Kerim'in ve Yavuz'un 'mavi' hayatları

"Blue" dışarıdan imrenerek baktığımız, belki de müziklerine onları anlamaya çalışırken inandığımız iki müzikal dehanın yeteneklerini tüm insani yönleriyle ele alıyor. Yönetmen Sertan Ünver ile belgesel filmi "Blue"da, Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı'nın hayatından yola çıkarak anlattığı, müziğe sığınan, müzikle örgütlenen, koca bir kuşağın anılarına dair sohbet ettik.

Google Haberlere Abone ol

Blue, 90'lı yılların iki önemli müzisyenini odağına alan bir belgesel olarak izleyici karşısında... Yönetmenliğini Sertan Ünver, yapımcılığını da Suzan Güverte'nin yaptığı belgesel birçok müzisyene eşlik etmiş, Rock'n Roll'un ve Rock'ın efsane parçalarını provaya dahi ihtiyaç duymadan ortaya koyabilen "Blue Blues Band" adlı grubun iki isminin hikâyesini ekrana taşıyor.

Belgeselde, bu isimdeki bir grupta, bambaşka öykülere sahip; fakat yalnızlıklarını, hayallerini, kaybolmuşluklarını, mutluluklarını müzikal yetenekleriyle harmanlama noktasında bir araya gelmiş, malesef artık aramızda olmayan Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı'nın bana kalırsa grubun adıyla özdeşleşmiş "Blue (mavi, hüzünlü)" hayatlarını izliyoruz.

J.D Salinger "Bir kitabı bitirdiğinizde, yazar yakın bir arkadaşım olsaydı da, istediğimde onu arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap gerçekten iyidir" der. Yavuz ve Kerim'i izlerken ve dinlerken bazı anlarda sadece yitirdiğimiz bu insanların acılarını hissediyorsunuz, onlarla gülüyorsunuz, bazense kocaman sarılmak geliyor içinizden onlara!

Yönetmen Sertan Ünver, Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı'dan ses alarak tüm bir kuşağı anlattı. Ünver'in anlattıklarını okumaya başlamadan önce buyrun, müziğin 90'lar Türkiye'sindeki sert, birleştirici ve sahnede Batu Mutlugil, Sunay Özgür, Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin ile efsaneleşen haline bir kulak verin...

'HİKAYELERİNİN TÜMÜ İLE SIRADIŞILAR'

Kerim ve Yavuz'un hikayelerini anlatma fikri nasıl oluştu?

Aslında ben onları hiç canlı izleyemedim. Yavuz'un albümü çıktığında alıp dinlerdim, öldüğü zamanı da çok net hatırlıyorum. Kerim Çaplı ile ilgili davul merakımdan dolayı bilgi sahibiydim ama öldükten sonra onun hakkında Roll Dergisi'nde bir dosya okudum ve öyle anladım nasıl bir dahi olduğunu... Kafamda yer etti bu hikaye fakat televizyonda çalışıyordum, 10 yıl boyunca öyle kaldı.

2014 sonları gibi başladık projeye. O zaman kısa bir belgesel çekmiştim, Amerika'da ufak ödüller aldım. Başka bir iş dolayısıyla yapımcı Suzan Güverte ile tanıştık.Suzan kısa filmi izleyince "uzun metraj film yapmak istemez misin?" diye sordu ben de fikrimi anlattım. İki buçuk yıl süren zor bir süreç oldu filmi çekmek.

Filmin bir kısmı dayanışma kampanyası ile finanse edildi. Bu süreci anlatır mısınız?

Yavuz Çetin Yavuz Çetin

Kitlesel fonlama kampanyasına yanlış anlaşılmamak için önceden girişmek istemedik. Çünkü sonuçta trajik hikayeler vardı. Son raddede daha özel anlamda "listemiz bu, haklarını almamız gereken şarkılar bunlar, hepsi büyük isimler, karşılayacak bir bütçemiz kalmadı, yardımınıza ihtiyacımız var" diye paylaştık durumu.

Beklediğimizden de çok destek aldık doğrusu. Projenin başından beri hep manevi destek görüyorduk. Herkes filmi merakla bekliyordu.

Belgesel filmleri yıllardır dönüp durur, gruplara dair, fakat hep bir yerde tıkanırlar. Festival programı, yani yarışmada olduğumuz açıklanınca insanlar bu işin artık gerçek olduğunu anladılar ve böylelikle her şey somutlaştı.

Sizce 90'ların müzikal simgesi "Blue Blues Band" midir?

Aslında o dönemde iki aşama var, ilki barların açılması. Sadece cover şarkılar çalarak bu kadar sevilmelerini düşünerek bence "Blue Blues Band" ayrı bir yere konulmalı.

Filmde de gördüğünüz gibi hiç prova bile yapmadan çalan bir grup. Bu kadar zor şarkıları ustalıkla çalabilmeleri onları ayrı bir yere koyuyor ve zaten Kerim Çaplı belki dünyada eşi olmayan bir adam, Yavuz Çetin de herhangi bir grupta herhangi bir şekilde çalabilecek biriydi. O yüzden evet, tabi Yavuz'un tüm hikayesinin gelişimini de göz önünde bulundurursak grupla simgeleştiğini söyleyebiliriz.

Filmde iki insanın hayatına, her yönüyle tanıklık ediyoruz. Kerim'in ve Yavuz'un tüm yalnızlıklarıyla, yetenekleriyle ve yaşayışlarıyla, bir bütün olarak efsaneleştiklerini düşünüyor musunuz?

Evet. Bu insanlar tüm hikayelerinin her noktasıyla sıra dışılar. Sadece işin sahne kısmıyla değil...

Kerim Çaplı Kerim Çaplı

'DARBELERLE BÜYÜMÜŞ BİR TOPLUMDA, ARŞİV KONUSUNDA ÇOK ZORLANDIK'

Yavuz'un hikayesinde belki çok değil fakat Kerim'inkinde bazı boşluklarla karşılaşıyoruz...

Evet Kerim Çaplı'nın hikayesinin bazı bölümlerini anlatacak kimse yok malesef... Mesela Amerika'dan Türkiye'ye dönüş sürecini bilen kimse yok. Amerika'daki arkadaşlarından bir takım teorileri olanlar var tabi fakat kimse net bir şey söyleyemedi. İnsanları yanlış yönlendirmemek için biz de filmde ortaya atmak istemedik bu düşünceleri.

Örneğin Yavuz'un teşhis konmuş bir hastalığı, onun da kabullendiği bir durum var ama Kerim de böyle bir durum da yok, hayatı boyunca hiç doktora gitmemiş. Teoriler hep kişisel boyutta kalıyor.

Arşiv konusu Türkiye'de çok büyük bir sıkıntı. Kerim'le ilgili bir fotoğraf karesi bulunca havalara uçuyorduk resmen. Bizde malesef geçmişe sahip çıkma, kayıt altına alma ya da belgeleme hiç bir zaman ön planda olmadığı için... Bu da anlaşılır bir şey tabi, darbelerle büyümüş bir toplumda.

Kerim Çaplı'ya dair İngilizce araştırma yapınca bile daha çok bilgiye ulaşıyoruz sanırım?

Evet öyle... Özellikle büyüdüğü yer olan Kuzey New York'ta, Rochester'da hala konuşanlar var Kerim'i. Orada iki grupta çalıyor, ikisi de birer 45'lik çıkarabiliyorlar. İki albümdeki besteler de Kerim'e ait. Orada The Groop Ltd.'dan, The Heard'e geçmesi de, underground müzik piyasasında olay olmuş.

İki karakterin de anne yoksunluğu çektiğini görüyoruz. Sizce yaptıkları müziklerde ve yalnızlıklarında bu durumun etkisi var mı?

Yavuz'da özellikle var bence. Çünkü babasıyla olan ilişkisinin de çok sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. O yüzden Yavuz'da yalnız büyüme ve tamamen müziğe sığınma durumu kesinlikle görülüyor.

Kerim Çaplı'nın durumu ise daha farklı. Sanki Kerim Çaplı böyle doğmuş gibi geliyor bana...

Kerim Çaplı Kerim Çaplı

'KERİM ÇAPLI'NIN ŞARKILARININ YAYINLANMADIĞINA İNANAMADILAR'

Bu müziğe sığınma durumunu biraz daha anlatır mısınız?

Kerim Çaplı, bence, çalmadığı zamanlarda çalacağı zamanın gelmesi için zaman geçiriyordu. Yavuz ise yapmak istediği müzikten ödün vermeden ona ulaşmak için yaşadı.

Filmde Kerim Çaplı'nın bugüne kadar duyulmamış kendi kayıtlarını dinleme şansına sahip oluyoruz. Acaba bu kayıtlar bir albüm çalışması olarak bir araya getirilecek mi?

En çok bu soru geliyor! Biz de bunu Ahmet'e (Kerim Çaplı'nın oğlu) iletiyoruz. Tabi bu Ahmet'in ve kardeşlerinin tasarrufunda olan bir durum, onlar istediği sürece biz elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız. Çünkü biz de çok isteriz böyle bir şeye vesile olmayı, Kerim Çaplı'nın tanınmasını, dinlenmesini...

Biz Amerika'da birkaç ünlü prodüktöre de dinlettik Kerim Çaplı'nın bu kayıtlarını ve insanlar böyle parçaların yayınlanmamış olmasına inanamadılar. Grammy ödüllü bir prodüktöre dinlettik Gerhard Joost adında, "Bu adam, 'Pisces, Aquarius, Capricorn & Jones Ltd.' albümünde The Monkees ile mi çalmış? O benim en sevdiğim albümdür!" diye şaşırdı.

'POLİS SIRF IRON MAIDEN TİŞÖRTÜ GİYİYORUZ DİYE DURDURURDU!'

90'larda rock müzik dinleyen ve toplumun geneli tarafından saçma sapan bir şekilde dışlanan, hatta zaman zaman fişlenen gençlerin belirli mekanlarda, müzik ortak paydasında bir araya geldiklerini görüyoruz. Bu bir bakıma kemik kültürün oluşmasını sağlamış, sizce günümüzde neden böyle bir kültür oluşturulamıyor?

O dönem başka bir şey olmadığı için müzik gibi değerler çok daha fazla sahipleniliyordu. Bir kaset bulmak bile çok zordu örneğin. Bu nedenle gerçekten acayip bir sahiplenme, kucaklama durumu vardı. Bir tek Iron Maiden tişörtleri bulabiliyorduk, onlardan giyen birini görünce selam verirdik sokakta. Sokaklarda sürekli sataşmalar, kavgalar olurdu. Polis iki de bir durdurup üstümüzü arardı sırf o tişörtü gördüğü için!

Artık böyle şeyler de bir bakıma sistemin parçası haline geldi. Örneğin zincir mağazalardan birine girdiğinizde "Sex Pistols" ya da "The Clash" tişörtü görebiliyorsunuz... Köpek tasması alıp pantolonumuza zincir olarak onu taktığımızı hatırlıyorum, her şeyi kendimiz yapardık.

Bu dönemde tek bir şeye yoğunlaşabilmek ne kadar mümkün bilemiyorum, dediğim gibi o zaman başka hiçbir şey olmadığı için insanlar birbirlerine sığınıyorlardı. Her şeyi paylaşırdık. Fakat bu dönemin de kendine göre birçok avantajının olduğunu düşünüyorum, her şeyin farkındayız mesela.

Yavuz Çetin Yavuz Çetin

"Blue" filmi 90'ların, müziğin anısına ve yalnızlık çeken Yavuz ile Kerim'e bir vefa borcu mu?

Evet öyle bir boyutu da var. Diğer taraftan aslında o yalnızlığı biraz da olsa anlamaya çalışma oldu temel motivasyonumuz. Çünkü ikisi de dışarıdan çok kıskanarak baktığımız insanlar, yetenekleri ve yaratabilme kabiliyetleriyle. Onlar gibi bir sürü insan var, bilimde, sanatta, farklı disiplinlerde bu yaratma kabiliyetine sahip olan. Bu kabiliyet hem bir lütuf hem de ödenen bir bedel var... Bunun oluşturduğu bir karanlık var, elimizden geldiğince o karanlıkla mücadele ve orada ödenen bedeli de, göstermeye çalıştık.

90'larda müzik yapanlar sizce bir şekilde kendi yağlarında kavruldular mı? Ya da kendilerini tükettiler mi?

Aslında müziğe 90'larda başlayan ve hala devam eden bir sürü insan var. Popüler isimler hem de: Teoman, Şebnem Ferah... Fakat çok fazla kaybolan grup da var tabi. Bu insanlardan bazıları hayatlarına stüdyo müzisyeni olarak devam etti, bazıları birçok albüm projesinde yer aldı ama isimlerini bilmiyoruz. İnsanlar illa ki bir yol izlemek zorunda kaldılar.

Teoman'la film için yaptığımız röportaj çok güzel geçti, hep dürüst davrandı. Söylediği bir şey var: Ben şarkı formunu fark ettim, o beni kurtardı. "Mesela ben bir şarkı çalardım 3 dakika sürerdi, Yavuz ona 10 dakika solo atardı" demişti yine Teoman.

Yavuz'un yapmak istediği bir şey var, ondan asla ödün vermek istemiyor... Yavuz kendi dönemindekilere kıyasla, benim gördüğüm, kişisel tolerans sınırlarına göre, hep yapmak istediğinin peşinden gitti. Bir taraftan da hastalık durumu söz konusu olunca işte böyle kötü bir sonla bitti tabi.

KERİM'İN ABD'DEKİ ARKADAŞLARI: GRUBUN GİTARİSTİ KİM? O DA ACAYİP BİRİ, BELLİ!

Belgeselde Yavuz'un ve Kerim'in yakını olan birçok kişi yer alıyor. Kerim'in Amerika'daki arkadaşlarına nasıl ulaşabildiniz?

"Blue" film afişi "Blue" film afişi

Bu noktada Selim Demirdelen çok yardımcı oldu bize. Zamanında, Kerim Çaplı'ya dair bir film çekmek istediğinde hazırladığı araştırma dosyasını paylaştı bizimle. Yine de kolay olmadı tabi. Filmde konuşan Jake Gerber, Kerim'in Amerika'dan arkadaşı, yıllarca Kerim'i öldü sanmış.

Yıllar sonra bir videosu eklenince Kerim'in internete, Jake'i başka bir arkadaşı aramış, "Kerim'in videosu var internette!" diye. Jake de sevinmiş: Yeteneği heba olmamış, ülkesinde devam etmiş müziğe. Biz anlatınca hikayeyi inanamadı...

Yalnız çok ilginç bir şey var; Kerim'in oradaki arkadaşlarına videoları izlettiğimizde hepsi "Gitarist kim? O da acayip bir adam belli!" dediler Yavuz için.

Yurt dışında gösterimleri olacak mı filmin?

Evet. Yurt dışı festival süreci başlayacak, biz biraz tersten gitmiş olduk... Burada heyecanla bekleyen insanlarla paylaşmak istedik ilk önce filmi. Şu an her şey beklediğimizden çok daha iyi gidiyor. Bu durum da bizi bundan sonraki projeler için de cesaretlendirdi.

Bundan sonraki projeleriniz neler?

Hikayesi anlatılmaya değer olan insan çok!

Sizin eklemek istedikleriniz var mı?

Filmin yapım süresince her zaman manevi ve son aşamada da maddi destek gördük. Birçok farklı şehirden gösterim talepleri geldi, bu da bizi çok mutlu etti. Tabi bu insanlar herkesin kalbinde farklı yerlere sahip ve kişisel bağ kurulan insanlar. Mümkün olduğu kadar fazla insana ulaştırmak için elimizden geleni yapacağız!

Filmin çok kapsamlı bir DVD'si çıkacak; ona Sunay abinin (Sunay Özgür) anlattığı diğer anıları, filmden görselle destekleyemediğimiz için çıkarmak zorunda kaldığımız sahneleri, Yavuz'un plağının çıkışı, Kerim'in kendi kayıtlarını yaptığı süreci ekleyeceğiz.

Kimsenin hayatını yüzde yüz bilmek mümkün değil tabi ama, bu iki insanın müziklerine, yaşamlarına dair bir yol haritası çizebildiysek ne mutlu bize!

Filmin gösterim bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz...