Şikayetler sürüyor: 'Emniyette mobbing bir iddia değil gerçeklik'

Emniyetteki baskı ve mobbing iddiaları gündemdeki yerini koruyor. Yoğun çalışma, ikinci şark, evlilikte EGM'ye takılanlar ve polis intiharları gibi konuları emekli polis Yalçın Doğan ile konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Geçtiğimiz günlerde Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde çalışan polislerin emekli  polislere, hak savunucularına ve siyasilere ulaştırdıkları şikayetleri gündeme geldi. Söz konusu mesajların içeriği emniyet teşkilatı içerisinde yıllardır gündemden düşmeyen baskı ve mobbing uygulamalarını yeniden hatırlattı. Emniyet içerisinde geçmişten bugüne yaşanan sorunları ve detaylarını emekli polis Yalçın Doğan ile konuştuk.

Emekli polis Yalçın Doğan

‘O YÜRÜYÜŞ SONRASI SORULARA CEVAP ARANSAYDI BELKİ DE MİLAT OLACAKTI’

Geçtiğimiz günlerde Bayrampaşa Çevik Kuvvet'te yaşananları gündeme getirdiniz. Konu çevik kuvvet iken 2000'li yılların başında da polislerin özellikle de çevik kuvvet polislerinin gösteri yürüyüşleri söz konusu oldu. Bu olayın o dönemde de medyada detaylı olarak yer almadığını görüyoruz. O dönemde yaşananlara ilişkin neler anlatmak istersiniz?

O tarihi çok iyi hatırlıyorum. O yürüyüş o zaman enine boyuna salt ceza vermek yerine ‘polisler neden bu hale geldi?’ sorusuna cevap aransaydı belki de teşkilatta milat olacaktı. Bir gün öncesinde iki arkadaşlarını şehit veren Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeli, bir gün sonra yağışlı bir havada sabah içtiması için toplandılar. Şube Müdürünün çok geç gelmesi, yağmur altında bekleyen polisleri daha da gergin hale getirdi. Bir de polislerden şehit oldukları zaman haber verilmesini istedikleri yakınlarının isim ve numaralarının istenmesi ise sabrın sonunu getirdi. Yaşanan durum bir çok ilde çevik kuvvetin yürüyüşlerine sebep oldu. Dönemin İçişleri Bakanı'nı ve Emniyet Genel Müdürü'nü, İstanbul Valisi'ni istifaya davet eden polisler yürüyüş yaptıkları tüm illerde İstiklal Marşı okuyarak dağıldılar.

2000 yılında meydana gelen bu yürüyüş detaylı olarak incelenmiş, araştırılmış olsaydı belki de bugün konuştuğumuz sorunların hiçbiri olmayacaktı. İlk etapta yapılan yürüyüşlere öncülük etmiş veya etmese de öncülük etmiş gibi gösterilen polislerin meslekten ihraç edilmeleri oldu. Oysa polisleri yürüyüşe kadar getiren durumun perde arkası araştırılıp o sorunlar çözülseydi teşkilatın kuruluşu olan 1845 yılından bugüne kadar birikmiş sorunlar çözülürdü.

Gaziosmanpaşa'da
iki polisin öldürülmesinin ardından
düzenlenen protesto yürüyüşü,
13 Aralık 2000

Emniyette baskı, mobbing ve daha bir çok hak ihlali yaşandığı yönündeki iddialar gündemden düşmüyor. Geçmişte böyle durumlar söz konusu oluyor muydu yoksa son süreçte mi arttı?

Emniyette baskı, mobbing ve hak ihlalleri birer iddia olmayıp somut gerçeklerdir. Tüm kurumlar içerisinde soruşturma geçiren memur sayısında teşkilat uzak ara birinci sırada. Amir keyfiyetinin sınırsız bir şekilde hakim olduğu, amir mesleği haline gelen, amirin her halükarda haklı olduğu, memurun çorap renginden ceza yediği, amirlerin ise kolladığı bir teşkilatta mobbingin olmadığından söz edilemez. Mesleğe başlamadan her türlü bedensel ve ruhsal psikolojik testlerden geçen polislerimizin ne oluyor da kısa sürede psikolojisi bozuluyor, asosyal bir insan yapısına nasıl dönüşebiliyor? Ciddi derecede sorgulanması gereken bir konu. Teşkilat içerisinde hiyerarşi olması doğal ancak iletişim tek yönlü, yukarıdan aşağıya olması yanlış bir kurumsal davranış şeklidir. 

Polis okullarında 'Hayatınız amirin iki dudağı arasında, pamuk ipliğine bağlı' söylemiyle sizlere amir baskısı hissettirmeye başlarlar. Okul bitene kadar bu söylemi her gün dinlersiniz. Amirin her yaptığı doğru, amirin her söylediği doğru ve amir ne yaparsa yapsın haklıdır sözlerini vurgulayarak, sizin tamamen amire biat etmeyi, haksız, hukuksuz emrine hatta konusu suç teşkil eden emrine dahi kayıtsız itaat etmeye alıştırmaya çalışırlar. Teşkilat içerisindeki sorunların çoğunluğu amirlerden kaynaklanmaktadır. Sorun üretenlerin bir kısmını kendisini toplum içerisinde kabul ettirememiş, gücünü kendinden, karakterinden almak yerine makamından alan, acziyetini, basiretsizliğini ve ezikliğini personele zulüm ederek bastırmaya çalışan amirler oluşturur. 

'CEMAATLERİN İÇİNE GİZLENEN FETÖ İLTİSAKLI AMİRLER OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ'

İkinciyi ise detaylı olarak açıklamak istiyorum çünkü bunlar daha tehlikelidirler. 2015 yılında meslek içerisindeyken bir şeyi fark etmiştim. Sosyal medya hesabımdan da bu şekilde bir uyarı yazısı yazmıştım: “Duble yollar kapandı, paralel yollar Menzile bağlandı.” FETÖ’ye bağlı ve iltisaklı elamanların kendilerini gizlemek adına başta Menzil cemaati olmak üzere diğer cemaatlerin mensuplarıymış gibi davranışlar sergilediler. İktidarın cemaatlere olan zafiyetinden faydalanarak kendilerini Menzil ve diğer cemaatler içerisine gizlediler. Mobbing yapanların ikinci kısmını, kendilerini diğer cemaatler içerisine gizleyen FETÖ iltisaklı amirlerin oluşturduğunu düşünüyoruz. Yoksa zulüm derecesinde baskıların, kendi yaşamına son verecek düzeye getirilmenin başka izahı olamaz. Bunların amaçları ise “Bakın FETÖ’cüler gitti, teşkilat daha kötü duruma geldi, baskı arttı, zulüm arttı” düşüncesini teşkilata hakim kılmak. Eğer iktidar FETÖ’yle gerçek anlamda mücadele etmek istiyorsa Emniyet Teşkilatı içerisinde adeta polislere kan kusturan amirleri iyice irdelemelidir.  

Söz konusu iddiaların ve şikayetlerin üzerine düşülmezse veya araştırılmazsa ne gibi bir soruna neden olabilir?

Söz konusu iddialar ve şikayetler araştırılmayıp görmezden gelinmeye devam edildiği müddetçe, polisin sağlıklı bir psikolojisi olmayacak, olaylar karşısında zamanla ‘bananecilik’ oluşacak. Sürekli baskı altında çalışma, mobbinge uğrama, dışlanmışlık ve yok sayılma hissi teşkilatın çalışma direncini kıracaktır. Ne kadar çalışırsanız çalışın karşılığını alamayacaksınız bu da sizin çalışma şevkinizi kıracaktır. İşi sadece 'gel git' haline getirecektir. Polisin çalışmadığı hiçbir alan yok. Yangın, deprem, sel, pandemi, afet, maç, konser, toplantı kısaca hayatın içerisinde her yerde her alanda varlar. Fedakarca her alanda çalışıyorsunuz ama çalıştığınızın karşılığını alamıyor ve üstüne üstlük bir de ağır mobbinge uğruyorsunuz. Sizin böylesi yok sayılma karşısında psikolojinizi sağlam tutma ve uzun süre aynı yüksek tempoda çalışmanız beklenemez. Çalışma azmi kalmayan polisin suç ve suçluyla etkin mücadelesi beklenemez. Çözüm olmazsa, en önemli hak olan yaşam hakkının bireyin kendi eliyle olmasının önüne geçilemeyecek ve kendi yaşamına en çok son veren kurum olmaktan kurtulamayacaktır. Yine aynı şekilde cinnet getirip kendisine ve çevresine zarar veren polislerimiz oluyor ve olmaya devam edecektir.

Psikolojisini bozulan polislerimiz sağlıklı düşünerek ve doğru davranış sergileyemez. Fevri davranışlar artarak devam edecektir. Mobbing ve baskı uygulayan amirlere karşı zarar verici davranışlarda artışlar görebiliriz. Şikayetler içerisinde 'Artık dayanamıyoruz', 'Başka çaremiz kalmadı' diyen bir kişinin kendisi umurunda değildir ve bir başkasına da kolaylıkla zarar verebilir. Bazı illerden yoğun mobbing ve baskı mesajları alıp vahim olayların meydana geleceğini hissediyoruz. Engellemek adına da elimizden geleni yapıyoruz ama elim olayların önüne geçemiyoruz. Gerçek anlamda ciddi önlemler alınması gerektiğini, gidişatın iyi olmadığını görüyoruz. Bir an önce tedbirler alınmalıdır, aksi takdirde hepimizin üzüleceği olaylara şahit olabiliriz. Oysa tüm bu olumsuzluklar atılacak birkaç adımla çözüme kavuşturulabilir, eğer çözüm isteniyorsa. 

'SENDİKA İHTİYAÇ DEĞİL MECBURİYET'

Biliyorsunuz polisin bir sendikası yok. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Geçmişte kurulmaya çalışıldı ancak yaşananlar malumunuz. Polis sendika istiyor mu?

Emniyet Teşkilatı çalışanları tüm yazdığımız sorunlarına çözüm üretmek adına 12 Kasım 2012 tarihinde Emniyet-Sen isimli sendikayı kurdular. Kuruluşundan kısa bir süre sonra şahsen katılım yaptığım sendika Anayasa Mahkemesi tarafından 2014 yılında kapatıldı. Sendika kurucuları başta olmak üzere sendikaya katılım sağlayan, hatta sosyal medyadan destek verenler dahil çeşitli cezalarla cezalandırıldılar. Sendikanın bir ihtiyaç değil mecburiyet olduğu ortadadır. Memurların 2024-2025 yıllarını kapsayan Toplu Sözleşme Görüşmelerinde Memur-Sen sosyal ve mali hakları kapsayan 341 maddede anlaşma sağlandığı açıklandı. Bakın yukarıda anlattığımız şekilde mobbing, baskı ve sınırsız çalışma şartları olan Polis Teşkilatı'nı ilgilendiren bir madde bile yok. Yazın serin kışın sıcak bir şekilde bürolarında çalışan memur arkadaşlarımızın sonuna kadar haklarıdır ve haklarını aldılar. Polis arkadaşlarımız bir maddede bile temsil edilmediler. Diyelim Memur-Sen aidat aldığı kurumların haklarını savundu ve haklarını aldı, sendikası yoksa, teşkilatın bağlı olduğu bakanlıkta mı yok böylesi yetim muamelesi yapılıyor? Ayrıca bir parantez daha açmak istiyorum, sendikası olmayan askerlerimiz infaz ve koruma memurlarımız ve gümrük muhafaza memurlarımız da aynı durumda. 

Polis intiharları konusunda ne düşünüyorsunuz?

Konuya Kamu Denetçileri Kurumunca 2015 yılında hazırlanan raporla başlamak istiyorum:

- Polislerin yüzde 75’i mesleklerinin psikolojik yapılarını tahrip ettiğini ifade etmişlerdir.
- Polislerin yüzde 74’ünün ise mesleklerinin aile yaşamlarını olumsuz etkilediklerini belirtmişler.
- Polislerin yüzde 40’ının ise toplum içinde mesleklerinin saygınlığının kalmadığına inanmaktadır.
- 2009-2013 yılları arasında 2323 polis ruh hastalıkları tedavisi görmüştür. 360 polis ruh hastalığı sebebiyle sınıf değiştirmiştir.
-Türkiye de yaşam süresi 73,8 iken polislerde bu süre 55,6 olarak tespit edilmiştir.

Teşkilatın kanayan yaralarından, sorunların en olumsuz sonucudur. Özellikle son üç dört yılda artış kaydeden, en temel hak olan yaşam hakkının bireyin kendi tarafından sonlandıracak duruma gelmesi gerçekten bizleri derinden üzen çözülmesi gereken en önemli sorun. Yapılan resmi açıklamalarda genellikle ailevi ekonomi, duygusal nedenler ve kripto paralar açıklanmış olsa da asıl sebeplerin yukarıda da ayrıntılı olarak izah etmeye çalıştığımız; başta mobbing, baskı, sınırsız çalışma süreleri, amir keyfiyeti, amirlerin “Ben yaptım oldu” mantığı, “Beğenmiyorsan git, bu işi yapacak dışarıda binlerce kişi var” mantığının getirdiği sonuçlardır. Çok da anlatmak, dillendirmek de doğru gelmiyor. Umut ederiz ki bir gün vicdan sahibi bir yönetici çıkacak ve "neler oluyor, niye oluyor, bir el atalım" diyecek ve teşkilat da hak ettiği insani şartlarda çalışacak.

'30 YILDIR 'ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR' DİYORLAR'

Son olarak sizlere ulaşan şikayetleri de göz önüne alırsak yetkililere ve kamuoyuna çağrınız nedir?

“Çalışanı ayrı dertli, emeklisi ayrı dertli… Bir dokun bin ah işit” sözü tam olarak polisler için söylenmiştir. Yukarıda kendi yaşadıklarımızı ve halen çalışan arkadaşlarımızın artarak devam eden sorunlarını anlatmaya çalıştık. Sayfalar dolusu sorunların çözümü oysa çok zor değil ve mali bir külfeti de yok. Polis arkadaşlarımız çok şey istemiyorlar. 21. yüzyılda ülkemizin de taraf olduğu ve Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi şartlarına göre insanca çalışmak ve insanca dinlenmek istiyorlar. 12/36 çalışma sisteminde kendilerine ve ailelerine, sevdiklerine zaman ayırmak istiyorlar. Yaşamlarını uyku ve iş arasında geçirmek istemiyorlar. Tüm kurumların aldığı fazla çalışma ücretini hak ettikleri kadar almak istiyorlar. 16-17 saat çalıştıktan sonra yeterince dinlenmek istiyorlar. İhtiyaç olmadığı halde mesleklerinin sonunda ikinci şarka gitmek istemiyorlar. Resmi ve dini tatillerde çalıştıklarının karşılığı ücreti almak ya da iznini kullanmak istiyorlar. Siyasal ve bürokratik baskıya maruz kalmadan özgürce kanunlar neyi emrediyorsa o doğrultuda çalışmak istiyorlar. Avrupa'da bulunan 35 polis sendikası gibi kendi sendikalarının da olmasını istiyorlar. Sendikaya karşı gelenler hep 80’leri örnek veriyor. Biz de sormak istiyoruz; bu ülkede FETÖ darbe yaptı diye diğer cemaatler yasaklandı mı? O yüzden Sendika polisin hakkıdır ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Teşkilatın sorunlarının tek çözüm yeri İçişleri Bakanlığı'dır. 30 yıldır gelen tüm bakanlar teşkilatın sorunları için 'çalışmalar devam ediyor' ifadesini kullanıyorlardı. 30 yıldır bitmeyen çalışmalara Sayın Soylu 'Polislik para mesleği, maaş mesleği değildir' diyerek son noktayı koydu. Sayın Ali Yerlikaya’nın teşkilatın birikmiş, kronik hale gelmiş sorunlarına eğileceğine ve çözüm sağlayacağına inanmak istiyoruz.