YAZARLAR

Şimşek programı ekonomiyi tahrip ediyor

Önümüzde dönemde Şimşek programının önündeki güzergahın daha da daraldığını göreceğiz. 2024’ün ikinci yarısında ekonomi daha da yavaşlayacak. Hatta TCMB’nin öngörülerine güveneceksek, önümüzdeki aylarda ekonomik kriz bizi bekliyor.

Geçtiğimiz haftanın ekonomi gündemi Mehmet Şimşek’in koltuğu sağlam mı değil mi tartışmasıyla geçmişti. Ekonomi yönetimi çeşitli sermaye gruplarının temsilcileriyle görüşmeler yaptı, hatta bunlardan bazılarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da kabul etti.

Her ne kadar yerleşmiş büyük sermaye grupları dışındaki sermaye gruplarının Şimşek programına itirazları henüz kamuoyu önünde ve yüksek sesle dile getirilmese de, ekonomi yönetimini ilgilendiren firma iflasları ve işsizlik gibi kritik göstergelerdeki bozulma bu sesleri daha fazla duyulur hale getirecek. Dolayısıyla ‘koltuk’ tartışması ileride yeniden açılmak üzere şimdilik kapanmış durumda.

Bu haftanın ekonomi gündemine ise açıklanan önemli veriler damgasını vurdu. Bu yazıda büyüme ve enflasyon verileri üzerinden Şimşek programının nasıl ekonomideki üretken kapasiteyi tahrip ettiğini yazdım.

EKONOMİ YAVAŞLIYOR

Ekonomik büyüme verisine baktığımızda ikinci çeyrekte ekonominin yıllık olarak yüzde 2.5 büyüdüğünü görüyoruz. Bu Türkiye ekonomisinin tarihsel ortalamalarının epey gerisindedir. Veriye yıllık olarak değil de bir önceki çeyreğe göre baktığımızda bu sefer ekonominin yavaşladığını değil durduğunu görüyoruz, büyüme yüzde 0.1 düzeyinde.

Büyümenin bileşenlerine bakıldığında hanehalkı tüketiminin sert bir şekilde daraldığı görülüyor. Bu yaşadığımız yoksullaşmanın veriye yansıması olarak görülebilir. İkinci çeyrekte kamu harcamalarının ve sabit sermaye oluşumunun da neredeyse durduğu görülebilir. Dış ticaret verisinin üzerinde biraz daha duralım.

Mehmet Şimşek, son verilerle ilgili yaptığı açıklamada ‘büyümede dengelenme’ sürecinin başladığını ilan etti. Kast ettiği büyümenin sadece iç talebe ya da dış talebe dayanmaması ve iki talep türünün büyüme katkısının dengeli olmasıdır. Bu elbette tercih edilen bir durum olabilir, zira bu tip bir dengeli büyüme güzergahında cari açığın ve sermaye girişlerine bağımlılığın azalacağı beklenebilir. Ancak istenilen yoksullukta eşitlenme değildir. Şimşek yüzde 2.5’lik büyümenin 1.2’sinin iç talepten, 1.3’ünün de dış talepten geldiğine sevinmemizi bekliyorsa yanılıyor. Zira bu yoksullaştıran ve yoksullukta eşitleyen bir büyümedir.

Son olarak net ihracatın büyüme yaptığı pozitif katkıya gelelim. İki husus önemli. İlki, bu sonucun ihracatın artması nedeniyle değil ithalatın gerilemesi nedeniyle yaşanmasıdır. Daha kötüsü, ithalattaki gerileme tüketim malı ithalatından kaynaklanmıyor, ithalat faturasını düşüren ara malı ithalatının gerilemesi.

İkinci hususa gelelim. Türkiye’deki mevcut üretim yapısının bir sonucu olarak üretim, ara malı ithalatına bağımlı olduğundan, ithalatın düşmesi, özellikle de ara malı ithalatının geriliyor olması üretken yapının tahrip edilmesi sonucunu doğurur ve ekonomik kriz işaretidir.

SANAYİ DARALIYOR

Üretken yapının tahrip olmasıyla ilgili bir başka veri de sanayiden geldi. İkinci çeyrek verilerine göre sanayi sektörü daralıyor. Şimşek programının bir istikrar programı olduğunu biliyoruz. Ekonominin geleceğine dair herhangi bir projeksiyonu yok. Bu tip istikrar programlarının tipik özelliği ekonomideki üretken kapasiteyi tahrip etmeleri. Sanayideki daralma yanında yatırımların seyri de bize bu gelişmeyi açıkça gösteriyor.

Makine ve teçhizat yatırımları 2018’deki faiz artışları sorasında gelen ekonomik krizde daralmaya başlamış, ancak sonra Covid-19 salgını döneminde ve özellikle 2021’deki faiz indirimlerinin yaptığı etkiyle güçlü bir büyüme temposu yakalamıştı. Ancak son açıklanan veri makine ve teçhizat yatırımlarının yıllık olarak yüzde 5.6 daraldığını gösteriyor.

Bu ekonominin üretken kapasitesinin önümüzdeki dönemde de küçüleceği anlamına gelir. Azalan yatırımlar belki kısa dönemde enflasyonun düşmesine yardımcı olabilir ancak üretim kapasitesinin erozyonu uzun vadede enflasyonisttir. Dolayısıyla Şimşek programı geleceği feda etme pahasına günü kurtarma peşinde.

ENFLASYONDA BAZ ETKİSİ DOPİNGİ

Enflasyon geçtiğimiz ay yüzde 51.97’ye geriledi. Bu büyük ölçüde Şimşek yönetiminin zıplattığı enflasyonun geri gelmesi sonucu gerçekleşti. Şunu kast ediyorum: Geçtiğimiz yıl yaz aylarında TL’nin yüksek oranlı değersizleşmesi ve ek vergiler nedeniyle aylık olarak çok yüksek fiyat artışları yaşanmıştı. Aradan 12 ay geçince bu aylık değeri yüksek olan ayların seriden çıkması sonucunda enflasyon düşüyor.

Baz etkisi yanında ekonomik yavaşlamanın da enflasyonun gerilemesinde etkisi var. Ancak enflasyonu ekonomiyi durdurarak düşürme ve bunun maliyetini de çalışanların üzerine yıkma yolu, Şimşek programının yoksullaştırıcı ve ekonominin üretken yapısını tahrip eden yönlerini gösteriyor.

DARALAN GÜZERGAH

Önümüzde dönemde Şimşek programının önündeki güzergahın daha da daraldığını göreceğiz. 2024’ün ikinci yarısında ekonomi daha da yavaşlayacak. Hatta TCMB’nin öngörülerine güveneceksek, önümüzdeki aylarda ekonomik kriz bizi bekliyor. Bu üretken kapasitenin daha fazla tahrip olmasını ve işsizlikteki artışları beraberinde getirecek. Bu hafta açıklanacak olan yeni Orta Vadeli Program’da bu güzergahın ipuçları olacak. Önümüzdeki hafta bunları ele alacağım.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene, 2016) kitabının ortak yazarı; Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV, 2007) kitaplarının yazarıdır. Akçay, güncel olarak, yeni otoriterliğin ekonomi politiği, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma konularıyla ilgilenmektedir.