YAZARLAR

Şeytanlık üzerine ‘denememe’

Olaylar otobüs şoförünün “Her şeyi hazır bekliyorsunuz!” diyerek yolcuyu azarlamasıyla başladı. Derken Ferhan Şensoy yol gösterdi, Turgut Uyar cesaretlendirdi, Sabahattin Ali sorularla baş başa bıraktı.

Belediye otobüsünde ters oturmuş, geride kalanları izleyerek bir şeylerden uzaklaşmanın verdiği ferahlıkla camdan bakıyordum. Çarpık çurpuk binalar, çöp yığınları, klima üniteleri, kaldırımları işgal eden dükkânlar, olmayacak yerde dörtlülerini yakıp park etmiş arabalar benden uzaklaşıyordu. Sıcağı henüz yakmıyordu sabahın. İlk defa kullanıyormuşçasına fren pedalına sertçe bastı şoför. Ters koltuğuma iyice yerleşti sırtım. Karşı koltuktaki delikanlının burnu burnuma değdi değecek derken şık bir hareketle kendini koltuğuna yeniden oturtmayı başardı. Durağa zamk gibi yapıştı bizim otobüs. Şeytan diyor, kalk kullan şu otobüsü, zaten alamadığımız hizmetler ayyuka çıkmış, her şeyi kendimiz yapar olmuşuz! Derken tuhaf bir diyalog çalındı kulağıma. Orta kapının önündeki kadın şoföre seslendi.

“Kapıyı açmadınız.”

“Her şeyi hazır bekliyorsunuz!”

Azarlanan kadın şaşakaldı. Âdeta kabir sıkıntısı bastı oturduğum koltukta. “Demek öyle” deyip yerimden kalktım, ellerimle orta kapıyı tutup iki yana tüm kuvvetimle açtım. Hayretle bakan otobüs şoförüne el sallayıp indim, sonra da kadını aşağı buyur ettim. Ön kapıya koşup şoförün yüzüne yüzüne bir Turgut Uyar dizesi okudum ki hayattaki tüm ezberi bozulsun: “Hiçbirinizle döğüşemem/Siz ne derseniz deyiniz/Benim bir gizli bildiğim var.”* Şoför elleri direksiyonda kaskatı kesilmiş bana bakıyordu. Edebiyatla karşılaşınca nasıl tepki vereceğini bilemedi.

Ne yalan söyleyeyim bu şiir okuma meselesini Ferhan Şensoy aklıma getirdi. “Asaf Hâlet’le Tanışmamız”** adlı denemesi orta kapıyı ellerimle açarken durduk yere aklıma gelmişti. Ve o an bir şimşek çaktı. Şensoy, nasıl ki Eyüp vapurunda bir adama yüksek sesle Asaf Hâlet şiiri okuyordu, sen de savur şoförün yüzüne Turgut Uyar dizelerini demiştim kendime.

Eh, madem hatırladığım satırlar yön verdi güne, şoförü şiirsizliğiyle ardımda bıraktım ve yüzümde tebessüm iskeleye koştum. Yakaladım bir vapur, nereye olduğuna bakmaksızın biniverdim. Cin çarpmışa dönen otobüs şoförünün yüzü gözümün önünde alt salona giriş yaptım. Oturacak yer bulamayınca ortalıkta öylece dikilmeye başladım. Edebiyat işte! Bir kere sızdı mı güne, yayılıveriyor. Yazarın, şairin biri diğerini çağırıyor. Vapurdaki insanların arasında gel de şair Halim Şefik Güzelson’u* hatırlama. Hani yetmiş yedi yıllık ömründe tek bir kitap (Otopsi) yayımlayan. Hani Orhan Veli’nin Beykoz’dan çocukluk arkadaşı. Hani gümrükten emekli olduktan sonra vapurda, trenlerde, sokaklarda seyyar kitapçılık yapan Halim Şefik. Şöyle bir baktım yolcuların yüzlerine, bu kez içimden okudum şiiri. Elbette bir Güzelson şiiri:

“Bayanlara baylara/Kafası olanlara/Bir de kitapsızlara/Ben kitap satıyorum

Yelkenlere serenlere/Emmilere yeğenlere/ Emek emek diyenlere/ Ben kitap satıyorum

Ben atlarım taştan taşa/Sen çok yaşa Mahmutpaşa.”

İçimden okuduğum “Gezgin Kitapçının Türküsü”nü bir kişi duydu sanki. Kitapsızlar nitelemesine gönül koymuş olacak ki çantasından kitabını çıkarıp okumaya başladı. Kitabın kapağını dikizlemeye başladım. Bakalım, hangi yazar binmiş şu bizim hıncahınç dolu vapura? Kadının parmakları arasındaydı yazar, göstermedi kendini bir türlü. Kitabın ve yazarın adını göremedikçe tadım kaçtı. Yazarı okuruyla baş başa bırakıp güverteye doğru seğirttim.

Güverteye adım atar atmaz iki genç adam dikkatimi çekti. Sanki başka kimseler yokmuş gibi onlara kilitlendi gözlerim. Yan yana oturmuş hararetle konuşuyorlardı. Tuhaf bir tedirginlik musallat oldu içime. Öyle bir musallat olmaktı ki bu ancak Hüseyin Rahmi gelse tarif edebilirdi. Kendi meselelerim için sevgili yazarımı yerinden kaldırmaya gerek yoktu elbette.

Gelin görün ki tedirginlikle iki gence baktıkça tanıdık bir şeyler buluyordum. Biri şişmancaydı, açık kumraldı ve fötr şapkasını hafif geriye atmıştı diğeri ufak tefek, soluk yüzlüydü. Kıyafetleri bugünün insanları olmadıklarını söylüyordu. “Hadi bakalım Burcu, satırlar yön verdi güne dedin bindin bir vapura ama bakalım başına neler gelecek” diye söylendim kendi kendime. Delikanlıların konuştuklarını duymak için usulca yaklaştım: “İnsan ruhunun çözülemez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır. Bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz…”

Hızını kesmeden devam ediyor konuşan ama ben kopuyorum, dinlemeyi bırakmıştım. Nereden yahu bu cümleler? O kadar tanıdık ki halleri, tavırları… Kim bu iki genç? Çözemedikçe huzursuzlandım. Derken vapur iskeleye yanaşmaya başladı. Hayda, Galata Köprüsü’nün altına yanaşıyoruz.

Konuşan genç birden ayağa kalktı, diğeri put gibiydi, kıpırdamadı bile. Bir yere kilitlenmiş bakıyordu. Yolcularsa vapuru boşaltma hazırlığındaydı. Oturan gencin baktığı yere doğru çevirdim başımı. Siyah saçlı bir genç kız, yanında yaşlıca bir kadın... Bir onlara, bir genç adamlara baktım durdum bir süre. Sonra aniden içimdeki his kayboluverdi. Hüseyin Rahmi bana kıyamamış olacak! Çekti aldı sanki onu oradan. Tedirginlik gidince gözlerimdeki perde de açılmıştı sanki. İnanamamıştım! Vay be! Ömer ile Nihat’tı bunlar. Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan’ının Ömer’i, Nihat’ı…. İşte şuradakiler de Macide ve Emine Hanım.

Niye şaşırıyorsun diye kızdım kendime; yazarın, şairin biri diğerini çağırıyor dememiş miydim! Şaşkınlığım geçince kendimi içimdeki şeytanla iskeleye sürüklenen kalabalığın arasında buldum. Ömer gibi zor olmasa bari hayatım, diye iç geçirdim. Benim edebiyatsever şeytanım iktidarların şeytanlarını uzak tutmaya yeter mi acaba?

Notlar

* Turgut Uyar’ın dizeleri “Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir”dendir. Bahsi geçen şiir Uyar’ın Dünyanın En Güzel Arabistanı adlı kitabında yer alıyor. Kitap Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanıyor.

** “Asaf Hâlet’le Tanışmamız”, Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular Yayınları tarafından basılan Denememeler adlı kitabında yer alıyor. Kitabın matbu haline ulaşamayanlar sesli versiyonu için Storytel’den faydalanabilir.

*** Halim Şefik’in Otopsi adlı kitabı en son İş Bankası Kültür Yayınları’nın Kayıp Şairler dizisinden yayımlanmıştı. Bu mühim dizisinin danışmanı Ahmet Oktay, şiir arkeoloğu Hüseyin Hüsnü, editörü Rûken Kızıler. Meraklısına bir not daha: Halim Şefik’in “Balık Ağzı” şiiri Ruhi Su tarafından bestelenmişti. Şarkıyı Kılıç Balığının Öyküsü adıyla Ahmet Kaya da seslendirmişti.

Unutmadan Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan’ının birçok yayınevi tarafından basıldığını hatırlatayım. Yayınevi seçimi okura kalmış.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.