İsmail Güneş: Benim her filmim politiktir

Yazar ve yönetmen İsmail Güneş ile ilk filmi ‘’Gündoğmadan’’ı anlattı. Güneş ''Benim her filmim politiktir. Ama ‘ben politik film yaparım, başka film yapmam’ demem'' dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yazar ve yönetmen İsmail Güneş ile ilk filmi ‘’Gündoğmadan’’ı, ‘Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyor!’ konseptli röportaj dizimiz için konuştuk. Güneş, hayata ve sinemaya karşı bakış açısını, kısa filmini, asistanlık sürecini ve yeni filmini anlattı.

Sinemaya bir kısa film olan ‘’Karanlık Bir Dönemdi’’ isimli film ile başladınız. Sizin jenerasyon genelde uzun metraj film çekerek sinemaya başladı. Sizin diğer yönetmenlerden ayıran şey ne?

Ben uzun çekemediğim için kısa çekmişim gibi anlaşılıyor çünkü ben on yedi yaşında başladım asistanlığa. İlk asistanlığımı yaptıktan sonra ‘’tamam, öğrendim ben bu işi’’ dedim. ‘’Bir film çekmem lazım’’ diye düşündüm. Montaj diye bir şeyin varlığından haberdar değilim daha. Hiç bilmiyorum yani montaj nedir. İşte ben asistanlıktan aldığım parayla on kutu film aldım, 8 mm bir kamera da bulduk, başladık çekmeye. Trende, bir kompartımanda geçiyor film. Program yapmışız, iki günde çekmemiz lazım filmi. Konya’ya gidiş dönüş bilet aldık, tren sahnelerini çekmek için. Eskişehir’e kadar kaçak çektik, fakat çok zor. İstediğimiz çekimi yapamadık. Eskişehir’de Çamur Şevket lakaplı kondüktör bindi. Çekim yaparken yakaladı bizi. Yıl 1977, hemen sorgulamaya başladı bizi. ‘’N’apıyorsunuz, ne ediyorsunuz?’’ filan… Dedik ki ‘’film çekiyoruz… TRT’ye…’’ Yalan da söyledik adama. Şimdi ‘’Yeşilçam’cıyız’’ filan desek inanmaz, aramızda meşhur yok. Kondüktör ‘’TRT’ye çekiyoruz’’ diye bütün vagonu boşalttı, ‘’burada çekim yapılıyor’’ diye. Biz Konya’ya gidene kadar rahat rahat çektik filmi. Işık filan, hiçbir şey yok. Bir de şöyle bir şey oldu: Konya’ya vardığımızda bazı sahneler eksik kaldı, dolayısıyla onları da dönüşte çekmek zorunda kaldık ama hareketin yönü değişiyor bu sefer de. Karakterin saçını sağa taramışız gelişte, bu sefer sola doğru taradık. Neyse çektik filmi ama kurgusunu yapamadık. Seslendirmesi filan… Beş sene sonra bitti film. 1977’de çektik, 1982’de İFSAK’ın yarışmasına katıldık.

SİNEMA OKULDAN ÖĞRENİLMEZ

Uzun yıllar Natuk Baytan’ın asistanlığını yaptınız. Usta- çırak ilişkisinin filmlerinize bir katkısı oldu mu?

Benim çektiğim hiçbir film Natuk Baytan filmine benzemez. İkimiz için de derler, ‘’travellingi (kaydırma hareketi) çok severler’’ diye. O kamera hareketini seyirci hissetsin ister, ben istemem. Ben kurgu denen şeyin avantajlarını, objektiflerin neler yapabileceğini, insan ilişkilerini ondan öğrendim. Ben için büyük bir okuldu o. Zaten kendi de şey derdi, ‘’sinema okuldan öğrenilmez, sinema film izleyerek öğrenilir.’’

Sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne gidiyorsunuz…

Ben edebiyatı, sinemayla ilgisi var diye seçmiştim ama inanılmaz bir hayal kırıklığı oldu. Osmanlıca öğreniyorsunuz, Göktürkçe öğreniyorsunuz, Uygurca öğreniyorsunuz… Bir de bölümün adı da ‘’Yeni Türk Edebiyatı’’. Hiç öyle arzu ettiğim bir edebiyat ortamı yok yani.

Sinema ile edebiyatın organik bir ilişkisi olduğunu düşünüyorsunuz o halde.

Edebiyat Fakültesi size işin matematiğini öğretir. Roman yazmayı, öykü yazmayı, şiir yazmayı öğretmez. Ben hep bununla ilgili Ahmet Hamdi Tanpınar örneğini veriyorum. Edebiyat profesörüdür Tanpınar ama edebiyat profesörü olduğu için roman yazmaz. Matematik profesörü olsaydı gene yazardı o. Yazmak Allah vergisi bir şeydir, sonradan öğrenilir bir durum değildir. Sonradan ortaya çıkabilir, gizlidir ama sonradan yazı yazmak öğrenilen bir şey değildir.

Sonra nasıl sinemaya döndünüz?

Ben hep sinemacı olmak istiyordum. 6-7 yaşındayken ilk kez film izledim. Sadri Alışık oynuyordu, ‘’Damga’’ diye bir filmdi. O filmi izledikten sonra hiç kopmadım sinemadan. 1965- 1966 yıllarıydı… Çok etkilenmiştim. Köyde elektrik yok ama jeneratör getirmişler filmi izleyelim diye. Müthiş bir şeydi.

İlk uzun metraj filmini 1986’da mı çevirdiniz? ‘’Gündoğmadan’’…

Tabi. ‘’Gündoğmadan’’ın hikâyesi çok eskiye dayanır ama. Biz çocukken daha, bizim Samsun’daki köyden İstanbul’a göç edenler Topkapı- Esenler hattında minibüs şoförlüğü yaparlar. Biz de İstanbul’a göç edince o işi gözlemleme şansım oldu. Şunu fark ettim minibüsçülerin en sevindiği iş, cenaze işi. Birinin cenazesi olur, mesela Sivas’a gitmek gerekir, toplanıp akrabalar binerler minibüse, öyle giderler. Bu minibüsçüler için büyük bir iş… Bu bana enteresan gelirdi. Birinin mutsuzluğu, başka birinin mutluluğuna yol açıyor. ‘’Gündoğmadan’’da da bir araçla cenaze götürülür, aynı araçla ana karakterin cenazesi gelir.

Hikâyenin çıkış noktası budur. Sonra, fakülteden arkadaşım Ahmet Tezcan’la oturup senaryosunu yazdık. Hep şöyle bir amacımız oldu yazarken… Dedik ki, ‘’yerli filmlerin başı sonu belli oluyor, biz başka türlü bir şey yapalım, kimse değil finali, bir sonraki sahneyi bile tahmin edemesin.’’ Sonra öğrendik acı gerçeği, seyirci tahmin etmekten çok mutlu oluyor. Bir gün Galata Köprüsü’nde çekim yaparken bir genç geldi, dedi ki ‘’hep aynı şeyleri çekiyorsunuz, başı belli sonu belli.’’ ‘’Ben de bir hikâye var, görseniz çok beğenirsiniz.’’ dedi. Ben de bir sonraki gün çekim yaptığımız yerin adresini verip hikâyeyi getirmesini istedim. Getirdi. Okudum. Bir kadın, bir erkek birbirine âşık oluyor, bizi zengin, diğeri fakir. Seyircinin şöyle bir duygusu var, ‘’ben de bu işten anlıyorum’’.

O zaman da dağıtım tekelden yapılıyor tabi…

Tabi, tabi… O zaman ayaklar diye tabir edilen bir ağ vardı. A grubu ayak var, B grubu ayak var, C grubu ayak var. A grubu işte, Türker İnanoğlu ve avanesi, B grubu bölge bölge oluyor işte, Adana bölgesi, Karadeniz bölgesi filan. Şimdi buralara önceden satıyorsunuz filmlerinizi, onlardan aldığınız senetlerle de filminizi çekiyorsunuz. Oralara senaryo filan da vermiyorsunuz. Diyorsunuz ki ‘’Cüneyt Arkın’la anlaştım’’, sözleşmeye bile gerek yok! Diyorsunuz yine ‘’Türkan Şoray’la anlaştım’’, onlar da diyorlar ki ‘’abi karşısında Kadir olursa daha iyi olur’’. Bu dağıtım ağına girmezseniz, sırtınıza alırdınız pozitiflerinizi, kasaba kasaba dolaşırdınız. Zaten şimdiki gibi 900 kopya- 1000 kopya yoktu. 7- 8 kopya vardı, onları gezdirirdiniz. 2 hafta orada, 2 hafta burada… 1 yıl içinde hasılat toplardı filmler, yazlık sinemalar da var tabi.

‘’Gündoğmadan’’ı nasıl yaptınız peki? Hasılatı nasıl oldu?

Lokman Kondakçı ile tanıştım bir gün. Fındık Kralı diye bilinen bir adamdı Lokman Kondakçı. Bir film şirketi kuruyor, ‘’Varlık Film’’ diye. Film üretimine başlıyor. ‘’Gündoğmadan’’ı öyle çektim. Gişe meselesi de şöyle oldu: O dönemde yeni bir ayak oluşmaya başlamıştı. Yıllardır yabancı film gösteren bir ayak vardı, yerliye dönmüştü o. Ama seyirci bunu kabul etmedi. Tutmadı o ayak… Bir yandan da televizyonun yaygınlaşması filan derken…

film1 .

O dönem video kasetlerde giriyor devreye tabi…

Tabi. Hatta ‘’Varlık Film’’in bir videokaset ağı var. ‘’Gündoğmadan’’ın fragmanını oynatıyorlar, bütün filmlerin başında. Seyirci çok beğeniyor fragmanı. Normalde 1 sene kalması gerekirken fragmanın, 4 sene kaldı ‘’Gündoğmadan’’. Bir de biz fragman için ayrı bir senaryo yazmıştık. Normalde hatalı çekim yapılan sahneleri koyarlardı fragmana o dönem, biz onun yerine ayrıca bir fragman çektik.

Yaptığınız filmleri kategorize eder misiniz? Türk Sineması, Türkiye Sineması, Anadolu Sineması v.s. Ulusal veya bölgesel bir sinema yaptığınızı, bu uluslara ya da bölgelere ait görsel kodlar kullandığınızı düşündüğünüz olur mu?

Ben kendi halkımı anlatıyorum, anlatmaya çalışıyorum. Ben kendi filmlerimi ayırmıyorum, olsa olsa yerli film derim.

Politik sinema yaptığınızı söyleyebilir miyiz?

Benim her filmim politiktir. Ama ‘’ben politik film yaparım, başka film yapmam’’ demem. Benim insan olarak bir duruşum var ve bu beni başkalarından farklı kılıyor. Diyelim ki ahşap bir evimiz var ve o yandı. Birileri diyor ki oraya gökdelen dikelim, ben diyorum ki ahşap ev olarak kalsın. Menfaatim olsa bile kafa yormam istemediğim meselelere. Yani ben lisedeyken de politikayla ilgileniyordum ama kopya çekmezdim. Kopya çekmeyi bir başkasının hakkını almak olarak düşünürdüm. Benim bu düşüncem herkesten farklıydı ve bu bir politikadır. Politika dediğimiz şey ille de rejimle, devletle şey yapılması durumu değil yani.

Etkilendiğiniz yönetmenler var mıdır, varsa kimlerdir? En beğendiğiniz yönetmen kimdir? En beğendiğiniz film nedir? Bir filmin tek bir sahnesi çekmek isteseydiniz bu sahne hangi filmin hangi sahnesi olurdu?

Kendi filmlerimin sahnesini çekmek isterdim. Başkasının filminin sahnesini beğenmişsem beğenmişimdir zaten. ‘’Bu hikâyeyi ben de çekmek isterdim’’ dediğim filmler olmuştur ama. Nuri Bilge Ceylan’ın ‘’Uzak’’ filmini beğenirim. Ama o sene İstanbul’a o kadar kar yağmasa, o film o kadar güzel olmayabilirdi. O filmi enteresan kılan İstanbul’a 6-7 gün kar yağmış olmasıdır. ‘’Bir Zamanlar Anadolu’da’’ filmini de beğenirim. Zeki’nin ‘’Masumiyet’’ini beğenirim. Tarkovsky’yi, Bergman’ı ve Haneke’yi de beğenirim. Coen Kardeşler de öyle. Tabi beğendiğim filmler gibi filmler çekme heveslisi de değilim, ben kendi estetiğimi yaratma peşindeyim. Her hikâye kendi üslubunu dayatır. O yüzden benim filmlerim birbirine benzemez baktığınızda.

Festival filmi ya da gişe filmi ayrımı yapmak ne kadar doğru? Filmlerinizi kategorize eder misiniz?

Hayır, ben filmimi gişe filmi olsun diye çekiyorum. Ama bu durum filmin üslubuyla ilgili değil. Filmin PR’ıyla ilgili yapılan harcaması ile ilgilidir. Nedir mesela? Oyuncularla ilgilidir en basitinden. ‘’Uzak’’ filmini düşün mesela. 20 bin mi ne gişe yaptı o film… Al oradaki genç çocuğu, yerine Cem Yılmaz’ı koy. Fotoğrafçıyı Yılmaz Erdoğan, kadını da Hülya Avşar yap bakalım, o filmin gişesi kaç oluyor?

Son filminiz ne zaman vizyona giriyor?

21 Nisan gibi gözüküyor ama referandumla çakışması durumunda bir değişiklik yapılabilir.

Neyi anlatıyor film?

Film, 1915 Ermeni Tehciri’nin bir bölümünü anlatıyor. Bir grup katırcının Giresun’dan Halep’e götürdükleri kadın ve çocukların yolculuğu üzerine… Murat Han, Ayşe Akın, İbrahim Kendirci, İpek Tuzcuoğlu oynuyor. Üç ay gibi bir sürede çektik. Bu ülkede çekilen en kalabalık film… Her gün sette 350 kişi vardı.

Ne kadara mal oldu film?

20 milyon lirayı geçti şu an.