Çavdar tarlasında sesini bulamayan biyografi
Kendi sesini bulmakta zorlanan Salinger gibi, film de sesini bulamıyor. Belki de, filmde Salinger’ın söylediği gibi “Yeteneğini göstermek için mi yoksa kalbinden gelen şeyi ifade etmek için mi yazıyorsun?" sorusunun cevabını yönetmenin de vermesi gerekiyor.
Esra Karataş [email protected]
Amerikan edebiyatının başyapıtlarından sayılan Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabı ekseninde şekillenen J. D. Salinger biyografisi, Danny Strong imzasını taşıyor. Çavdar Tarlasındaki Asi / Rebel in the Rye adıyla vizyonda ve Filmekimi’nde gösterilen film, Kenneth Slawenski'nin J.D. Salinger: A Life kitabını temel alıyor. Çavdar Tarlasındaki Asi, izleyicinin kitabı okuduğunu kabul ediyor. Dolayısıyla hikâye kitabı okumayanlar için yabancı imge ve göndermelerle dolu. Film, yazdığı yıllarda genel geçer bütün kuralları yok sayıp kendi sesini arayan Salinger’ın hayatı ve başyapıtı kabul edilen eserin ortaya çıkış hikâyesi üzerine bir anlatı.
Film iki bölüm halinde ilerliyor. İlk bölümde yüzü gözü yara bere içinde üstü başı dağılmış gence odaklanıyor kamera. J.D. Salinger’ı canlandıran Nicholas Hoult Central Park’ta şaşkın bir şekilde atlıkarıncayı izlerken görüyoruz. Ardından kitaptan bir alıntıyla devam ediyor karakterimiz:"Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner."1 Ve bir geribildirimle yazarın gençliğine, onu büyük bir yazar yapan seçimlerine yöneliyor kamera, Salinger’ı Salinger yapan döneme odaklanıyoruz.
Bu ilk bölümde çizilmeye çalışılan Salinger tutkularının peşinden gitmeye karar vermiş sevdalı bir genç. Varlıklı bir yaşam sürüyor, gece kulüplerinde eğleniyor, kızlarla takılıyor ve tutkuyla yazar olmak istiyor. Burada çizilmeye çalışılan Salinger karakteri daha sonra filmin ikinci yarısında göreceğimiz Salinger’ın temelini attığı için filmin bu yarısı çok önemliyken, bize aktarılan Salinger’ın iç yolculuğunu gereğince aktarılamıyor. Dergi editörlerine yaptığı çıkışlar onun edebi tavrına ilişkin fikirler verse de, bize sunulan yaşam biçimi bunu destekler nitelikte değil. Muhtemelen yönetmen, Salinger’ın o yıllarda yakınlaştığı daha sonra Charlie Chaplin’in eşi olacak Oona O’Neill ile tanışmalarına vurgu yapmak istiyor.
Ancak bunu yaparken asıl olarak Salinger’ı sağlam bir zemine oturtmayı ihmal ediyor. Filmin özünde Columbia Üniversitesi yaratıcı yazarlık sınıfında ders veren ve büyük bir yazar olma yolunda Salinger’a kılavuzluk edecek hocası Whit Burnett (Kevin Spacey) ile Salinger arasındaki ilişki. Odağına alması gereken bu ilişki iken, bu ikili arasındaki atışmalar, tartışmaların bir yazarı tanımak anlamında çok şey ifade edeceğini gözden kaçırmış gibi. Sadece bu sahneler için filmi tekrar tekrar izleyebilirim. Filmin en gerçek sahneleri buralarda saklı çünkü. Burnett aynı zamanda Story dergisinin editörü ve yazarın ilk hikâyesini yazan, metnin sesini ona dinleten, Holden Caulfield karakterini romana dönüştürmesi için ısrar eden kişi. Burnett’in Salinger’a öğütlerine kulak kabarttığımızda içimizde kalan eksiklik hissi film boyunca yakamızı bırakmayacak.
Filmin ikinci yarısı ise savaştan dönen Salinger’a ilişkin. Yine yara bere içindeki Salinger sanki dünyaya uzaydan fırlatılmışçasına etrafı izliyor. Parkta bağdaş kurup yoga yaparken gördüğü grubun yanına gidip “Siz burada ne yapıyorsunuz?” diye sorduğu andan itibaren farklı bir boyuta geçiyor. Zen Budizmi ile bu noktadan sonra tanışıyor. Savaş travmasını ve insanın kötülüğünü psikiyatrlarla atlatamayan genç yazar, varolma sorununu insanoğlundan uzak durmak olarak çözüyor. Yazma edimini yitirmişken, meditasyon hocasının telkinleriyle aradığını bulan, zihni aydınlanan Salinger kitabına devam edebilecek gücü kendinde buluyor.
Kendi sesini bulmakta zorlanan Salinger gibi, film de sesini bulamıyor. Belki de, filmde Salinger’ın söylediği gibi “Yeteneğini göstermek için mi yoksa kalbinden gelen şeyi ifade etmek için mi yazıyorsun?" sorusunun cevabını yönetmenin de vermesi gerekiyor. Salinger’ın, gerçek hayatı manipüle ederek sanal bir rahatlık ortamı yarattığı için filmleri sevmediğini biliyoruz. Oyuncuların başarılı performanslarına rağmen filmin sesini bulmadığını ve amacını gerçekleştiremediğini söyleyebilirim rahatlıkla.
Yönetmen-Senaryo: Danny Strong
Oyuncular: Nicholas Hoult, Kevin Spacey, Laura Dern, Brian D’arcy James, Hope Davis, Zoey Deutch
Yapım Yılı: 2017
Süre: 1s. 46dk.