Peruklarını yakın, küllerini savurun: Feri Cansel
Lisede erkeklerle boks maçı yapardı. Yılmaz Güney'le hayatının aşkını bulduğunu sandı. Yaptığı işten asla utanmadı.
DUVAR - Feriha Cansel'in 39 yaşında, birlikte yaşadığı adamın kurşunuyla son bulacak hayat hikayesi 7 Temmuz 1944'te Lefkoşa'da başladı.
O dönem Lefkoşa'da karma eğitim veren tek okul olan Atatürk Ortaokulu'nda okudu. Okul arkadaşı Rahmi Özsan şunları anlatıyor:
"Feri Cansel erkeklerle boks maçı yapmasını severdi! Bize, kızların bizden farkı olmadığını, aynı duyguları paylaştığını ısrarla söyleyen, cesur bir kız arkadaşımızdı."
Annesinin namazında niyazında bir kadın olduğu söylenir. Babası ise Londra'da kafe işletiyordu.
ÇOCUK GELİN
İlk gençliğini, üzerinde savaş bulutlarının dolaşmaya başladığı Kıbrıs'ta yaşadı. Erken yaşta kendisinden 15 yaş büyük bir erkekle evlendirildi. 19 yaşında bir kızı oldu. Adını 'Zümrüt' koydu.
Aynı zamanda İngiltere vatandaşıydı. Londra'da Hairdressing School 'u bitirdi. Bir süre kuaförlük yaptı. Sonra herkesin Avrupa'ya gitmek için her yolu denediği bir dönemde turist vizesiyle, Türkiye'ye geldi. Çalışma ve oturma izni olmadığı için en fazla 6 ay kalabilecekti Türkiye'de.
İstanbul'da dansözlük yapan Kıbrıslı bir arkadaşını buldu. Birlikte Pangaltı'da bir ev tuttular.
PARISIEN'DE KAÇAK GÜNLER
1964 yılında Taksim'deki Parisien Kulüp'te 'servis hostesi' olarak iş buldu. Bir süre sonra da aynı kulüpte striptiz yapmaya başladı. Kısa sürede Yeşilçam'ın dikkatini çekti. 1964 yılında Nedim Otyam'ın çektiği Kan ve Gurur filminde Ahmet Mekin'le birlikte kameraların karşısındaydı.
Sonra arka arkaya film teklifleri geldi. Sadri Alışık'la Filiz Akın'ın oynadığı 'Bekar Odası' gibi filmlerde küçük roller aldı. Ekrem Bora ve Selda Alkor'un oynadığı Evlat Uğruna'da ise daha dişe dokunur bir rolü vardı. 1969 yılına kadar 12 filmde rol aldı.
'YILMAZ GÜNEY GÜÇLÜ, BİLGİLİ HAŞİN'
60'lı yılların sonunda Yılmaz Güney'le tanışması belki de o güne kadar yaşadığı en önemli olaydı:
"Yılmaz Türkiye'de tanıdığım en iyi insan. Düşündüğünü aklından geçeni dobra dobra söyleyen bir erkek. Yakışıklı güçlü, bilgili haşin, Kaya gibi. 13 yaşımda kendimden 15 yaş büyük bir erkekle evlendiğim için hayatım boyunca Yılmaz gibi her arzu ettiğini alan daha doğrusu koparan bir erkekle tanışmayı arzu ettim. Allah'a şükür hayallerim gerçek oldu, aradığım erkeği buldum. Yılmaz'a bağlıyım, onu seviyorum. İnşallah sonunda hüsrana uğramam bu mutlu beraberliği mutlu bir sonla noktalarım."
Bir süre birlikte yaşadılar. Hatta Yılmaz Güney'in onu, "Nişanlım" diye çevresindekilere tanıştırdığı da rivayetler arasında.
'ADAMIN NERESİ ÇİRKİN'
Gözü Yılmaz Güney'den başka kimseyi görmez olmuştu. Başı beladan kurtulmayan Yılmaz Güney gözaltına alındığında o da soluğu emniyette alıyordu. Arkadaşlarını sürekli onu anlatıyordu:
"Adama ‘Çirkin Kral’ diyorlar. Ama neresi çirkin? İçi de dışı da sinemanın en güzeli. Hele o gizemli bir tebessümle kıvrılan dudakları ve insanın içine işleyen o derin bakışları başka kimde var Allah aşkına!”
1969’da Yılmaz Güney’in ‘Bir Çirkin Adam’ filminde oynadı. Bu film 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘en iyi film’ dahil 3 ödül kazandı.
Yılmaz Güney'le hayatının erkeğini bulduğunu düşünüyordu...
VATANDAŞLIK HAYALLERİ DE YIKILDI
Ama bu ilişki uzun sürmedi. O Çirkin Kral'la evlilik hayalleri kurarken Yılmaz Güney, Umut'la başlayıp, Yol'la tüm dünyaya ulaşacak yeni bir sinemanın kapasını aralamaya çalışıyordu.
Kısa süre sonra ayrıldılar. Bu ayrılık Feriha'nın yalnız evlilik hayallerini değil, Türk vatandaşlığını elde etme hayallerini de yıkmıştı.
Hâlâ oturma izni alamadığı için 6 ayda bir yurtdışına çıkması gerekiyordu. Şöyle bir haber çıkmıştı mesela o dönem magazin basınında:
"Geçen hafta Türkiye’deki çalışma izni biten Feri Cansel, 3 katlı bir pastayla uçağa binip Kıbrıs’a gitti. Lefkoşa’da, İbni Sina sokağındaki ana evine gitti. Orada oturan kızı Zümrüt’ün doğum gününde bulundu ve 3 gün sonra tekrar Türkiye’ye döndü, tabii bu arada formaliteler halledilmiş, Cansel. 6 aylık bir çalışma izni daha koparmıştı."
EMNİYET MÜDÜRÜ: BİR DAHA DÖNEMEZLER
Ama kaçak olarak çalışması gittikçe zorlaşıyordu. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Muzaffer Çağlar'ın basına yaptığı şu açıklama iyice artırdı tedirginliğini:
"Cihangir Gaffari ile Feri Cansel 5682 sayılı kanun hükümleri dahilinde Türkiye’de icrayı sanat etmektedirler. Çalışma müsaadeleri yenilenmezse, zararlı faaliyetlerde bulundukları tespit edilirse bu şekilde hareket eden diğer yabancılar gibi, her ikisi de yurt dışına çıkarılırlar ve tahmin ederim, bir daha kolay kolay Türkiye’ye dönemezler."
KAPICIYLA FORMALİTE EVLİLİĞİ
Çareyi formalite evliliği yapmakta buldu. 1971 yılında Yusuf İzzettin Tuzcu adlı bir kapıcıyla 6 bin liraya anlaşarak evlendi. Beyoğlu Evlendirme Dairesi'nde kıyılan nikahla Feriha Tuzcu adını alarak Türk vatandaşlığını kazanmıştı.
Tuzcu'dan 3 ay sonra 'şiddetli geçimsizlik' gerekçesiyle boşandı.
Derken 70'li yıllar... Yeşilçam'da daha sonra kimsenin hatırlamak istemeyeceği seks filmleri furyası başladı.
Erkeklerin erkekler için çektiği ve kimsenin kendi mahallesindeki sinemalarda izlemediği filmlerdi bunlar.
Yeşilçam'da yıldızı yeni yeni parlayan ancak arkasında sağlam bir destek ve maddi güç olmayan bir çok kadın oyuncu gibi o da bu filmlerin içinde buldu kendini.
'POPOYU SESLENDİRİP KARNIMIZI DOYURDUK'
Bir çok Yeşilçam emekçisi o dönemde bu tür filmlerden kazandı rızkını. Erol Günaydın'ın bir televizyon programında anlattığı gibi:
"Bir gün setten çağırdılar. 'Abi seslendirme işi var gelir misin' diye. Atladım gittim. Neyi seslendireceğimi sorduğumda 'popoyu' dediler. Geçtim mikrofonun karşısına. Perdede bir o yana bir o yana sallanan popoyu seslendirdim. Sonra muhasebeden paramı alıp alışveriş yaparak eve gittim. Popo sesinden kazandığım parayla çoluk çocuk karnımızı doyurduk."
Feri Cansel, filmlerinde canlandırdığı karakterler gibi özel hayatında da dobra, hatta biraz deli dolu bir kadındı. Seks filmlerinde oynayan diğer kadınlar gibi sessiz kalmıyordu.
'HİÇBİRİMİZ TEŞHİR HASTASI DEĞİLİZ'
Bir keresinde bir programda o meşhur Kıbrıs şivesiyle şöyle demişti:
"Çıplak dünyanın her yerinde var. Tamam mı abi?.. Almanya'da şakır şakır muamele filmleri oynuyor. Soyunmayanlar benden ya da benim gibi soyunan arkadaşlarımdan daha iyi oyuncu mu? Hiçbirimiz teşhir hastası değiliz. Ne var ki, senaryo öyle gerektirdiği, seyirci de öyle istediği için soyunuyoruz."
Helal Sana Behçet, Ah Deme Oh De, Hasan Asmaz Basan Alır, Ye Beni Mahmut ve daha adı saymaya değmez onlarca filmde rol aldı. Bir yandan diğer filmlerde de yan karakter olarak boy gösteriyordu.
Ancak bu filmlerden kazandığı parayla geçinmesi mümkün değildi. Şan dersi alıp gazinolarda sahneye çıkmaya başladı. Sahneye çıkınca bahtı da açılmıştı! Ankara'nın önde gelen ailelerinden birinin oğlu olan işadamı Yusuf Tereyağoğlu'nun dikkatini çekti.
ÜÇÜNCÜ EVLİLİK ÜÇ YIL SÜRDÜ
İlk evliliğinde nikah şahitliğini Süleyman Demirel'in yaptığı Yusuf Tereyağoğlu, karısından boşanmıştı. 12 Temmuz 1976 günü kıyılan nikahla hayatlarını birleştirdiler. Bu evlilik de üç yıl sürdü. 1979 yılında boşandılar.
70'lerin sonlarına doğru seks filmleri furyası sona ermeye başladı. O filmlerde oynayan bir çok kadın oyuncu Yeşilçam'ı terk etmiş ya da terk etmek zorunda kalmıştı. Erkek oyuncular saygın birer sanatçı olarak yollarına devam ederken bir çok yönetmen bu filmlerde rol alan kadınlara vebalı muamelesi yaptı.
O ise 80'lere kadar bu filmlerde boy göstermeyi sürdürdü. Hatta Sylvia Kristel’in oynadığı Emmanuelle serisine gönderme yapılarak çekilen Kasımpaşalı Emmanuelle de o dönemde çekilen filmlerden biriydi.
İZMİR'DE YENİ AŞK!
1979'da konser için gittiği İzmir'de tanıştığı ticaretle uğraşan Melih Ük'e aşık oldu.
Sonra Melih Ük de İstanbul'a taşındı birlikte yaşamaya başladılar. Hatta Moda'da Zümrüt adını verdikleri bir market açtılar.
Her seferinde olduğu gibi bu kez gerçek aşkı bulduğuna inanıyordu. 35 yaşındaydı. Kızı Zümrüt dahil bir çok arkadaşı Feri Cansel'le Melih Ük'ün birbirini çok sevdiğini anlatır.
Ancak Melih Ük evli, ilişkileri de inişli çıkışlıydı.
1983 yılında gelindiğinde daha çok gazinolarda şarkı söyleyerek hayatını kazanıyordu.
Ağustos ayında, Bursa Köşk Gazinosu'nda program yapmak için 13 milyon liraya anlaşmıştı. 1 Eylül akşamı Cihangir Akyol Sokak'taki evinde hazırlıklarını yapmış, sabah Bursa'ya gidecekti.
Evde kızı Zümrüt, arkadaşları Pakize Songül Hay ve Seyfi Dursunoğlu ile birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı. Geç saatlerde Melih Ük geldi. Sarhoştu.
'ŞAKA ZANNETTİM'
Bundan sonra yaşananları kızı Zümrüt şöyle anlatıyor: "Annem bazı şahsi eşyalarını almak için gelen Melih'le tartışırken ben odamdan çıktım. Annem ağlıyordu. Bir ara içeri girdim. Melih'in elinde silah vardı. Önce şakayla annemi korkuttuğunu sanmıştım. Silah sesleriyle içeri tekrar girdiğimde annemin duvara sürtünerek yere düştüğünü gördüm.. Tekrar silah patladı ve şuursuzca annemin üzerine kapandığımı hatırlıyorum. Bu ara namludan çıkan kurşunlardan biri alnımı sıyırarak geçmişti."
Çığlıkları duyan apartmanın kapıcısı Halis Kaymak hemen daireye koşar. Melih Ük kayıplara karışmıştır (bir süre sonra polis Moda'da yakalar).
CÜZDANINDAN KATİLİNİN ÇOCUKLUK RESMİ ÇIKTI
Feri Cansel hâlâ hayattadır. Halis Kaymak ve diğer komşuları tarafından Taksim İlkyardım Hastanesi'ne kaldırılır. Ancak kurtarılamaz, 2 Eylül 1983’ün ilk saatlerinde hayata gözlerini yumar.
Cüzdanından Melih Ük'ün üç yaşındaki çocukluk resmi çıkmıştır.
Ük'ün neden bu cinayetleri işlediğine ilişkin rivayetler muhtelif. "Kıskançlık yüzünden" diyen de var, "Moda'daki market battığı için araları bozuldu' diyen de. Hatta cinayetin 'çamaşır makinesinin merdanesi' yüzünden başlayan tartışma sonucun işlendiğini yazan da var.
Cenaze namazı 6 Eylül 1983'te Şişli Camii’nde kılındı. Ekrem Bora, Mine Soley, Mine Mutlu, Serdar Gökhan, Turgut Özatay, Önder Somer ve Serpil Örümcer gibi isimlerin yer aldığı az sayıda dostu gelmişti son yolculuğuna uğurlamaya.
CENAZESİ İÇİN PARA TOPLADILAR
Yakınları aralarında topladığı parayla cenazesini Kıbrıs'a gönderdiler. Lefkoşa Mezarlığı'nda bir kaç eski tanıdığının katıldığı bir cenaze namazının ardından sessizce toprağa verildi.
Yeşilçam seks filmlerini defterini 80'li yıllarda kapattı. Ancak o filmlerde rol alan bir çok kadının hayatı da karardı.
Feri Cansel gibi...
42 yaşında kanserden ölen Mine Mutlu gibi...
Ya da Seher Şeniz'in sanki bütün o kadınlar adına yazdığı intihar mektubunda dediği gibi: "Nihayet bu iğrenç dünyadan gitmeyi başardım. Ölmenin, ölmeye çalışmanın bu kadar zor olduğunu söyleselerdi alay ederdim. 15 yaşında anladım insanların ne mal olduğunu. Ben fahişe olmak için yaratılmamışım, hassas ve duygusalım. Öldüğümü kimse bilmesin. Peruklarımı yakıp, küllerini savurun. Müslüman geleneklerine göre gömülmek istemiyorum. Beni beyaz bir bornoza sarıp her yerimi kapatın o kadar."