Geçmişe mazi geleceğe niyazi

Müze evde, yirminci yüzyıla ait iki bine yakın eserin içinden seçilen üç yüz tablo ve heykel kronolojik sıraya göre on bir odada sergileniyor. Evin orijinal mobilyaları bir şekilde ortadan kaybolmuş, sence de garip değil mi, onca değerli eser yerli yerinde dururken, mobilyaların sırra kadem basması?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Canına tak etti. Koridoru sürüye sürüye salona kadar getirdi. Önünde bir küçük bir büyük engel kalmıştı. Kan ter içinde balkona çıkan süpürgeliği atlattı. Peki nasıl olacaktı da tırabzanları aşıracaktı o koca gülleye? Hem de tek başına, emekleri asla görünmeyen, ev kadını. Demir parmaklıkların dibine kadar dayadı, arkasına geçti, ellerini altına soktu, tüm gücüyle yukarı doğru kaldır, kaldır, kaldııırrr... Ha gayret.

.

Hayriye Hanım'ın merdaneli çamaşır makinesi artık kuşlar gibi özgürdü. Uçtu, uçtu, uçtu, apartmanın dördüncü katından toprak zemine saplandı. Olduğu yere yamuldu. İçinden say: "Bir, iki, üç" saniye sonra merdanesi yana düşüverdi, hayatının son sesi:"Tık."

Boschi contası

Marieda di Stefano hiç çamaşır yıkamış mıdır bilinmez. Dünyaya, Hayriye Hanım'dan olanakları epey bol bir ortamda gelmişti. İki kadın cesaret ve kararlılıkta yarışırlardı. Diğer bir ortak noktaları da teknolojiydi. Marieda'nın eşi Antonio Boschi mühendis ve mucitti, kendi adıyla anılan "Boschi contası" birçok aracın tıkır tıkır işlemesini sağladı. Hayriye Hanım'ın eşi memurdu. Niyazi Bey, eşinin ertesi gün yeni çamaşır makinesine kavuşmasını ve yıllar boyunca tıkır tıkır işlemesini sağladı.

Yeryüzünde, uzaydan bakıldığında görülebilen sadece iki yapı vardır Çin Seddi ve aşk. Hayriye ve Niyazi ilk görüşte sevmişlerdi birbirlerini, Antonio ve Marieda da 1926 yılının yazında, karşılaştıkları anda aşık oldular. Ölüm onları geçici olarak ayırdığında, teknolojiden elde ettikleri tüm geliri çoktan sanata akıtmışlardı. Antonio, sanat koleksiyonlarına eşi ve kendi adını verdiğinde, kimileri bunun eşinin anısını yaşatmak için yaptığı bir jest olduğunu düşündüler. Oysa Antonio bambaşka hissediyordu:

.

"Bu, eşimin anısını onurlandırmak için aldığım bir karar değil, gerçeğin ta kendisi. Her anlamda ortak bir girişimdi bizimkisi: maddi anlamda bakıldığında, hayatımızın diğer alanlarında zorluk yaratmasını göze alarak verdiğimiz kararlar, adanmışlık ve her türlü finansal ödün; sanatsal anlamda ise ortak zevk, amaçlar ve tercihleri paylaşmak."

"Casa Museo Boschi di Stefano", hayli büyük bir apartman dairesine sığan bir müze ev. Antonio'nun babası dairenin yer aldığı apartmanı dönemin ünlü mimarı Piero Portaluppi'ye 1930'lu yıllarda yaptırmış. Müze evde, yirminci yüzyıla ait iki bine yakın eserin içinden seçilen üç yüz tablo ve heykel kronolojik sıraya göre on bir odada sergileniyor. Evin orijinal mobilyaları bir şekilde ortadan kaybolmuş, sence de garip değil mi, onca değerli eser yerli yerinde dururken, mobilyaların sırra kadem basması? Ev daha sonraki yıllarda aynı dönemin benzer mobilyaları ile tekrar döşenmiş.

Bu müze ev, bir önceki yazımda anlattığım, "Museo Studio Francesco Messina" gibi ücretsiz geziliyor ve istersen "Touring Club Italiano"nun gönüllü rehberlerince ücretsiz gezdiriliyor. Beden diliyle desteklenen kısıtlı İngilizce neleri anlatmaya kadir inanamazsın. Belki biliyorsun iletişimi sağlamak için okyanusların altından kıtaları birbirine bağlayan kalın kablolar geçiyor. Antonio Boschi'nin icadı bir şekilde bu kablolarda kullanılmış. Sanırım, çok da emin değilim. Belli ki çok önemli, gurur duyulacak bir bilgi bu, çünkü anlatmak için sevgili rehberimin bedeninin girdiği şekiller Boschi contasının kıvrımlarını aratmıyor.

Giorgio de Chirico-Gladyatörler Okulu: Dövüşme

Contanın örneğinin durduğu odanın yanında salon yer alıyor. Giorgio de Chirico, yirminci yüzyılın en önemli İtalyan ressamlarından. "La Scuola dei Gladiatori: Il Combattimento / Gladyatörler Okulu: Dövüşme" adlı eseri elbette evin salonunun baş köşesine, kuyruklu piyanonun yan duvarına yerleştirilmiş. Büyük ve ünlü olmasına karşın en ilgi çeken tablo bence o değil. Müzenin küratörü de öyle düşünmüş olacak ki, müze evin broşür kapağına Alberto Savinio'nun "Annunciazione / Tebliğ" adlı tablosunu koymayı tercih etmiş. Alberto, aslında Giorgio de Chirico'nun yakın arkadaşı. Yok yok, "fratello"su yani erkek kardeşi. Rehberimin kırık İngilizcesine eklenen zengin jest ve italik mimikleri bu iki kardeş arasında yaşanan ruhsal dövüşü, polisiye bir romanın sayfalarında gezinircesine ortaya koyuyor. Alberto aslında yazar, ressam, müzisyen, gazeteci, deneme ve oyun yazarı, set tasarımcısı ve kompozitör. Abisinin gölgesinde kalmamak için soyadını Chirico'dan Savinio'ya değiştiriyor. Düşün artık nasıl bir ağabey, nasıl bir gölge.

.

Evin bütün odalarından yandakilere ve koridorlara geçiş var, adeta bir anti-labirent, istesen de kaybolamıyorsun. Gelelim evin beni en çok etkileyen yerine. Hâlâ yaşasaydı, güneşi yan duvardaki büyük pencereden içeri davet eden bu banyoyu kim resmetmek isterdi sence? Elbette Vermeer. Banyonun duvarlarına Ralph Rumney tabloları asılmış. Kararsızlık yaşıyorsun, acaba bideye mi otursam klozete mi, yoksa küvete mi yatsam bu tabloları izlemek için. Varlığını "daimi macera ve sonsuz deney" olarak tanımlayan Rumney'nin eserlerini sergilemek için banyodan daha uygun bir mekan olabilir mi?

Koridorun sonundaki odalara doğru: "Mamma mia... Ben bu odaları hiç sevmiyoreee..." diyor rehberim. İnsan utanır, söylemez öyle. Akdeniz rahatlığı üzerinden akıyor, bana da iyi geliyor doğrusu. "Hiç anlamıyorum bu soyut eserlerden. Beğenmiyoreee..." Ve es geçiyor; ben geçemeyeceğim. Lucio Fontana'yı es geçemez, anlamamazlık edemezsin. Bir ejderha, pençesiyle suratını, yok yok tek renkli tuali baştan aşağı yırtıverir. İşte sana İkinci Dünya Savaşı'nın açık yaraları. Bunda anlamayacak ne var! Öyle değil mi?

Aksine; Faşist dönemde her şey cascavlak ortada, ilk bakıştan itibaren kolay anlaşılır insan portreleri sunuyor, hayır dayatıyor. Kim bu insanlar, hiç kimse ya da herkes. Birey siliniyor; kimliği belirsiz, temsili, güç timsali insan figürleri. Asıl bunu anlamak mümkün değil! Öyle değil mi?

Son odada yer alan, üzerleri seramikle kaplı masa ve büfe zaman yolculuğuna çıkarıyor insanı; sanki karşı kapıdan Füreya çıkıp gelecek. Ya da daha iyisi, Füreya davet etsin bizi. Nereye? Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne çay içmeye. Seni, beni, başka kimi? Yine bir seramik sanatçısı olan Marieda ile eşi Antonio'yu ve elbette Hayriye Hanım ve Niyazi Bey'i.

Sen diyorsun ki: "Bardak çok sıcak elimde tutamıyorum acaba nereye koyabilirim?" Füreya "Elbette sehpaya." diye yanıt veriyor. "Aaaa, o sehpanın üzerindeki seramikler senin eserin değil mi?" diye soruyor Marieda. Füreya mütevazi, gülümsüyor. TBMM binası ve içindeki eserler ince bir zevki ve sanat anlayışını yansıtıyor. Sohbet koyulaşıyor, Hayriye Hanım'dan ısrarla çamaşır makinesi anısını paylaşmasını istiyorlar. Antonio devreye giriyor: "Ahhh be bacım atmasaydın, tamir ederdim ben onu." Hayriye Hanım basıyor kahkahayı: "Bizde bir laf vardır Antonio, geçmişe mazi geleceğe Niyazi derler."

Rüyadan uyanalım mı?

Bakalım mı geleceğe?

Not: Her yazı bir başlangıç. Hele hele internette yaşadığımız bu çağda; sonsuz seçeneklere açık bir başlangıç. Yazımın size çaldırabileceği birkaç kapıyı paylaşıyorum.

1. Casa Museo Boschi di Stefano yani müze eve, içindeki eserlere ve Boschi ile di Stefano çiftine ilişkin kısa ve öz bilgi, belge ve fotoğraf; bu internet sitesinde yer alıyor: http://www.fondazioneboschidistefano.it/ws/en/

2. Milan seyahati boyunca birçok yerde karşılaştığım, destek olmak için canla başla çalışan gönüllüleri çatısı altında toplayan Touring Club. İtalyanca bilmememe karşın fotoğraflara bakarken bile merakımı uyandıran bir sayfa: https://www.touringclub.it/

3. Nedir bu Boschi Contası diyorsan: http://www.wikizero.co/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvR2l1Ym8

4. yazımda kardeşini ön plana çıkarmış gibi görünsem de çok sevdiğim ressam de Chirico için: http://www.fondazionedechirico.org/?lang=en

5. Dedim ya internet öyle bir ağ ki, yepyeni bağlar kurabiliyorsun. New York'taki İtalyan Modern Sanat Merkezi'nde Savinio'nun eserlerinden oluşan sergi daha pek taze Haziran ayında bitmiş. İnsan "Ahhh diyor, keşke ben de..." http://www.italianmodernart.org/exhibition/alberto-savinio/

6. Hakkında başlı başına kitap yazılacak bir mimar olan Portaluppi için: http://www.portaluppi.org/en/

7. Füreya için iki link paylaşıyorum. İlki TBMM'den bir bilgi notu. İkincisi Kale Grubu'nun Füreya Koral’ın aramızdan ayrılışının 20. yılı anısına düzenlediği Füreya Sergisi. Daha fazlası için Ayşe Kulin'in söz konusu sergi için yeniden basılan Füreya kitabına yönelmelisin.

1. https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/GazeteHaberBaskan.haber_detay?pkayit_no=1467747

2. https://www.fureyaproject.com/


Bu yazıya ilişkin bütün fotoğrafları görmek için blog sayfamı ziyaret edebilirsiniz: www.memurcocugu.com