YAZARLAR

Şimdi biraz da çimento mu soluyalım?

Yatağan'ın Deştin Mahallesi ile Muğla merkeze bağlı Bayır Mahallesi'ni ama aslında bütün ili ve bölgeye yönelik yüksek talep nedeniyle bütün ülkeyi ilgilendiren yeni bir 'projemiz' var. Başlangıcı 1993'e kadar gidiyor. Yani Yatağan başta olmak üzere ildeki termik santralların çevreye ve insana olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığı yıllara. “Acaba bundan sonra daha başka nasıl bir kötülük üretilebilir?” diye düşünülüp plan yapılan bir 'merkez' mi var ki bilmediğimiz?

Bir kabusu tekrar tekrar yaşamaya devam etmek gibi geliyor insana bazı haberler. Yatağan Termik Santralı yüzünden yıllarca yaşanan sıkıntılara, çekilen acılara, verilen kayıplara rağmen gelmeye devam edenler mesela...

Yatağan Termik Santrali'nin 35 yılda binlerce insanın erken ölümüne neden olan bir kirlilik yarattığı biliniyor. Yıllarca 'filtresiz' çalıştırılan santralın yarattığı zarar, bugün de devam ediyor. Bölge bu yüzden Türkiye'de kanser vakalarının en çok görüldüğü yerler arasında. 

***

Yatağan'ın Deştin Mahallesi ile Muğla merkeze bağlı Bayır Mahallesi'ni ama aslında bütün ili ve bölgeye yönelik yüksek talep nedeniyle bütün ülkeyi ilgilendiren yeni bir 'projemiz' var. Başlangıcı 1993'e kadar gidiyor. Yani Yatağan başta olmak üzere ildeki termik santralların çevreye ve insana olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığı yıllara.

“Acaba bundan sonra daha başka nasıl bir kötülük üretilebilir?” diye düşünülüp plan yapılan bir 'merkez' mi var ki bilmediğimiz?

Muhabirimiz Cihan Başakçıoğlu'na şöyle anlatıyor, çimento fabrikasına karşı kurulan direniş çadırına ev sahipliği yapan Bayırlı Bekir Kaymak: “Zaten buradaki halk, sağlık açısından termik santralın etkisi altında. Burada eski tütüncülük bitti ve şu an zeytincilik yeni gelişiyor denilebilir. Tarımda halkın geçim kaynağı zeytincilik. Rüzgarlarla birlikte yayılan tozlar zeytin üretimini ve verimini engelleyecek. Ayrıca söz konusu alan da tamamen ormanlık bölgedir. Projeden vazgeçilene kadar mücadeleyi sürdüreceğiz.” 

***

Salgın döneminde yaşanan 'büyük şehirlerden kaçış'ın en gözde adreslerinden biri oldu Muğla. Sadece Bodrum, Fethiye, Marmaris gibi zaten turizmin önde gelen merkezleri değil, il genelinde denize kıyısı olan olmayan her yerleşime yönelik önemli bir talep artışı oldu. Yeni açıklanan bir araştırmaya göre Muğla, İstanbul'u da geçerek Türkiye'nin kira bedeli en yüksek ili haline geldi. 

Türkiye'nin en yüksek kira ödenen ili haline gelen, “memurlar kira ödeyemediği için gitmek istemiyor, kamu hizmetleri verilemez hale geliyor” denilen yerde, çimento fabrikası kurmak parlak bir fikir gibi mi görünüyor acaba? İştah açıcı mı? Yıllardır kömürle zehirlenen insan ve doğa biraz da çimento mu koklayıversin?

***

Deştin Çevre Kültür ve Dayanışma Platformu'ndan Haluk Özsoy'un anlattığına bakılırsa öyle: “Projenin yapılacağı alanın etrafında sekiz tane köy var. Bu köyler her halükârda talan olacak. Hatta büyük ihtimalle boşaltılacak. Bölgede arıcılık faaliyetleri mevcut. Arı taşı dediğimiz taşlar var ve insanlar kovanlarını bu taşların yakınına koyuyorlar. Arıcılığı da bitirecekler. Toz nedeniyle bölgedeki zeytincilik faaliyetleri de zarar görecek. Bu projenin tarımı ve hayvancılığı tamamen bitireceğini söyleyebilirim.”

Termik santraldan kurtulamadan, şimdi köyleri boşaltılacak, arıları, zeytinleri yok edilerek cezalandırılacak kadar ne suç işledi acaba Bayırlılar ve Yatağanlılar?