Sezen Aksu olayı: Şeriat bu parmağı kesebilir mi?
Özgürlüğü "özgürlük" olarak savunması gereken sanat dünyası, çekildiği sığ bataklıkta yine ilkelerinden çok kendisini, varlığını korumak zorunda kalmanın gündelik çabasına hapsedilmiş gibi görünüyor.
Sezen Aksu’nun, eski tabirle “aranjman” bir şarkıya yazdığı neredeyse beş yıllık bir şarkının iki satırından koparılan kıyametle uğraşıyoruz birkaç gündür. Henüz “Nedir?” diye açıp dinlememişler için sözleri yazalım. Demiş ki Sezen;
“Acısıyla, tatlısıyla / Ne şahane bir şey yaşamak / Dibe vurmak, dimdik durmak / Bin bahane, bin oyun kurmak // Binmişiz bir alâmate / Gidiyoruz kıyamete / Selam söyleyin o cahil / Havva ile Adem'e”
Gündemimiz yoğun, öyle ki gündem dışında bir şey konuşamaz olduk. Açlık, derin yoksulluk, ucuz ekmek kuyrukları, üç katına çıkan kiralar, binlerce lirayla telaffuz edilen elektrik, doğalgaz faturaları, her gün anayasal hakkını kullanan onlarca insanın gözaltına alındığı haberleri değil ama konuştuğumuz şeyler. Tarkan’ın intihar eden bir gencin ardından tarikatlarla ilgili sözlerine yönelik saldırılardan Leman Sam’ın malum çıkışına, henüz sular durulmamışken şimdi Sezen Aksu’ya, gündem kazanına son birkaç gündür bambaşka bombalar atılıyor, bizler de oturup bunlar hakkında konuşuyoruz. Tipik bir gündem belirleme ve açıkça dezenformasyon girişimine kaçınılmaz olarak ortak oluyor, hatta belki bir oyuna geliyoruz.
Sezen Aksu’nun “olay yaratan” şarkısı (ki dünyaca bilinen popüler bir besteye sözler yazmış sanatçı), 2017’de ilk kez dinleyiciyle buluşmuş. O dönemde neredeyse hiçbir yorum, eleştiri, saldırı yok takip edebildiğim kadarıyla. Derken yılbaşının hemen ertesinde Aksu, Yaşar Gaga ile yaptığı şarkıyı kendi YouTube kanalında yeni yıl mesajıyla bir kez daha paylaşınca en hafif tabirle bir kaşık suda fırtına kopuverdi. Önce İslamcı kimlikleriyle öne çıkan bireysel Twitter hesapları ardı ardına sanatçıyı ve şarkıyı hedef göstererek “savcıları göreve çağırdı”. Konu bir anda Twitter gündeminde öne çıkınca bu kez kimi gruplar bu kervana katılarak bir satırdan bin bir suç icat ettiler ve sanatçıyı hedef gösterdiler. AK Partili milletvekillerinden iktidara yakın gazetecilere derken gündemin en sıkı takipçisi Diyanet İşleri Başkanlığı, Sezen Aksu’nun adını vermeden "Kur'an-ı Kerim'de 'halife' olarak nitelenen Hz. Adem ve onun eşi Hz. Havva, bütün insanlığın müşterek değeri ve muazzez atalarıdır. Dolayısıyla maksadı, niyeti ve bağlamı ne olursa olsun, İslam'ın seçkin, önder ve örnek şahsiyetlerine dair söylenen her cümlede, yapılan her açıklama ve yaklaşımlarda son derece hassas ve dikkatli olunması gerekmektedir” açıklamasını yaptı. Bu arada bir grup, Sezen Aksu’nun evinin önünde toplanarak protesto gösterisi düzenlerken Ankara’da başka bir grup, sanatçı hakkında "dini değerlere hakaret ve tahrik veya aşağılama" suçunu işlediği iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Nihayet MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında "Yazdığı ucube bir şarkının sözleri arasında Hz. Adem ve Hz. Havva'ya cahil diyen şuursuz bir sanatçıya diyorum ki serçeysen serçeliğini bil, sakın kuzgunluğa heves etme" dedi. Şimdi gözler, kulaklar, ülkenin bu en mühim gündem maddesiyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı’nın ya da hükümet yetkililerinin söyleyeceklerine kilitlenmiş durumda.
İşin diğer bir yüzü de en az yukarıdaki paragrafta özetlemeye çalıştığım kadar anlamsız. Twitter’da çok sayıda kullanıcı Sezen Aksu’nun yıllar önce takındığı “Yetmez Ama Evet”çi politik tutumdan yola çıkarak Aksu’nun bu yaşananları hak ettiğini savunuyor. Ortada bir sansür, baskı, yasaklama, ifade özgürlüğü, sanatsal özgürlük sorunu yokmuş gibi…
Bir yandan ortaya sanatçının yazdığı diğer kimi şarkıların sözleri dökülmeye başlanırken Sezen Aksu’yu (savunulması gereken bir eylem varmış gibi) savunanların sayısı ise hayli fazla. Birçok sanatçı açıkça bu saldırıyı kınadı, Aksu’nun yanında durdu. Neyse ki… Başka vesilelerde iktidardan yana tutum aldığı gözlemlenen kimi ünlüler bile bu saçmalık karşısında Sezen Aksu’yu desteklemek zorunda hissettiler kendilerini. Sanatçıyı savunma gayretiyle şarkının sözlerinin aslında o meşhur dini hassasiyetleri tahrik etmeyecek nitelikte olduğuna dair uzun açıklamalar yapıldı, birkaç gün daha yapılacak muhtemelen. Özetle, özgürlüğü salt özgürlük olarak savunması gereken ve buna belki de en çok hakkı olan sanat dünyası, çekildiği sığ bataklıkta yine ilkelerinden çok kendisini, varlığını korumak zorunda kalmanın gündelik çabasına hapsedilmiş gibi görünüyor.
Bu satırları yazarken hatırladım; bundan birkaç yıl önce, on milyonlarca liralık sermayeyle kurulmuş bir televizyon kanalında Sezen Aksu’nun ‘Manifesto’ şarkısının video klibi “analiz edilmiş”, klipte 15 Temmuz darbe girişimine çağrı yapıldığına dair işaretler bulunmuştu. Heyhat! Şimdi de, sanatın özgürlüğüne dair temel ve artık tartışılması abes gelen ilkelerin açıkça unutulduğu bu linç ortamında, üstelik de hedef gösterilen sözler bundan on yıl sonra bakıp “Gerçekten bu muydu yani?” diyeceğimiz nitelikteyken, ellerine taş alıp birilerine fırlatmayı miras edinmiş odaklar konuyu dallandırıp budaklandırıyor. Aynı günlerde Afganistan’da Taliban rejimi müzik aletlerini yakıyor, müzik okullarını kapıyor; ülkede müzikle uğraşanlar hayatlarının tehdit altında olduğunu ve evlerinde müziğe dair olan her şeyi ortadan kaldırdıklarını açıklıyor. “Dini hassasiyetler” bahanesiyle hayatlar karartılıyor, insanlar susturuluyor, dinlerden bile önce ortaya çıkan sanat ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Bizler şiirinden, türküsünden, düşüncesinden dolayı yakılmış, idam edilmiş, Nesimi gibi derisi yüzülmüş olanların hikâyelerini dinledik yıllarca. Dinlediğimiz her hikâyede hayatlarına kast edilenlerden kahramanlar yarattık, buna mecburduk da. Bu karanlığı yaratan odakların, insanların başkalarının kahramanları olduğunu da göremedik belki. Sanatsal ifade özgürlüğünün kişilerden çok ilkelerle ilgili olduğunu da…
Böyle bakınca Sezen Aksu’nun siyasi kararlarını, tutumlarını tartışmak saçma geliyor; en az Aksu’nun yazdığı sözlerin böyle bir linç kampanyasına alet olması kadar. Sanat, içinden geçtiğimiz karanlık dönemde elimizdeki en büyük meşalelerden biri, şimdi onun söndürülmek istendiğini görmek, sanata yönelen saldırının kalplerimizin en derinine kast etmek olduğunu anlamak gerekiyor sanıyorum.
Afganistan örneği gözümüzün önünde, gerçek zamanlı olarak cereyan ediyor zira.