Serpil Ateş: Kadın olman, daha az şansa sahip olman anlamına gelmiyor
Sosyolog ve insan hakları savunucusu Dersimli Serpil Ateş, Hollanda'da Yeşil Sol Parti'den milletvekili adayı oldu. Hollanda'da doğup büyüyen Ateş, “Dersim'e ilk gittiğimde 15 yaşındaydım, ilk defa bana benzeyen bir kadını, teyzemi gördüm. Düşünebiliyor musun?” dedi.
DUVAR - Serpil Ateş, Hollanda'da göçmen ve mültecilerin sorunlarını çözmek ve daha iyi şartlarda yaşamalarını sağlamak için yapılacak genel seçimde Yeşil Sol Parti'den milletvekili adayı oldu. Seçimde pandemi nedeniyle 15 Mart'ta başlayacak oy kullanımı 17 Mart'ta bitecek. Risk grubunda olanlar oylarını posta ile gönderebilecek.
Serpil Ateş'in babası 12 Eylül döneminde Türkiye’den çıkmak zorunda kalan bir politik göçmen. Serpil Ateş ve üç kardeşi de bu nedenle Hollanda’da doğup büyümüş. Şimdi doğup büyüdüğü ülkede milletvekili olmak için çalışan Ateş, aday olduğu günden bu yana sürekli ırkçı saldırılara ve tehditlere maruz kalmış. Birçok politikacı, akademisyen, sanatçı ve sivil toplum kuruluşları da kendisini destekleyerek yanında olduklarını belirtmiş.
17 milyon nüfuslu ülkede 2 milyon göçmen var. Türkiye'den gidenlerin sayısı ise 400 bin... Ateş, 40-50 bin civarında bir oy potansiyeli olduğunu, 17 bin oy alması durumunda milletvekili olacağını söylüyor.
Serpil Ateş ile adaylık sürecini, seçim kampanyasını, Yeşil Sol Parti'yi, Hollanda'daki göçmenlerin sorunlarını, karşılaştığı ırkçı saldırıları konuştuk...
Hollanda Yeşil Sol Parti'den milletvekili adayısınız. Bize biraz partinizin göçmenlere yönelik politikasını ve adaylık sürecinizi anlatır mısınız?
Yeşil Sol Parti'yi göçmenlere yönelik politikasından dolayı tercih ettim. Çünkü mülteciler için parlamentoda ilk adımı onlar atar ve önergeleri onlar sunar. Partimiz Moria'daki 500 yetim çocuğu Hollanda'ya alabilmek, oradaki insanlık dışı muameleye karşı Hollanda'nın kendi sorumluluğunu taşıması için adımlar attı. Uluslararası insan hakları konusu, ajandamızda en üst sıralarda yer alıyor. Özellikle son 2 yıldır Türkiye’deki olaylara yönelik önergeler sunduk. 2019'un sonunda Türkiye’nin Rojava operasyonu sonrası 2 önerge sunduk. Hollanda ve Türkiye, NATO içerisinde müttefik olduğu için Türkiye ile olan askeri çalışmayı durdurma önergesi sunduk. Önerge de kabul edildi. Önümüzdeki süreçte sadece silah satışını durdurma değil aynı zamanda silah malzemelerinin verilmemesi için de önerge vereceğiz. Hollanda için ise öncelikle eşit şartlar yaratmaya yönelik geniş politikalarımız var. 2018'den beri Den Haag Belediyesi’nde encümenim ve o dosyalara ben bakıyordum. Çünkü Hollanda'da kurumsal ırkçılık var. Bu kurumsal ırkçılıktan dolayı hükümet iki ay önce istifa etti. Sistematik bir şekilde göçmenler engelleniyor. Eğitimde, konutta, şansları daha az. Maaşı ve fonksiyonu iyi olan iş alanlarında göçmenler çok daha az alınıyor. Hollanda'da gözle görünür bir ırkçılık olmasa bile sistemin içine işlenmiş bir üstünlük var. Bu üstünlüğü kırmaya çalışıyoruz. Adaylık süreci pandemiden dolayı biraz zorlu geçiyor aslında. Halkla buluşamıyoruz. Normalde büyük toplantılar ve etkinlikler yapılıyordu. 8 Mart Kadınlar Günü için de birçok etkinliğe davet edildim ama Zoom üzerinden olacak. İnsanlarla göz göze gelmek, samimiyetini gösterebilmek, sorunlarını anlatmasını sağlamak gerek. Tereddütleri ve eleştirileri varsa bunları yüz yüze konuşmak çok daha güzel. Ne yazık ki bunları yapamıyoruz. Bu konuda zorlanıyoruz ama yeni deneyimler elde ediyoruz. Ben çok sık sosyal medyayı kullanıyorum ve sizin gibi bu şekilde söyleşiler yapıyoruz. Gönül isterdi karşı karşıya oturalım ama maalesef böyle bir süreç içerisinde seçime gidiyoruz.
Yeşil Sol Parti, vekil sayısını 17 Mart 2017'deki genel seçimde 4'ten 14'e yükseltmişti. Bu parti adına büyük bir başarı olarak değerlendirildi. Aynı başarıyı tekrar bekliyor musunuz?
Tekrar bekliyoruz evet. Çünkü Yeşil Sol'a büyük bir ihtiyaç var. Sadece Hollanda'da değil, bütün Avrupa genelinde büyük bir yükseliş var yeşil partilerin. Bunun en büyük sebebi iklim değişikliği. Biliyorsunuz 2015'te Paris İklim Anlaşması imzalandı. Birçok ülke bunu onayladı. Hatta Donald Trump imzayı geri çekti ama Joe Biden seçilince hemen anlaşmaya geri döndü. Bunu yaparken de o anlaşmanın içinde bazı hedefler var. Dünya gittikçe ısınıyor. 2 derece daha fazla ısınmasın diye ve 2 derecenin altında kalsın diye adımlar atılması gerekiyor. Bu tür hedefleri gerçekleştirebilmek için yeşil partilere ihtiyaç var. Bu partiler 30-40 yıldır bu sorunlarla ilgililer. Atılması gereken adımları iyi biliyorlar. Gençlik yani 'Yeşil Dalga' ayakta bu konuda. Bunları yan yana koyarsak düşüş beklemiyorum. Umut ediyoruz ki belki oylarımızı biraz daha yükseltiriz.
Seçim anketlerine göre partilerin durumu nasıl?
Sağın biraz daha yükseldiğini gösteriyor maalesef. İktidar partisi aynı sıralarda duruyor. Genel olarak sol blok buna karşı biraz daha küçülmüş durumda. Sol adına bu endişe verici bir durum. Bu göçmenler için de iyi olmaz. Anketler şimdilik bu yönde ama şunu da belirtmek istiyorum: Net kararlar önümüzdeki 2 hafta içerisinde verilir. Bundan önce aslında halk daha çok pandemi konusuna yöneldi. Seçim pek gündemde değildi. Bu durum önümüzdeki 2 hafta içinde değişecek. Daha net bir tablo göreceğiz.
Hollanda'da yaşayan göçmenlere ilişkin ne tür çalışmalar yapmayı düşünüyorsunuz? Size oy vermeleri için nasıl bir kampanya yürütüyorsunuz? Seçilirseniz, neler yapacaksınız?
Ben bir aktivistim. Aynı zamanda sosyoluğum. 23 senedir yoksulların ve göçmenlerin olduğu mahallelerde çalıştım. Kadınlar, Kürtler, Aleviler, Ermenilerle beraber çok yürüdüm. Ses olmaya çalıştım. Bu kimlikle siyasete atıldım ve kimliğimi de bırakmadım. Bırakmaya da hiç niyetim yok. İnsan haklarını göz önünde bulundurarak buradaki ihlalleri ele almak istiyorum. Buradaki ihlaller gözle görülmüyor ama az önce söz ettiğim gibi sistematik bir engelleme var. Soy isimlerine bakılarak işe alımlar oluyor. Eğer soy isimleriniz Ortadoğu'dansa, Farsça, Arapça bir soy isimse hemen reddediliyorsun. Bu göçmenlerin sistematik bir şekilde daha alt seviyelerde olan işlere yönlendirme politikası. Bu tür şeyleri kaldırmak istiyorum. Tabii kaldırmak çok büyük bir kelime ama hedef bu. En azından değiştirebilmek, adlandırmak. Tabi gönlümde yatan dosya uluslararası insan hakları. Bunu neden çok istiyorum çünkü ben bir Kürt, Alevi ve kadın olarak duyarlıyım bu konulara. Babam Hollanda'ya mülteci olarak geldiği için Türkiye’ye dönemedi. Biz burada doğup büyüdük. Ben de hayatımda sadece 3 defa Türkiye’ye gidebildim. 2009'dan bu yana gidemiyorum. Hollanda'nın politik dergi ve gazetelerinde Türkiye'yi eleştiren makaleler yazdım (gülüyor). Davalar açıldı ve bundan dolayı gelemiyorum. Bu bile çok somut bir örnek. Benim etnik ve inanç kimliğim, kadın olmam, bunlara direkt bir saldırı var. Buna müdahale etme ve fikir belirtme hakkım var. Doğuştan gelen bu hakkı kimse elimden alamaz. Özellikle Ortadoğu'ya yönelik kadın hakları dosyalarına bakmak istiyorum. Çünkü dünyanın her yerinde tarihten bugüne ezilmiş en büyük grup kadındır. Tabii renk ayrımı yapılıyor. Siyah isen biraz daha eziliyorsun. Bir ülkenin rejimi altında başka bir etnik köken varsa biraz daha eziliyorsun. Ama en çok ezilen grup kadındır.
Anladığımız kadarıyla seçim kampanyalarınızı ağırlıklı olarak online yapıyorsunuz. Bunun seçimleri olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyor musunuz?
Açıkçası olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyorum. Çünkü insanlarla göz göze gelmiyorsunuz. Az önce de değindim. Seçim çalışmaları konusunda bir tecrübem var. Belediye seçimlerine giderken, kampanyam çok daha genişti. Şimdi ise canlı yayınlarda birçok söyleşi yaptım. Orada da çok sıcak tepkiler alıyorum aslında. Ancak özellikle son 3 haftadır çok ciddi tehditler de alıyorum. Bu da Hollanda'daki Türk basınının benim hakkımda çeşitli karalama yayınları yapmasının ardından oldu. Ancak o tehditlerden sonra çok büyük destek de geldi. Süryanilerin Avrupa temsilcisi aradı örneğin, 'Sen yalnız değilsin, senin arkandayız' dedi. Kürtler, Aleviler, kadınlar, Türkiye'den insanlar beni aradı destek oldu. Sosyal medyadan destek verdiler. Gelen samimiyeti, sıcaklığı hissettiğim anda kendi kendime dedim ki: 'Bir milyon tehdit daha gelse, davamdan asla vazgeçmeyeceğim.' Çünkü halk onlar için çalıştığını anlıyor. Bu beni güçlendiriyor. Öte yandan ne yapmaya çalıştıklarını görebiliyorsun. Bir kadındır, sahipsizdir, burada bir Kürt kadını öldürüldüğü zaman hiçbir şey yapılmıyor. Örneklerini de gördük. Somut olarak Paris örneği var. Geri adım atmamalıyız. Üstüne yürümeliyiz çünkü korkup çekilmenin bize faydasının olmadığını gördük.
Bir Dersimli olarak Avrupa'da doğdunuz ve eğitim gördünüz. Bu konuda neler anlatırsınız?
Biz çocuk hikayeleriyle büyümedik. Babamın yaşadığı somut örnekler vardı. Şu an aramızda olmayan önemli insanların hikayeleriyle büyüdük. Ve çok büyük hasret. Düşünün... Annen, kardeşin, akraban ölüyor ve sen cenazeye gidemiyorsun. Çok acı şeyler. Ben bu tür dramlarla yetiştim. O sende zaten bir iz bırakıyor. Küçük yaşta birçok gerçeği görüyorsun. Hem aileden görüyorsun hem başka hikayelerde görüyorsun. Hepsinin temelinde aynı sorun var. Bunun üzerine psikoloji okudum. İnsan psikolojisi üzerine duruyorsun ve kişisel olarak bunun analizini yapıyorsun. Bir halk hareketinin ortaya çıkması ve bastırılması... Bu konuda da sosyoloji okudum. Master yaptım. Sosyolog olarak çalıştım. Hepsi tamamlanıyor sende. Anlıyorsun ki sana aktarılan ile gerçek aynı değil. Kesinlikle aynı şey değil. Ben burada doğup büyüdüm ve onu bile çıplak gözle görebiliyorsun. Belki Türkiye'ye ya da Ortadoğu'ya göre daha iyidir fakat burada da eşitsizlik, ırkçılık var. Bunu çıplak gözle görüyorsun. Biraz da Dersim kanı ve cesareti var diyebilirim.
Bir açıklamanızda ‘Bana bir şey olursa, diplomatik sorunlar olmayacak. Ülkeler birbirine girmeyecek çünkü benim bir ülkem yok' demiştiniz. Kendini bir ülkeye ait hissetmemek nasıl bir duygu?
Biz bunun bir örneğini gördük. 3 kadının başına kurşun sıkıldı. Ve hiçbir şey olmadı. Sadece bizim yüreğimiz yandı o kadar. Ben o güne kadar gerçekten, belki ilk defa bir korku hissettim. Garip bir korku hissettim. "Nasıl olur da Avrupa'nın göbeğinde insanlar bu kadar rahat öldürülür?" diye... Diplomasi, insan hakları söylemleri beni ürküttü. Her şeyin bir yalan olduğunu düşündüm. Pesimist olmak istemiyorum ama biz Kürtler, ne yazık ki çok sahipsiziz. Genelde ben umut doluyum ama bu konularda insan olarak ben de etkileniyorum. Sahipsiziz ama güçlüyüz. Baş eğmiyoruz. Bunu demeye çalışmıştım. Ben şimdi Dersim'e gitsem, orada doğup büyümemişim. Hatta çok az bulundum. İlk gittiğimde 15 yaşındaydım ve teyzemi gördüm. İlk defa bana benzeyen bir kadın gördüm. Düşünebiliyor musunuz? Ben şu an 43 yaşındayım. Kürtler pek yoktu burada. Dersim'e gittiğim zaman 'ben bu kadına ne kadar benziyorum, seslerimiz ne kadar çok benziyor' dedim. Kendini buluyorsun içinde. Ama tam sen de değilsin çünkü senin aldığın kültür farklı. İki kültür bir araya geliyor ve sen o iki kültür içerisinde güzel yanını çekip almaya çalışıyorsun. Hollanda'da benim yetiştiğim dönemde bireycilik çok yüksekti. Bundan sıyrılmam için tek şansım ailem ve ideolojimdi. Bir kadın olman, daha az şansa sahip olman anlamına gelmiyor. Sen kendi savaşını vereceksin. Biz bu değerlerle yetiştik.
Avrupa'da zaman zaman ırkçı saldırılar gerçekleşiyor. Birçok kez siz de bunlara maruz kaldınız. Böyle bir durumda ne yapıyorsunuz?
Bu çok sık yaşanmaya başladı. Şimdiye kadar Türkiyeli sol görüşlü milletvekilleri sürekli bu tür şiddete maruz kaldılar. Son örnek de benim. Hatta burada büyük bir dergi araştırma yapmış. Hollanda'da en çok tehdit alan kadın politikacılar arasında ben de vardım maalesef. Bir hukuk devletinde sol görüşlü bir siyasetçinin görevidir kendi ideolojisi doğrultusunda fikir beyan etmek, öneri sunmak, eleştiri yapmak... Bunlar bir hukuk devletinde olması gereken bir şey. Demokrasinin iyi işlediği bir sistem içerisinde her renk ve fikirden insanların olup halkın gönderdiği mecliste konuları tartışmasıdır. Halka yarayacak ortak bir kararı getirmektir. Ama Türkiye'de tam tersine, hukuk işlenmiyor. Burayı da Türkiye gibi sanıyorlar. İnsanlar kim olduğunu, nerede çalıştıklarını, yeni silah aldıklarını söyleyerek beni tehdit ediyorsa, 'gelip o silahları senin üzerinde deneyeceğiz' diyorlarsa, demek ki Hollanda'da onlara çok fazla ılımlı davranmışız. Veya bu soruna hiç yönelmemişiz. Bu konuda bir yasa olması gerekiyor, bunun öncülüğünü yapacağım. Hollanda'nın en büyük politik gazetesine bir makale yazdım bu konuda ve fikirlerimi de söyledim. Seçilmesem de bu konuyu sonuna kadar götüreceğim çünkü yalan haber yapan basının, onların sosyal medya sayfalarının, onların arkasındaki güçlerin yargılanması gerekiyor. Burada mafyavari şekilde normal işini yapan insanlara bunu yapmaya hakkın yok.
Anne ve babanızın politik nedenlerden dolayı Hollanda’ya göç ettiğini, hikayelerini dinleyerek büyüdüğünüzü söylediniz. Sizi etkileyen bir anınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?
Türkiye'ye ikinci gidişimde 18-19 yaşındaydım. Annem ve babam gelemiyorlardı. Benim dedemin üzüm bağı vardı. Annem bana dedi ki; 'kızım giderken, o toprağın kokusunu çok özledim, bana bir avuç getirir misin? Ben getirdiğimde annemin o toprağı eline alıp koklamasını ve ağlamasını asla unutmuyorum. Benim gözümde çok sembolik bir olaydı. Hem kendi toprağından uzak olmak, özlem, o kokuyu alması, ağlaması, beni çok derinden yaralamıştı.