Berlin'de lokum savaşını nasıl kazandık?
RoboCop, Total Recall ve Temel İçgüdü gibi filmlerin yönetmeni olan jüri başkanı Paul Verhoeven filmlere nasıl yaklaşacak? Bekleyelim, görelim.
Ahmet Boyacıoğlu
DUVAR - Berlin Film Festivali resmi programındaki tek filmimiz ‘Kaygı’nın başrolündeki Algı Eke vize almak için İstanbul’daki Almanya Başkonsolosluğuna başvurmuş, önce reddetmişler, bir süre sonra da ‘pardon’ deyip vizeyi vermişler. Olabilir… Zor zamanlar… Herkes için...
Türkiye standında konuklarımıza ikram etmek için yolladığımız lokumlar da Alman gümrüğüne takıldı. Bu da bir cins vize alamamak. Daha İstanbul havaalanındayken Berlin Tanıtma Müşavirliği'mizden aradılar. Alman polisi lokumun içinde ne olduğunu merak etmiş. Ben de ‘1963’ten bu yana lokumun ne olduğunu öğrenememişlerse bundan sonra hiç öğrenemezler, bir lokumu ağızlarına atsınlar, neye benzediğini anlarlar’ dedim ama iş gerçekten ciddiydi. Gümrükte kutuların ‘doktor kontrolünde’ açılacağı söylendi.
Lokumları satın aldığımız firma aranıp ‘lokumun içindeki maddeler’ soruldu ve Almanya’ya iletildi. Ertesi gün kuruyemişlerde de sorun olduğu ortaya çıktı. Berlin Büyükelçiliğimiz ve Tanıtma Müşavirliğimizin yoğun çabaları sonucu bir buçuk gün gecikmeyle ve 330 Avro para ödenerek kargomuz çekilebildi ve zor da olsa lokum savaşını biz kazandık.
Festival işlerine yeni bulaştığımız yıllardı, 1989’da Macaristan’dan siyah-beyaz bir film geldi. Genç bir yönetmen olan İldiko Enyedi’nin (1955) çektiği ‘Benim Yirminci Yüzyılım’ adlı bu filmi o kadar çok beğendik ki yıllarca üzerinde konuştuk. Bu yılki Berlin Film Festivali yarışma bölümünde İldiko Enyedi’nin adını duyunca içimde bir merak uyandı. Acaba yıllar sonra nasıl bir film yapıp Berlin’e seçilme başarısını göstermişti?
Işıklar söndü, ‘Beden ve Ruh Üzerine’ (On Body and Soul) başladı. Karla kaplı bir ormanda dolaşan biri dişi diğeri erkek iki geyik ortaya çıktı. Arkasından bir mezbahada kesime giden büyük baş hayvanları izlemeye başkadık. Tüm ayrıntılarıyla hayvanların nasıl kesime yönlendirildikleri, nasıl parçalanıp marketlere gönderilmek üzere paketlendiklerini gördük. ‘Acaba bir mezbaha hakkında belgesel mi izliyoruz?’ diye düşündüm. Bu arada mezbahanın müdürünü tanıdık. Sol kolu felçli, biraz bizim Muzaffer Özdemir’e benzeyen, ama ondan daha genç, içine kapanık bir adam. Sonra doğum iznine ayrılan kalite kontrolörünün yerine gelen, unatgaç, kimseyle konuşmayan, yemekhanede kimsenin yanına oturmayıp yemeğini yalnız yemeyi tercih eden, işini yaparken de son derece kurallara bağlı, genç ve güzel bir kız ortaya çıktı.
Hayvan kesimlerini ve ormanda dolaşan iki geyiği de sürekli olarak kısa planlarla izlemeye devam ettik. Bu görüntülerle otuzuncu dakikayı bulduk ve yan koltukta oturan gazeteci salonu terk etti. Aslında adam haklı, filmin bir yere gideceği yok gibi. Mezbahaya hırsız girip ilaç dolabını boşaltınca polisler soruşturma için geldiler. ‘Şimdi belki biraz heyecan olur’ derken polisler hırsızın çalışanlardan biri olduğu kanaatine varıp, olayın çözülmesi için bir psikologtan yardım istenmesini önerdiler ve çekip gittiler. Psikolog tüm çalışanlarla tek tek konuşmaya başladı. Mezbaha müdürüne bir gece önce gördüğü rüyayı sordu.
Berlin 'Önce sanatçılar' ile başladı
Müdür de rüyasında kendini ormanda dolaşan bir geyik olarak gördüğünü anlattı. Psikolog ayrıntıları sorunca yanında bir de dişi geyik olduğunu, birlikte yaprak yediklerini, hiç çiftleşmediklerini anlattı. Böylece yönetmenin bol bol kullandığı geyikli sahnelerin bir anlamı olduğunu anladık ama asıl sürpriz psikolog güzel kızımıza da rüyasını sorduğunda ortaya çıktı. Çünkü kızımız da aynı rüyayı görmüştü. Psikolog bu işe çok şaşrdı, biz daha çok şaşırdık.
Film iki yalnız insan ile ilgili olağanüstü bir aşk öyküsü olarak devam etti. Hani bazı filmler vardır, ne zaman bitecek diye sürekli saatinize bakarsınız, burada ise tam tersi, nasıl akıp gittiği fark edilmeyen, sürekli izleyiciye sürprizler yaşatan bir film ile karşı karşıyayız. Sevdiğim filmlerinin sonunu asla anlatmam, sinemaya gidip izleyeceksiniz.
Bir konuyu çok merak ediyorum. RoboCop, Total Recall ve Temel İçgüdü gibi filmlerin yönetmeni olan jüri başkanı Paul Verhoeven bu filme nasıl yaklaşacak? Kanımca En İyi Senaryo ya da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü gerçekten yakışır. Bekleyelim, görelim.