YAZARLAR

Sezen Aksu’ya mektup: Gülümse, hadi gülümse, bulutlar gitsin…

Baktım yazışmalarımıza, yeni yılla ilgili dileğini şöyle bitirmişsin: "Ümitsiz olmaz, en çok ümit getirsin…" Belki de karanlığın en çok ağırlaşarak üzerimize çöktüğü zamanlarda ümitlerimizden vazgeçmememiz, onları özenle besleyip güçlendirmemiz gerekiyor. Ve sağlığımızı, moralimizi, neşemizi korumamız...

Merhaba Sezen,

Seninle görüşmeyeli, yazışmayalı uzun zaman geçti. "Yengeç kardeşliğimiz adına" kusuruma bakma lütfen, epeydir hatırını soramadım.

Son günlerde adın, şarkın ve dilin gündeme gelince defalarca elim kaleme gitti ("kalem" yaşlı gazeteci alışkanlığı işte, sen bilgisayar ya da telefon tuşu anla). Nihayet açıklamanı ve Avcı şiirini okuyunca oturup senin bir dizi şarkından yapılmış bir derleme eşliğinde bu mektubu yazmaya koyuldum.

(Derlemedeki ilk şarkı "Seni gidi vurdumduymaz" 45 yıl öncesinden; yanılmıyorsam sen TRT’de o şarkıyı söylerken "Yanına mı kalır sandın" dedikçe her seferinde ekrandan çapkın bir edayla göz kırpıyordun. Ben de lisedeki pek çok arkadaşım gibi sana biraz âşık olmuştum o dönemde. Söylemedim tabii bunu sana, neme lazım…)

Avcı’yı tam da ikinci kez okuyordum ki, bir arkadaşımdan şöyle bir mesaj aldım: "Sezen’i okuyunca insan anlıyor, boşuna Sezen olmamış kadın…"

Bu cümle benim bütün yazacaklarımdan daha güçlü olabilirmiş gibi geldi bir an. Yine de vazgeçmek istemedim bu mektubu yazmaktan. 


*             *             *


Tanışmamızı hatırlıyor musun? 5 Ekim 2014, pazar günüydü. T24’de "Sezen Aksu ve şu 'nefsini terbiye edemeyen öküzler' üzerine" başlıklı bir yazım çıkmıştı.

"Zihni sürekli ereksiyon halinde bir erkek saldırganlığı" ve sana yönelik ölçüsü olmayan ataklardan bazıları beni o yazıyı yazmaya kışkırtmıştı. (Gerçi o zamanlar senin "dilinin kesilmesi" diye bir ceza falan yoktu. Mesela Takvim Gazetesi, sadece birinci sayfadan "Olmadı kart serçe" başlığını atmış, internet sitesinde de "Minik Serçe çemkirdi" demişti. Allah için daha iyi günlerimizdi…)

Ben de senin onca yıl boyunca yaptıklarından bazılarını sıralayarak saldırılara karşı çıkmıştım. Orada senin "Türkiye Şarkıları" konserlerinden, Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Rumca ezgilerle barış ve hoşgörüye verdiğin emeklerden de söz etmiştim, 12 Eylül kurbanı Erdal Eren’in anısına "Son Bakış"ından ve "Berkin’e" yazından da. Yüzlerce şiirin ve besten olduğundan, yetiştirdiğin sanatçılara kadar bir sürü şeyden işte. Ve içtenliğinden: "Acı çeker, sever, sevilir, sevinir, yaşar ve yazar. Sahnede ‘rol kesmez’.”

Yazının sonunda da sana "nefsini terbiye edemeyen öküzler" konusunda, hayvanları bu işlere karıştırmamak gerekir içerikli bir eleştirim vardı. (Bu arada artık "öküz" kelimesi geçmişin komünizm propagandası kadar tehlikeli bir kavram oldu galiba, yazarken elim mi titredi ne!)

Öğleden sonra telefonum çalmıştı. Seninle bol kahkahalı uzun konuşmamızda sık sık "öküz", "sığır", "boğa" tanımlamaları havalarda uçuşmuştu. Devamı mutlaka yüz yüze tanışmayla gelmeliydi ve geldi de…

Şimdi bu anıları ve kimisi sağcı kimisi "affetmez solcu" birçok insanın seni ne kadar büyük bir iştahla hedef aldığını düşünüyorum da… Senin kaderin bu galiba, Sezen. Kimse ortada duramıyor; ya seviyorlar seni ya da nefret ediyorlar. Belki de mesele senin karakterindedir. Bak, şimdi kulağıma yansıyan "sıradaki parça"da neler diyorsun:

"Uyumlu faniler bana uyumsuz derler.
Delirttiniz beni ey ehven-i şerler.
Uzlaşırsam namerdim ateşe verseler.
Garanti muhabbetlere yılışamadım.
… Ben çatlarım kurallara uyarsam eğer.
Ruhumu şeytanla bölüşemedim.”


*             *             *
 


Açıklaman ne kadar yerinde Sezen, Avcı şiirin ne kadar etkili. "Konu ben değilim, konu memleket" derken ne kadar haklısın. Konu gerçekten de "memleket, memlekette uçsuz bucaksız iktidarı garantilemek."

Gerçi sen yıllar önce söylemiştin:

"Bugün dua ettim
Hepimiz için.
Yüce Tanrı bizleri
Affetsin.
Ne para ne pul,
Ne iktidar ne güç,
Bu değil gerçek…"

Ama gel de anlat işte!..

Bazıları neden sadece Sezen Aksu konusunu öne çıkarıyorsunuz, diye eleştiriyor. Biz sadece tek kişiden bahsedip ona destek vermiyoruz ki; onlarca başka insan ve kurum var savunduğumuz. Ama Sezen Aksu Türkiye’de kültürün, aşkın, dostluğun, duygusallığın, kısacası hayatın neredeyse yarım yüzyıllık tarihidir.

Zülfü Livaneli doğru söylemiş: "Sezen Aksu şarkıları 47 yılda kaç hükümet, kaç darbe, kaç başbakan, kaç bakan, kaç sıkıyönetim komutanı gördü. Adlarını hiç kimse sayamaz ama o şarkıları milyonlar söyler. Soft power derler buna. En büyük güçtür."

Benim hayatımın neredeyse yarısını geçirdiğim Rusya’da, daha doğrusu Sovyetler’de, 80’lerde toplumu derinden etkileyen bir anekdot vardı:

"Ansiklopedide ünlü Sovyet lider Leonid Brejnev şöyle tanıtılmaktadır: Alla Pugaçeva döneminde yaşamış orta düzeyde bir siyasetçi."

Brejnev SSCB’yi 18 yıl yönetmişti. Şimdi 72 yaşındaki Pugaçeva, 70’li yılların ortasından bugüne kadar ülkenin en sevilen şarkıcısıdır.

Onun için, Avcı’da en sevdiğim bölüm şu oldu:

"Kim yolcu, kim hancı
Dur bakalım…"


*             *             *


Sevgili Sezen, seninle birlikte ne Moskova’ya Nâzım’a gidebildik, ne de Foça’da veya o İzmir restoranında buluşabildik. Ama daha ne ki yaşımız! Umutlarımız var…

Baktım yazışmalarımıza, sonu kötü bitmiş bir yılın ardından (hani sen de ben de köpeklerimizi kaybetmiştik; hani seninki - Toto - sizde çalışan herkesi otobüse bindiren, bodyguardlık yapan, kırmızıda durup yeşilde geçen bir "köpek dâhisi" idi), yeni yılla ilgili dileğini şöyle bitirmişsin: "Ümitsiz olmaz, en çok ümit getirsin…"

Ümitsiz yaşanmıyor gerçekten. Belki de karanlığın en çok ağırlaşarak üzerimize çöktüğü zamanlarda ümitlerimizden vazgeçmememiz, onları özenle besleyip güçlendirmemiz gerekiyor.

Ve sağlığımızı, moralimizi, neşemizi korumamız...

Onun için izninle sana bir dost tavsiyesiyle bitireyim bu mektubu, yine senin ölümsüz şarkılarından birinden borç alarak:

Gülümse Sezen, hadi gülümse, bulutlar gitsin…


Hakan Aksay Kimdir?

Leningrad Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nden mezun oldu. Moskova’da uzun süre Cumhuriyet ve NTV, kısa sürelerle de diğer gazete ve televizyon kanallarının temsilcisi olarak çalıştı. Rusya ve Türkiye-Rusya ilişkileri konusunda birçok projede yer aldı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi’nin kurucu başkanıydı. Moskova’da uzun yıllar Nâzım Hikmet’i anma etkinliklerinin organizatörlüğünü yaptı. Türkçe ve Rusça dört kitap yazdı. 2009 sonunda Türkiye’ye döndü. 11 yıl T24’te köşe yazarı ve programcı olarak çalıştı. Tele1 ve Artı TV’de programlar yaptı. 8 Kasım 2021 - 16 Mart 2022 tarihleri arasında Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmenliği yaptı.