Sessiz bir geçmişin hikâyesi
Merethe Lindstrøm'un 'Sessizlik Tarihinden Günler' romanı İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Lindstrøm kitapta, geçmiş, savaş, sessizlik gibi konular üzerinde şiirsel bir anlatım sunuyor.
Senanur Sözen
1963 yılında Norveç’te dünyaya gelen Merethe Lindstrøm, 1983’te 'Sexorcisten og andre fortellinger' isimli bir öykü derlemesi yazarak edebiyat hayatına başladı. O zamandan beri çok sayıda öyküsü, romanı ve bir çocuk kitabı yayımlanan yazar, Norveç’te kısa bir süre içinde ün kazandı. İletişim Yayınları tarafından Şirin Etik’in titiz çevirisiyle Türkçeye kazandırılan 'Sessizlik Tarihinden Günler' (2022) ise, hem Nordic Council Edebiyat Ödülü’nü, hem de Norveç Edebiyat Eleştirmenleri Ödülü’nü kazanarak yazarın kariyerine yön verdi.
'Sessizlik Tarihinden Günler', yalın üslubuyla sizi ilk sayfalarından itibaren büyüleyerek, sürükleyici ve tedirgin edici bir yolculuğa çıkarıyor. Lindstrøm, acı dolu bir geçmişin artık yaşlanmaya başlayan bir çiftin hayatını nasıl sarstığını sade ve çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Detayların bir bir açığa çıkması ve anıların trajik bir hal almaya başlaması, sürükleyici ve aynı zamanda tedirgin edici kılıyor bu anlatımı. Yazar, ailenin bu küçük hikâyesinden yola çıkıp İkinci Dünya Savaşı’nın insanları sessizliğe hapsettiği bir döneme politik bir bakış sunuyor. Sessizlik, hayal kırıklığı, sır ve aile konularının derinlemesine ele alındığı kitapta, Eva ve Simon çiftinin geçmişinde hüzünlü bir yolculuğa çıkıyoruz.
Norveç’in sakin bir bölgesinde yaşayan Eva ve Simon çiftinin hayatı, emekliliklerinin tadını çıkarmaları beklenen bir dönemde tuhaf bir olayla sarsılıyor. Eva’nın “epizot” adını verdiği ve çiftin hayatında sarsıcı bir etki bırakmış olan bir olay, çiftin, geçmişlerine acı dolu bir yolculuk yapmasına neden oluyor. Sanki bir şeyin içine kazınmış gibi duran geçmişlerine uzanmalarını sağlayan bu olayı Eva, “Tamamen sıradan bir günde, kalın bir bezde gözyaşı gibi bir kesik oluşuyor ve o kesiğin arasından, dışarı çıkmaması, görünmemesi gereken bir şey yüzeye çıkıyor,” sözleriyle tanımlıyor. Sıradan bir günde, sessizlik tarihinde gerçekleşen bu olay, çiftin hayatındaki bu kesiğin arasından, görünmemesi gereken bir şey gibi sinsice yüzeye çıkıyor.
Yıllarca süren savaş, Simon’un hayatına adeta bir terk edilmişlik duygusu getiriyor ve o da terk ediyor her şeyi. Çocukluğunda sesi duyulmasın diye ufacık odalarda zorla sessizliğini korumak zorunda kalan Simon, ailesinden birçok insanın kaybını ve acılarını geride bırakmanın güçlüğüyle giriyor yetişkinliğe. Savaşın gürültüsü tüm dünyayı kasıp kavururken, bu gürültü yıllar sonra bir adamın sessizliğiyle sonuçlanıyor. Sessizlik temasını bambaşka biçimlerde ele alan yazar, savaşlar gibi geride hayaletlerini bırakan konuları da yine sessiz ve dingin bir şekilde sunuyor okuyucuya.
Lindstrøm, kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz, hayatları sırlarla dolu karakterlerle buluşturuyor okuru. Önceden bir doktor olan Simon’un geçmişi, çocukluğu sırasında gerçekleşen İkinci Dünya Savaşı sebebiyle ailesinden verdiği kayıplarla dolu. Eva, altı aylıkken evlatlık verdiği oğlunu sık sık hatırlasa da, geçmişini Simon dışında kimseyle paylaşmamayı tercih ediyor. Öte yandan Simon’un geçmişini ve kaybettiği ailesini kızlarıyla paylaşma arzusu, ne yazık ki boşa bir çaba. Sessizlik, çiftin yaşamında ince bir sis tabakası gibi yayılırken, sessizlik tarihinden günlerin izlerini taşıyan başlangıçların, geçmişe karşı nasıl savunmasız ve kırılgan olduğuna tanıklık ediyoruz. 'Sessizlik Tarihinden Günler', kimi zaman tam tersine ihtiyaç duysak da, Faulkner’ın “Geçmiş asla ölmüş değildir,” sözünün doğruluğunu kanıtlar nitelikte.
Simon’un sessizliğe bürünmesiyle çiftin anılarına doğru bir yolculuğa çıktığımız bu roman, okuyucuyu derinden sarsarak son buluyor. Geçmişin gündelik hayatın sıradanlığıyla harmanlandığı bu minimalist eseri okurken, Simon ve Eva’nın sırlarını açığa çıkaran üçüncü bir kişi gibi hissetmemek elde değil. Lindstrøm’un geçmiş, savaş, sessizlik ve hayal kırıklığı gibi konular üzerinde şiirsel bir anlatım sunduğu 'Sessizlik Tarihinden Günler', büyük sözler edilmeyen ancak politik bağlamıyla bizi içine çeken çarpıcı bir eser olarak literatürde yerini alıyor.