Şımarık: Absürd mizah mı, parodi mi?

Onur Ünlü imzalı “Şımarık”, hızlandırılmış bir yerli dizi gibi ilerleyen temposu ve klişeleşmiş diyaloglarıyla, sinema filmi olarak izleyiciyi etkileme noktasında hayal kırıklığı yaratıyor.

Google Haberlere Abone ol

*Yazı, spoiler içeriyor.

Onur Ünlü’nün yönetmenliğini üstlendiği, başrollerinde Kerem Bürsin ve Melis Sezen’in yer aldığı “Şımarık” filmi, dün sinemalarda izleyiciyle buluştu. Film, zengin ve sorumsuz bir genç olan Mete’nin (Kerem Bürsin), babasının sıra dışı bir cezası sonucu kendini 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nda bulmasını konu alıyor.

“Şımarık”, bir trafik polisinin başrolümüz Mete’nin oldukça lüks arabasını çevirmesiyle başlıyor. Mete, kendisinden ehliyet ve ruhsat bekleyen polis memuruna ilk olarak rüşvet teklif ediyor, memurun rüşveti kabul etmeyerek arabasından inmesi için ısrar etmesi üzerine ise arabasını memuru öldürme pahasına sürüyor.

Kerem Bürsin (Mete), Ahmet Mümtaz Taylan (Teoman)

Sonrası televizyon dizilerinden alışık olduğumuz şekilde klişelerle ilerliyor. Yazılım firması sahibi olan Teoman (Ahmet Mümtaz Taylan), oğlu Mete’yi ‘yine’ kurtarıyor, sorumsuz davranışları ile taşkınlıklarından bıktığını ve artık ‘akıllanması’ gerektiğini dile getiriyor. Ancak bunun akıl vermeyle çözülemeyeceğini fark eden Teoman, yönetmen arkadaşı Ayla (Ecem Özkaya) ile psikolog Sami’ye (Erkan Kolçak Köstendil) gidiyor.

Erkan Kolçak Köstendil (Sami)

İlginç çözüm önerileriyle tanınan Sami, ‘zengin bebe sendromu’ adını verdiği bu hastalığı çözmek için de farklı yöntemler sunuyor. Sami’nin çözümünün devreye girmesiyle, zaman yolculuğu yaparak filmin asıl konusuna giriş yapıyoruz.

GEÇMİŞE DÖNÜŞ

16. yüzyıldayız, ülkenin padişahı Kanuni Sultan Süleyman… Mete, bir ahırda atı eyerlemesi için zorla uyandırılıyor. Uyuşturucu madde etkisinde olduğunu sanan kahramanımız önce telefonunu arıyor, daha sonra kendisine şaka yapıldığını düşünüyor. Ancak atı eyerlemediği için kadının emriyle kırbaç yemesinin ardından “Geleceğe Dönüş” filmini hatırlatarak kendisinin de bir geçitten geçerek ‘geçmişe geldiğini’ düşünmeye başlıyor.

Bu dünyada bir seyis olarak mücadele vermeye başlayan Mete, ‘yanlışlıkla’ filme dahil olan set çalışanı Asena’nın (Melis Sezen) hayatına girmesiyle bambaşka bir yolculuğa çıkıyor.

Bu sırada Alper, Dilber Hatun, Asena, Kadı, Kadı’nın oğlu Selim gibi karakterler Mete’nin dönüşüm yolculuğuna ortak oluyor.

Melisa Döngel (Dilber Hatun) 

KOMEDİ Mİ PARODİ Mİ?

“Şımarık”, ilk bakışta zamanda yolculuk, mizahi dokunuşlarla zenginleştirilebilecek bir hikaye gibi görünüyor. Ancak senaryonun zayıflığı, karakterler ve diyalogların yüzeysel yazılması, bu potansiyeli heba ediyor. Ne aile ilişkileri ne aşk ne de kişisel dönüşüm –ki pek bir dönüşüm göremiyoruz-, seyirciye etkili bir şekilde aktarılamıyor.

Filmin ana kahramanı Mete, günümüz gençliğinin abartılı bir temsili gibi. Sorumsuzluğu ve şımarık davranışları nedeniyle farklı bir biçimde cezalandırılıyor ancak bu sıra dışı cezanın hem komedi hem de dramatik bir ağırlık yaratması beklenirken, ortaya adeta bir parodi çıkıyor.

Melis Sezen (Asena), Kerem Bürsin (Mete) 

“Şımarık”ın kullandığı ‘film içinde film’ konsepti ise, ilginç bir tercih olarak öne çıkıyor. Teoman ve Ayla, Sami’nin önerisiyle Mete’nin kişisel dönüşümünü sağlamak için geçmişe dönmeyi bir deney haline getiriyor. Bu durum izleyiciyi bir yandan Mete’nin dönüşüm sürecine dahil ederken, diğer yandan da olayları yapımcıların ve set çalışanlarının bakış açısından görmemizi sağlıyor. Yine de, bu perspektifin açığa çıkardığı komedi ve dramatik unsurlar, çekilen ‘senaryonun’ gerisinde kalıyor.

Senaryo, ne ‘film içinde film’ fikrinin potansiyelini ne de karakterlerin dönüşümünü yeterince kullanabiliyor. Aileye dair duygu yoğunluğu bir yana, Mete ile Asena (Melis Sezen) arasındaki aşk hikayesi bile yüzeysel ve inandırıcılıktan uzak kalıyor. İzleyicinin duygusal olarak bağ kuracağı bir an bulması neredeyse imkansız.

OYUNCULUKLAR HAKKINDA

Kerem Bürsin’in oyunculuğu, karakterin derinliği olmadığından sınırlı bir alana hapsolmuş görünüyor. Mete’nin değişim sürecindeki bir karakter olarak izleyiciyle duygusal bir bağ kurdurması beklenirken, performansı yüzeyde kalıyor. Özellikle dramatik anlarda inandırıcılık sorunu yaşayan Bürsin, karakterin dönüşümünü yansıtmakta zorlanıyor.

Melis Sezen de benzer bir şekilde filme anlam katmakta zorlanıyor. Ancak yan karakterler arasında Evliya Aykan, esprili ve enerjik yaklaşımıyla öne çıkıyor. Erkan Kolçak Köstendil de ara ara izleyiciyi güldürerek hikayeye renk katmayı başarıyor.

Bir noktada Melisa Döngel’in canlandırdığı karaktere “Dilber Hatun” isminin seçilmesi yönetmen Onur Ünlü’nün eski partneri Hazar Ergüçlü ile bir bağ mı taşıyor sorusunu akıllara getiriyor. Bu detay da, filmin ilginç ve esprili yönlerinden biri olarak öne çıkıyor.

SIĞ BİR ANLATIM

Bana kalırsa, Onur Ünlü gibi yaratıcı bir yönetmenin elinden çıkan filmin, mizah ve duygusal derinlik açısından çok daha fazlasını vadetmesi gerekiyordu.

Ünlü, Türkiye’de sinemaya kazandırdığı yenilikçi bakış açısı ve özgün hikayeleriyle tanınan bir yönetmen. Ünlü bugüne kadar, “Sen Aydınlatırsın Geceyi” gibi metafizik sorgulamalarla dolu bir filmden “İtirazım Var”ın polisiye mizahına, “Güneşin Oğlu”nun absürd komedisinden “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok”un şiirsel anlatımına kadar, her biri farklı tonlarda ve türlerde olan yapımlarla adından söz ettirdi. Bu filmler, Ünlü’nün hem yaratıcı zekasını hem de hikaye anlatma gücünü ortaya koyuyordu. Ancak maalesef “Şımarık”, yönetmenin önceki işlerinden çok uzakta, sığ bir anlatımla karşımıza çıkıyor.

Yönetmen Onur Ünlü 

“Şımarık”, hızlandırılmış bir yerli dizi gibi ilerleyen temposu ve klişeleşmiş diyaloglarıyla, sinema filmi olarak izleyiciyi etkileme noktasında hayal kırıklığı yaratıyor. Zengin bir babanın sorumsuz oğlunu 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'na göndererek "adam etme" çabası, ne yazık ki seyirciye ne aile ilişkilerini ne de aşkı hissettirebiliyor.