Sezgin Tanrıkulu: Kayyımlar Diyarbakır’ın sahibi değildir
CHP'li Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’da açıklamalarda bulundu. Kırklar Dağı’nda MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin ismi verilmek istenen hatıra ormanına, "Diyarbakır sahipsiz değil” diyerek karşı çıktı.
DUVAR - CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’daki gazeteciler ile bir araya geldi. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde gerçekleşen buluşmada Tanrıkulu, gündeme dair sorularını yanıtladı.
Tanrıkulu’num açıklamasından satır başları şöyle.
KIRKLAR DAĞI’NA 'BAHÇELİ ORMANI'
Kırklar Dağı’na yapılması planlanan Devlet Bahçeli Hatıra Ormanı hakkında konuşan Tanrıkulu, Kırklar Dağı’nın Diyarbakır’ın kimlik ve kültüründe önemli bir yere sahip olduğunu, Diyarbakırlıların Kırklar Dağı üzerine yakılan türkülerle büyüdüğünü söyledi.
Tanrıkulu, Diyarbakır Valisi’nden bu yönlü bir sahiplenme görmediklerini, bu önerinin kentte ranta bulaşanlar tarafından gündeme getirildiğini ifade etti. Tanrıkulu, ormanın son dönemde rant ve yolsuzlukla gündeme gelen MHP İl Örgütü tarafından hazırlandığının hatırlatılması üzerine şunları ifade etti: “Yerel denetim mekanizmalarının ortadan kalktığı koşullarda siyasiler üzerinden bu tür rant ilişkileri ile ne yazık ki yerellerde karşılaşılıyor. Yerel yönetimler sonuç itibariyle gasp edilmiş durumda. Şimdi MHP’nin hükümetteki ağırlığını kullanarak bazı kişilerin ranta bulaştığı yönünden bilgiler var. Bu kişiler yaptıkları görülsün istemiyor. Yaptıkları görünmesin diye de Devlet Bahçeli isminin arkasına sığınıyorlar. Eminim ki Devlet Bahçeli de bu durumdan habersizdir. Böylesi bir gündemi olduğunu sanmıyorum. Diyarbakır’da bugün bir kayyım gaspı var fakat Bahçeli, adının yarın öbür gün kaldırılacağı bir durumla karşılaşmak istemez.”
Kürtlerin son 5 yılda yaşadığı zulmün son 40 yılın toplamı kadar olduğunu söyleyen Tanrıkulu, sözlerine şöyle devam etti: "Bunların yaptığı zulüm 12 Eylül darbecilerinin bile aklına gelmeyen yöntemlerdi. 5-6 yıldır bu bölgede seçilmiş kimse yok, sadece atanmış memurlar var. Bu yönetim tarzının ne olduğu biliniyor. Kürtler bu cumhuriyetin eşit yurttaşı olmak ve bulundukları her yerde yönetimde olmak istiyorlar. Ama hayır siz olamazsınız deniliyor. Selçuk Mızraklı hepimizin tanıdığı, bildiği bir isim. Siyasete girmeden önce kendisiyle ilgili tek bir dava var mıydı? Milletvekili oldu, belediye başkanı seçildi. Fakat daha seçilmeden yerine kayyım atanması talep edildi. Bunların belgesi ortaya çıktı. Bugün de Diyarbakır ve bütün bölge talan ediliyor atanmışlar eliyle. Bu rantı yapanlar bir seçim sonrası sokakta yürüyebilirler mi? İnsanlar yüzlerine bakmaz. Gideceklerini bildikleri için de talan ediyorlar. Kayyımlar Diyarbakır’ın sahibi değil, Diyarbakır da sahipsiz değil."
ERDOĞAN'IN 'EDİRNE, İMRALI'YA HESAP VERECEK' SÖZÜ
Tanrıkulu’na, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın dünkü grup toplantısında Selahattin Demirtaş’ı kast ederek sarf ettiği “Edirne, İmralı'ya hesap verecek” sözlerinin anlamı da soruldu.
Ailesi ve avukatları ile görüştürtülmeyen PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik İmralı’da şu an bir tecrit halinin söz konusu olduğunu söyleyen Tanrıkulu, “Erdoğan’ın bu söylemi aslında bir çıkmazın ifadesi. Halen böylesi polemikler üzerinden siyaset yürütmesi Kürt meselesine dair çıkmazda olduğunu göstermektedir. Neyin hesabını soruyorsun, sana ne? Kim neyin hesabını verecek sana, senin muhatapların değilse. Erdoğan’ın buradan varabileceği bir yer yok. Günlük siyaset konusunda en tecrübeli olanlar Kürt siyasetçilerdir. Kürt siyasetçiler bu tür tuzaklara, polemiklere ve oyunlara gelmez" ifadelerini kullandı.
KÜRTÇE DERSİ ORTAK TALEP
Tanrıkulu, eğitimde Kürtçe seçmeli ders konusunda ailelere seslendi. “Anadilde eğitim ve öğretim meselesi bütün yurttaşların ortaklaştığı bir talep. Sadece Kürtçe ile ilgili değil, diğer bütün anadillerle ilgili bu talep için ısrarcı olmalılar. Bu konuda ısrarcı olmadan bunu bir politikaya dönüştüremezsiniz. Bunun ikinci eğitim-öğretim döneminin başında ortak bir talebe dönüştürülmesi lazım ki bu meselede yol alabilelim” dedi.
Çözümsüzlükte ısrar edilen Kürt meselesinden devam eden çatışma koşulları ve yaşanan ölümlerin sorulduğu Tanrıkulu, Kürt sorununun sadece bugünün meselesi değil, AK Parti iktidarının daha da karmaşık hale getirdiği bir mesele olduğunu kaydetti.
'BÖLGE BAROLARI RAPOR HAZIRLADI'
Diyarbakır Barosu başkanı olduğu dönemde, hükümet çevrelerinden kendisinden ‘örgüt nasıl silah bırakır’ konusunda öneriler istendiğini paylaşan Tanrıkulu, şunları söyledi: “7-8 baro bir araya gelip, örgütün nasıl silah bırakabileceği konusunda çeşitli çevrelerle yatığımız görüşmeler neticesinde bir rapor hazırladık. O rapor çerçevesinde cesaretli davranılsaydı bugün bu koşullara gelinmeyecekti. Oslo, İmralı ve benim de içerinde yer aldığım çözüm süreçleri yaşandı belki ama AKP tarihine baktığımızda bütün ateşkes dönemlerini kendi iktidarları için kullandıklarını görüyoruz. Bu yaklaşım Kürt meselesini bugün daha karmaşık hale getirip, içinden çıkılmaz bir noktaya taşıdı, Kürt meselesi bölgesel bir sorun haline geldi. Nasıl çözülür derseniz biz sürekli olarak şunu ifade ettik: Türkiye’de Kürt meselesinde siyasi aktörlerin inisiyatif alması önemlidir. Ama sadece onlara bırakılamaz. Parlamentonun da bu konuda devrede olması lazım. Parlamentonun devreye gireceği bir mekanizma kurulamadığı gibi, AKP iktidarınca beklenen siyasi rantın sağlanamadığı bir dönem sonrası çok ağır bir süreçle karşılaştık.”
CHP'NİN KÜRT POLİTİKASI
Tanrıkulu, “CHP’nin Kürt politikasında bir değişiklik var mı?” sorusunu ise şöyle cevapladı: “Bir politika değişikliğinden öte bu ülke yurttaşlarını kendi kimlikleri ile bir arada tutabilecek bir vizyon oluşturma arayışına girdik. Bunu yapmak çok kolay olmasa da önemli ölçüde aştığımızı düşünüyorum. CHP’nin son yıllarda ortaya koyduğu vizyon ve verdiği mesajlar bunun sadece İstanbul ve İzmir’de değil, bölgede de yansıması olduğunu düşünüyorum.
Tanrıkulu'na Kürt kamuoyunda tepkilere neden olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürdistan” ifadesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi de soruldu. Kılıçdaroğlu’nun bu sözünü Elmadağ’da katıldığı toplantının dinamikleri içerisinde ele almak gerektiğini savunan Tanrıkulu, bunu bir rahatsızlık olarak anlamamak gerektiğini ifade etti.
Partisi tarafından Kürt meselesine dair hazırlandığı açıklanan raporun neden kamuoyu ile paylaşılmadığı hakkında ise Tanrıkulu şunları söyledi: “Kürt meselesinde ne yazsanız ertesi gün eskiyor. Böylesi dinamik bir mesele. CHP’nin bu konuda daha önce açıkladığı 23 maddelik bildirge, Kürt meselesine dair bir siyasi partinin bakışı açısından en büyük çerçevedir. Fakat bunun yenilenmesi lazım. Sadece bu coğrafya açısından söylemiyorum çünkü bu mesele Kürtlerin yasadığı diğer coğrafyalardan ayrı tutulamaz. Bu yüzden de bu çalışmamız sürekli yenileniyor.”
'KÜRTÇE SUÇ DELİLİ OLDU'
AK Parti iktidarının Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) üzerinden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni hedef alması üzerinde de duran Tanrıkulu, gerçek manada bu toplumun diline, kültürüne ve inancına sahip çıkan mele ve seydaların İstanbul seçimlerindeki tutumları nedeniyle bugün hedefe konulduklarını ifade etti. Tanrıkulu, “DİAYDER üyesi mele ve seydalar üzerinden İstanbul seçimlerinin intikamı alınmak isteniyor. Savcının hazırladığı iddianame bu iktidarın Kürtlere bakışının yansımasıdır. Beni en çok yaralayan da Kürtlerin anadilinin bu iddianamede suç dili olarak gösterilmesidir. Halkın dilinin suç olarak gösterildiği bu iddianame nasıl kabul edilebilir? Anadile, Kürtçeye karşı düşmanlıktır bu” diye konuştu.
'GÖSTERİ ANAYASAL HAKTIR'
Tanrıkulu, AK Parti’nin toplumsal muhalefeti sokak üzerinden tehdit etmesine de yanıt verdi. İnsanların siyasi, toplumsal, ekonomik rahatsızlıklarını yansıttığı toplantı ve gösteri hakkının anayasal bir hak olduğunun altını çizen Tanrıkulu, Erdoğan’ın bunu bir tehdide dönüştürmesinin son derece tehlikeli olduğunu söyledi. Tanrıkulu, “Amaçları insanları sindirmek ama korkunun ecele faydası yok. Yurttaşların da bu tehditlerden korkacağı yok” dedi.
BAROLARA ÇAĞRI
Basın mensuplarının yaklaşan Anayasa Mahkemesi seçimlerine dair sorularına da yanıt veren Tanrıkulu, şunları söyledi: “Dünyada kadın temsiliyetinin olmadığı tek yüksek mahkeme, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’dir. 15 erkekten oluşur. Kadın temsiliyetinin sağlanması için bu konuda Meclis’e geçmişte yasa teklifi de verdim. Bu tekliften sonra AYM’ye ‘Yıldız’ isminde yeni bir üye atandı. Ben de sevindin, ne güzel iktidar beni takip edip, kadın üye atadı, diye. Fakat sonra baktım ki bu kişi AKP Rize eski milletvekili ve erkekmiş. Şimdi ise önümüzde büyük bir fırsat var. O kadar erkek arasında kadın temsiliyeti olsun. Bu fırsat da baroların elinde, 3 üye gönderecekler. 81 ilin baro başkanına buradan sesleniyorum, seçeceğiniz 3 üye de kadın olsun. Bunu göstererek çok önemli bir tutuma imza atmış olurlar. Bunu Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcını da yapabilirler.”(DUVAR)