Türkpençe: Bu savaş beni dehşete düşürüyor!
Ahu Türkpençe Duvar’a konuştu: ''İnsanin doğasında var korku ve herkes gibi gazeteciler de korkuyorlardır. Ama bu korku işlerini yapmalarına engel olmuyor. Tüm baskılara rağmen gerçekleri yazmak yürek ister, bu yüzden gazetecilik çok özel bir meslek...”
DUVAR - Sinema ve dizilerin vazgeçilmez oyuncularından biri olan Ahu Türkpençe’yi uzun zamandır ne ekranlarda ne de sinema filmlerinde gördük. Geçen sezon Emre Kınay’la oynadıkları ‘Sondan Sonra’ tiyatro oyunundaki performansıyla da adından söz ettiren Türkpençe uzun bir aradan sonra Dağ 2 filmiyle sinemaya dönüş yaptı.
Filmde, IŞİD’le TSK arasında yaşanılan gerilimde esir düşen bir gazeteciyi canladıran Ahu Türkpençe, “Tüm anlatılanların gerçekte de yaşanıyor olması, üstelik bizim çektiğimiz sahnelerden çok daha acımasız anların yaşandığı, gencecik canların yitirildiği bu savaş beni dehşete düşürüyor...” diyor.
Gişede başarı kazanan Dağ filminin ardından gelen devam filmi Dağ 2 filminin de gişede başarı grafiği yüksek... Alper Çağların yazıp yönettiği filmin başrollerini Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar ve Ahu Türkpençe paylaşıyor...
Film vesilesiyle bir araya geldiğimiz Ahu Türkpençe ile sanattan ve hayattan pek çok şeyi konuştuk.
DAĞ 2 filmiyle başlarsak uzun bir aradan sonar size sinema filminde gördük. Üstelik aksiyon filmi, filmle nasıl buluştunuz?
Geçen sene Sinefest’te (Bilkent Sinema Ödulleri) Deniz Akçay’ın çektigi ‘Köksüz’ filmi ile En İyi Kadın oyuncu ödülünü aldım, festivalde En İyi Film Ödülünü de Alper Çağlar aldı. Orada tanıştık Alper’le, sonra bana DAĞ 2’nin senaryosunu gönderdi. Uzun zamandır okuduğum en iyi senaryoydu. Hemen ertesi gün geri aradım Alper’i ve hikayeyi çok sevdiğimi söyledim. Her şey böyle başladı.
GERÇEKLER BENİ DEHŞETE DÜŞÜRDÜ
Dağ bol aksiyonlu ve gündeme göndermeler yapıyor. IŞİD var, esir olan gazeteci var... Çekimler sırasında nasıl bir hisse kapıldınız?
İnsan bir garip oluyor tabi, ama çekimler sırasında konsantrasyonun başka bir yerde olduğu için o kadar yoğun hissetmiyorsun bunu. Fakat sinemada bir bütün halinde seyrettiğinde filmi etkilenmemek elde değil. Tüm anlatılanların gerçekte de yaşanıyor olması, üstelik bizim çektiğimiz sahnelerden çok daha acımasız anların yaşandığı, gencecik canların yitirildiği bu savaş beni dehşete düşürüyor.
Filmde bir kadın gazeteciyi oynuyorsunuz. Üstelik kaçırılan bir gazeteci... Filmi izlerken Türkiye, gazetecilik, savaş üçgenini hatırladım. Bu sürece nasıl hazırlandınız?
Gazetecilik sıradan bir meslek değil, hele hele savaş muhabirliği hiç değil. Bunu her yerde söylüyorum, insanin doğasında var korku, ve herkes gibi gazeteciler de korkuyorlardır. Ama bu korku işlerini yapmalarına engel olmuyor. Tüm baskılara rağmen gerçekleri yazmak yürek ister, bu yüzden gazetecilik çok özel bir meslek. Oynadığım Ceyda Balaban da böyle bir karakter. Savaşın ortasında savaş karşıtı duruşu ile inandığı doğruların peşinden sonuna kadar gidiyor.
GELDİĞİMİZ NOKTADA DÜĞÜM OLMUŞUZ
Dağ aslında politik unsurları barındıran bir film. Genelde sanatçılar ‘politik’ filmlerden uzak durmaya çalışır, “aman yanlış anlaşılırım” diye... Sizin böyle bir kaygınız oldu mu?
Neticede milyonlar seyrediyor yaptığınız işi, ve yanlış anlaşılmak istememek çok doğal bir tepki. Farklı taraflara çekilmeye müsait bir film teklifi geldiğinde, ayni hassasiyeti ben de gösteririm, ama DAĞ 2 öyle bir film değil. Hele hele politik hiç değil. Film iki farklı görüşü bordo bereliler ve Ceyda üzerinden bize anlatıyor ve kendi bakış açılarından haklılıklarını ortaya koyuyor, ve diyor ki; iki taraf da haklı ama geldiğimiz noktada düğüm olmuşuz ve ne yazık ki bir çözüm yok gibi.
Düşünsenize kim haksız diyebilir ki Ceyda Balaban’a. Sadece senin dilini konuşmuyor diye, aynı dinden ya da aynı ırktan değilsin diye bir canı ölüme terk etmek olmaz diyor. Biz hepimiz biriz, her can bizden diyor ve savaşa toptan karşı duruyor. Bunun neresi politik? Tam tersi çok samimi ve çok hümanist.
Sinema filmlerini biliyoruz, Köksüz ile ödül aldınız... Ama çok sık da görmüyoruz sizi filmlerde, neden?
Hayatımda, sadece çok sevdiğim ve inandığım işleri yapmaya karar verdiğim bir dönem oldu. O zamandan beri daha seçici olmaya başladım, ama tam da o karardan sonra yaptığım her işte çok mutlu oldum ve hep iyi ki dedim. Bu kararı verdikten sonra ilk oynadığım sinema filmi Tolga Örnek'in çektiği “Kaybedenler Kulübü” oldu. Daha sonra Deniz Akçay’ın Köksüz’ü ve şimdi de Alper Çaglar’ın DAĞ 2 ‘si. Bu filmler benim için özeller, bana doğru yolda olduğumu söylüyorlar.
Tiyatro, dizi, sinema... Bu alanlarda hep oldunuz. Nerede kendiniz oldunuz?
Dizi de sinema da yönetmenindir. Böyle düşününce tiyatroda bir parça daha ''ben''e yakın duruyorum diyebilirim.
Sanat her dönem sözünü söyleyendir. Bunu oyuncu oyunuyla, müzisyen şarkısıyla dile getirir. Nasıl bir dönemdesiniz diye sorsam? Ya da böyle dönemler yaşıyor musunuz?
Ben kendime sanatçıyım diyemiyorum. Ben sadece oyuncuyum, ama inşallah kendi yazdığım bir işle size derdimi anlatmak için bir gün yola çıkarım.
Bir oyuncu olarak çok fazla dizi çekiliyor ve çok uzun süreler… Ne düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki bu ülkede şartlar şu an için böyle, ama daha iyi şartlarda çalışma örnekleri var ve şanslıyız ki bu örnekler üzerinden bizde de değişiklikler yapılsın diye deli gibi çalışan bir de sendikamız var.
Oyuncuların yeterince hakkı var mı? Sendikaları var ama bu yeterli mi?
Elbette ki haklarımız var, ama işte üzücü olan yapımcıların bu haklarımızdan feragat etmemizi istemeleri. Hep beraber çalışalım, kazanalım ama bir noktada ben senin hakkını da almak istiyorum demeleri.
Oyunculukta en büyük kıstasınız ne?
Benim bir derdim var ve bu hikayeyle onu anlatmak istiyorum diyen, samimi, kalpten işlere daha yakın duruyorum.
Ahu Türkpençe deyince akıllara hep naïf biri gelir.. Sakin... Öyle misiniz?
Keşke. Öyle naif ve sakin biri olmayı isterdim, inşallah bir gün o sakinliği yakalarım.
Mesela artık oyunculuk rövanşta... Eskiden ‘kötü’ bakılırdı şimdi herkes oyuncu olmak için yarış içinde... Ne değişti?
Her şey… Düşünsene artık yeni nesil internet çağına doğuyor, konuşmayı öğrenmeden bilgisayar kullanmayı öğreniyor. Her şey çok hızlı ve ünlü olmak çok kolay. Kendi radyon, kendi kanalın bile olabiliyor, daha ne olsun… Sadece oyunculuk değil diğer sanat dallarını da gelişen teknoloji ile elinin altında bulabiliyor insan. Kendi müziğini kendin yapabiliyorsun, kendi fotoğrafını çekip üzerinde oynuyorsun.
Geri kafalı olup bunlara “tu kaka” dememek gerek. Tam tersi hepsini deneyimleyip ,daha dolu ve donanımlı bir nesil ile çok daha güzel eserler çıkacağına inanıyorum. Bize düşende teknolojinin gerisinde kalmamak ve kendimizi geliştirmek.
Popüler kültürden siz hep uzak durdunuz... Herkesin her yerde olmasından mı? Niye?
Ben oynadığım karakter üzerinden bir hikaye paylaşmayı, seyirciye bunu anlatmayı seviyorum. Kendi hayatımı paylaşmak tercih ettiğim bir şey değil.
Hayatta en büyük kavganız ne oldu?
Bilmem, bilsem de bunu paylaşmak ister miyim… Ondan da emin değilim.
TEK BİR CÜMLE BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİREBİLİR
Sanatın, toplumları değiştirdiğine inanıyor musunuz?
Evet, kesinlikle. Hiç beklemediğiniz bir anda , bir oyun, bir resim, bir müzik, bir film hatta filmdeki tek bir sahne, belki tek bir cümle bile bakış açınızı değiştirebilir...
Meslea sizin oldu mu?
Mr. Nobody benim için tam da böyle bir filmdir. Belki de filmde kimsenin dikkat etmediği bir sahne hayatımı değiştirdi. Filmi seyrettim ve ertesi gün bambaşka bir Ahu olarak kalktım.
Sizi farklı karakterlerde gördük izledik, o karaktere dışarıdan bakınca neler hissediyorsunuz? Ya da dışarıdan baktınız mı hiç?
İlk senaryoyu okurken dışarıdan bakma şansım oluyor, ama karakteri çalışmaya başladıktan sonra o kadar tarafsız kalamıyorum. O yüzden ilk okuduğum zamanki hissim ve fikirlerim çalışmam da merkez noktası oluyor.
Hayat içinde pişmanlıklarınız oldu mu? Hatırladığınız?
Tabii ki oldu , iyi ki de oldu, yoksa sürekli ayni hataları yapar ve yerim de sayardım.