemeniz ve hissetmemeniz mümkün değildir. Fakat içten içe de kıskanırlar, bu kadar az sözcük ile bu kadar çok şey anlatan şairi. Bildiğin ikili duygunun dayanılmaz huzursuzluğu.
Geçen hafta çok sevdiğim şair Mustafa Köz, 'Çıngıraklı Sokak' diye bir şiir gazetesi çıkarmaya başladı. Sardunyalı evde tanıtımı yapılan ve aylık yayınlanacak gazetenin ilk sayısından Pablo Neruda’ya ait paragrafı alıntılamak isterim: "Şiiri kim öldürebilir ki? Kedi gibi yedi canlıdır o. Ona işkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etrafını dört duvarla çevirirler, sürgünlere yollarlar ama şiir bütün bunları yaşar, tertemiz bir yüzle, gülümseyerek ortaya çıkar sonunda…"
'BABAMIN 30. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ÇIKACAK OLAN 3. ŞİİR KİTABIM “BABA” DOSYA OLARAK HAZIR'
Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?
Ben her anımı değerlendirmek isteyen biriyim. Öncelikle babamın 30'uncu ölüm yıldönümünde çıkacak olan üçüncü şiir kitabım 'Baba' dosya olarak hazır. Düzeltmeler temmuz ayı gibi bitecek. Müzikle ilgilendiğim için söz ve müzik yapmaya başladım. İlk bestem “Güz Kokulu Balım” yayınlandı, ikinci ve üçüncü bestelerim “Hayat bir Şakadır” ve “Yas” üç ay içerisinde yayınlanacak.
Ayrıca MİM Sanat tarafından düzenlenen Nazlı Elif Durlu’nun öğretmenliğini yaptığı bir senaryo atölyesine öğrenci olarak devam ediyorum, senaryo yazımını öğreniyorum. Hastanede mesleki, evde ebeveyn görevleri ve sokakta hayallerimiz derken inanın zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.