YAZARLAR

Sessizlik kupası, çifte standart kupası, dünya kupası

Gelmiş geçmiş en tartışmalı Dünya Kupası... 12 yıldır Katar’a neden, ne ve nasıl verildiği tartışılan turnuva, 10 gün sonra başlıyor. Bugüne kadar skandallar ve protestolarla gelindi. Daha önemlisi: Turnuvaya gereken tesisleri inşa ederken bugüne kadar binlerce insan öldü. Bundan sonra ne olacak: Coşku mu suskunluk mu?

Reuters’in geçtiği bir haber… Doha’nın orta yerinde on büyük bina. İçlerinde binlerce insan yaşıyor. İçlerinde işçiler yaşıyor. Doha’yı taş taş inşa eden, Doha’yı stadyumuyla, yollarıyla, sıfırdan yükselen otelleri ve restoranlarıyla on gün sonra başlayacak o büyük organizasyona, Dünya Kupası’na yetiştiren işçiler… 

Katar'da Dünya Kupası hazırlıklarında çalışan yabancı uyruklu işçiler

Hükümet onlara “çıkın” demiş. Önden hiç haber vermeden, birdenbire demiş. Asya’nın en fakir bölgelerinden Pakistan’dan, Hindistan’dan, Nepal’den, Bangladeş’ten, Sri Lanka’dan gelen işçileri tahliye etmiş. 

Neden? 

Çünkü Dünya Kupası başlayacak. Etrafta yoksulluğun görülmemesi lazım. Güney Afrika’daki, Brezilya’daki kupalarda da böyleydi. Turistler içeri, yoksullar dışarı. Gelecek, vizyon, inovasyon içeri; emek, hak ve ter dışarı. Katar hükümeti, “Dünya Kupası ile alakası yok” diyor, konunun bir nezihleştirme projesi olduğunu ve her şeyin kitabına göre yapıldığını söylüyor ama Hollanda’nın devlet ajansı NOS’un ele geçirdiği bir belgeye göre mesele tam da bu. Fifa yerleşkesinin etrafında problem çıkmasın denmiş. 

Probleme bakalım…

Mesela El Mansura mahallesindeki tek bir binada yaşayan 1200 işçinin kılığına giren “probleme”. Yine Reuters diyor ki, akşam sekizde “iki saatiniz var çıkın” diye buyrulmuş, on buçukta herkes kapının önüne konmuş. O sırada binada olmayanların dönüp eşyalarını almasına bile vakit kalmamış. 

Katar'da güvencesiz çalışma koşullarında istihdam edilen işçiler.

*

Bu dünya çok çiğ. Amansız, gaddar, adaletsiz, çiğ…

Evlerinden edilme bu konunun en sakin yanı. Esas mesele canlarından edilme. Son birkaç yıldır, özellikle Batı basınında Katar’daki inşaat hamlesine, işçilerin koşullarına dair, iş cinayetlerine dair çok haber çıkıyor. Oraya gidip gelen gazeteciler, raportörler yaşananın kölelik olduğunu anlatıyor.

Bir yakıştırma olarak kölelik değil, gerçek anlamda kölelik. Çok az ücret, yıkılana kadar iş, işverenin iki dudağı arasında bir yaşam ve berbat çalışma koşulları… İş cinayetleri…

Guardian’ın geçen seneki bir haberine göre, Katar’ın 2010’da turnuvayı kazanmasının ardından 6500 işçinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Bir ilçe nüfusu kadar insan… Guardian’ın haberi, bu işçilerin çoğunun Dünya Kupası bağlantılı projelerde çalışırken can verdiğini söylüyor.

Evlerinden edilenler böyle insanlar işte. 

Çalışma koşullarını protesto eden yabancı uyruklu işçiler. 

*

Düne kadar futbolla ilgisi olmayan, futbol kültürü olmayan bir ülkede yarın dünyanın en büyük futbol turnuvası yapılacak. Üstelik hep yazın yapılan turnuva bu defa anlamsız bir dönemde, kasımda yapılacak. Çünkü yazın orada futbol oynatmak mümkün değil. Sıcak. 

O kadar ülke varken, Katar’da.

Bu turnuvayı deli gibi isteyen, futbol ülkesi Türkiye yapmamış, Avrupa’da kupa kaldırmış Yunanistan, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Danimarka yapmamış; futbolla yatıp kalkan Kolombiya, Şili, Mısır, Cezayir, İran yapmamış ama canı turnuva düzenlemek isteyen Katar yapıyor. 

Turnuvanın ona verildiği 2010’dan beri de skandallar eksik olmuyor. Önce bu turnuvanın Fifa üyelerinden satın alındığı iddiaları ayyuka çıktı. Yıllardır bu konudaki dosyalar kabarıyor. Geçen hafta da Katar üyeliğini bir şekilde eleştiren herkesin dinlendiğine ve hacker saldırılarına maruz kaldığına dair iddialar patladı. 

Neticede olan oldu ve bütün dünyayı ilgilendiren bu büyük futbol hikâyesi şimdi Katar’ın kontrolünde. 

*

Bugünlerde Avrupa basınında futbolla ucundan kıyısından ilgilenen her köşe yazarı bu konuyu tartışıyor. “Dünya kupasını izleyeceğim” ya da “İzlemeyeceğim” diyorlar ve gerekçelerini kendilerine göre bir bir sıralıyorlar. 

İzlemek isteyenin de tadı kaçmış istemeyenin de. 

Son dünya şampiyonu Fransa’da bile tat yok. Anketler, Fransız halkının kupayla pek ilgilenmediğini gösteriyor. Buna göre halkın sadece yüzde 48’i maçları takip edebileceğini söylüyor. 2018’deki şampiyonadan önce bu oran yüzde 66’ymış. Sosyolog Patrick Mignon, Le Monde gazetesine “Dünya Kupası eskiden herkese konuşacak bir şey verirdi” diyor. Şimdi ise “susacak bir şey” veriyormuş. “Uzaktan kumandaya dokunmamak insanları birbirine bağlayacak.”

*

Bu herhalde biraz gecikmiş bir suskunluk. 

Fransa’da Messi’nin, Neymar’ın, Mbappe’nin ve daha birçok dünya yıldızının oynadığı futbol kulübü PSG’nin sahibi Katar. 

Avrupa’da epey spor yatırımı var Katar’ın. Türkiye de buna dahil.

Katarlılar da bunu söylüyor. Ülkenin dışişleri bakanı Muhammed bin Abdülrahman El-Tani, geçen hafta Frankfurter Allgemeine Zeitung’a (FAZ) verdiği röportajda patladı. “Bizden gaz alırken sorun yok, Afganistan’da Alman vatandaşların tahliyesi için yardım isterken sorun yok ama turnuva sorunlu; bu yaklaşımda çifte standart var” dedi. 

Böyle bakınca haksız da değil. Çünkü bu da Avrupa işte: Lahanayı yerken kıtır kıtır sapına gelince me… 

Hep böyle. Böyle de kalacak. 

Avrupa’nın çokça gaddar, acımasız ve çiğ olduğunu, olabildiğini zaten biliyoruz. 

Biz seni bilmiyorduk Katar. On senede öğrendik.


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.