Aynı denizde yıkanmaya devam

Jaume Collet-Serra, bu hafta vizyona giren 'Karanlık Sular'da yalnızca aksiyonla korku unsurlarını birleştirmekte kalmıyor. Aynı zamanda önceki filmlerin ‘iyi taraflarını’ kullanmayı da başarıyor.

Google Haberlere Abone ol

Şenay Aydemir  [email protected]

DUVAR - İnsanoğlunun doğa ile kurduğu ilişki bir garip. Pozitivizmin doğanın kontrol edilebilir, denetlenebilir olduğuna dair tezi, edebiyat ve sonrasında sinemada ‘ya öyle değilse’ kuşkusuyla birlikte doğadan gelen korku temalı eserlerin ortaya çıkmasına da neden oldu. Sonuçta doğa üzerinde bu kadar oynarsanız, onun da kendince bir intikam şekli olacaktır elbet. Tabii özellikle sinema, bu alanı istismar etmekte, doğada kendi halinde takılan canlılardan birer canavar yaratma konusunda üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor.

Steven Spielberg’in 1975 tarihli ‘Jaws’ıyla birlikte köpekbalıklarının bir korku nesnesine dönüştürülmesi, bu yaratıkların bambaşka hikayelere dahil edilerek sinemaya konu olmasına vesile oldu ve bu süreç devam ediyor. Böyle bir hikayeyi ele alırken en önemli mesele hiç kuşku yok ki, “Daha önce anlatılmamış neyi anlatabilirsiniz” sorusuna verilecek yanıt.

Bu hafta gösterime giren “Karanlık Sular”ın yönetmeni Jaume Collet-Serra, son dönemde sıkça gördüğümüz ‘melez’ hikaye yaratmayı kendisine uygun bulmuş. Bir noktaya kadar da işin üstesinden gelmeyi başarmış.

TÜM MAHARETLERİNİ SERGİLİYOR

“Evdeki Düşman” (Orphan, 2009), “Non- Stop, 2014” ve “Gece Takibi” (Run All Night, 2015) filmleriyle aksiyon ve korku unsurlarını kullanmaktaki maharetine şahit olduğumuz Jaume Collet-Serra, “Karanlık Sular”da yalnızca bu iki unsuru birleştirmekte kalmıyor. Aynı zamanda önceki filmlerin ‘iyi taraflarını’ kullanmayı da başarıyor. Kahramanımız 20’li yaşlarının ortalarında olduğunu anladığımız Nancy, annesinin ona hamile olduğu dönemde gittiği ‘gizli’ bir koyda tek başına sörf yapmaya niyetlenir. Babası ve kız kardeşini Amerika’da bırakan Nancy, bir yandan kendini bulmak bir yandan da annenin kaybının ardından açılan yaralarını onarmak niyetindedir belli ki. Fakat herkes sahili terk ettikten sonra sörfle son bir tur hevesi pahalıya patlar ve dev bir köpek balığının saldırısına uğrar. Bir mercan kayalığına sığınarak yardım bekleyen Nancy, sahilde kimse kalmadığı için bütün geceye tek başına geçirmek zorunda kalır. Üstelik gel-git süresi daralmaktadır ve bir süre sonra üzerinde bulunduğu kaya sular altında kalacaktır.

SULUSEPKEN AİLE GÜZELLEMESİ

Jaume Collet-Serra, filmin çok uzun olmayan süresini böylesine tanıdık bir konu ile doldurmak için iki önemli dayanak bulmuş kendisine. Birincisi Blake Lively'nin çekiciliği ve oyunculuğu, ikincisi de dar alanda atmosfer kurmadaki becerisi. Hakkını yemeyelim, büyük bir kısmı bir kayanın üzerinde geçen filme seyirciyi tedirgin edecek ve filmin içinde tutacak kadar gerilim unsuru yerleştirmeye başarmak ustalık. Nancy’nin korkudan, mücadeleye doğru evrilen ruh halinin karşısındaki düşmanın asla pes etmediğini fark etmesiyle ortaya çıkışını göstermek de incelik. Ancak, finalde mevzu dönüp dolaşıp sulusepken bir aile güzellemesine ve gözyaşları içerisinde ‘sizi seviyorum’ nağralarına bağlanmaktan kurtulamıyor. Buna bir de hiç de ikna olmadığımız final eklenince film bazı fırsatları da kaçırmış oluyor elinden.

Yine de birkaç nedenden ötürü film izlenmeyi hakkediyor. İlki Jaume Collet-Serra’nın filmografisini takip etmekte yarar var. İkincisi Blake Lively’nin varlığı ve tabii ki mütevazı süresini ustaca doldurmaya başaran gerilimi.

ORİJİNAL ADI: The Shallows

YÖNETMEN: Jaume Collet-Serra

OYUNCULAR: Blake Lively, Angelo Lozano Corzo, Jose Manuel Trujillo

YAPIM: 2016, ABD

SÜRE: 87 dk.

VİZYON TARİHİ: 5 Ağustos 2016