Türk komedi filmlerinin büyük çaresizliği

yönetmenlerin ve senaristlerin filmlerdeki küfürlerin dozajını belli bir düzeyde tutması iyi olur. ‘Ne kadar küfür olursa o kadar güldürürüz!’ düşüncesi son derece yanlış. Filmdeki konuşmaları Woody Allen filmlerindeki diyaloglar düzeyinde bekleyemeyiz tabii ancak konuşmaların bir tık yükselmesinde yarar var. Belki bir konudan bahsederken belli bir düzeyde küfretmek komik olabilir ancak tek başına küfretmek asla komik olmaz.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Son 15-20 yıla bakarsak, Türk sinemasının iştahını kabartan özellikle iki tür film var. Bunlardan biri korku filmleri, ikincisi ise komedi filmleri… Dram dalında zaman zaman iyi ancak bütçe olarak ( genelde!) mütevazı filmlerin çıkabildiğini, aksiyon filmlerinin neredeyse hiç olmadığını, romantik komedilerde ise çıtanın vasat olduğunu göz önüne alırsak, Türk filmlerinin gişe garantisi olabilecek bu iki türe eğilmesi anlaşılabilir bir tutum. Korku filmlerinde özellikle ilk Dabbe’nin gişe başarısından sonra (bütçesinin neredeyse üç katı bir hasılat yapmıştı!), yapımcılar ve yönetmenler birçok devam filmi çekmeye başladılar. Ancak bu filmler bir türden ziyade bir tarz filmleri olmaya doğru evrildi çünkü yapımcılar sanki başka bir öğe kullanılamazmış gibi sürekli ‘Cin’ler etrafında dönen filmler çekmeye koyuldular…

Komedi filmlerinde de durum aynı derecede vahim… Son 15 senede yapılan Türk komedi filmleri tarz olarak birbirlerine o kadar benzemeseler de yönetmenlerin yine bilindik şablonları uygulayarak hiçbir yenilik sunmamaları ve mizah düzeyini giderek aşağıya çekerek, basit esprilerle seyirciyi güldürme çabaları karşımıza birçok bayağı, vasat altı ve ucuz yapım getirdi.

YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI: RECEP İVEDİK 

Günümüzde komedi filmleri deyince aklımıza gelen ilk örneklerden biri kuşkusuz Recep İvedik serisi olur. Bizce bu serinin elde ettiği muazzam gişe başarısını ‘Seyirciler basit esprileri seviyorlar!’ veya ‘Şahan Gökbakar komik bir adam!’ diye geçiştirmek biraz kolaycılık olur. Filmi beğenmeyenlerin ve eleştirenlerin görüşlerine kısmen katılıyoruz. Kuşkusuz bu seride senaryolar çok basit ve sadece başkaraktere dayanıyor (Recep İvedik iş arıyor, Recep İvedik Survivor’da, Olimpiyatlarda gibi), filmdeki esprilerin çoğu bel altı ve hatta pis sayılabilir ( İvedik olmadık yerlerde gaz kaçırıyor, kusuyor!) ve filmdeki konuşmalar sıradan, küfürlü bir şekilde seyrediyor… Peki o zaman niye bu ‘Kıro’ ( sadece bizim düşüncemiz değil kendisi bile kabul ediyor!) bu kadar izleniyor ve beğeniliyor? Nedeni bizce İvedik karakterinin bütün bu olumsuzluklarının yanında iki özellik taşıması… Birincisi İvedik karakterinde ufak bir ‘nahif’lik, saflık var, ikinci olarak da bu karakterin düştüğü durumlar ve karşılaştığı olaylar bir oto-ironi yani günümüz toplumunun özeleştirisi boyutunu taşıyor.

İvedik karakterinin ‘nahif’liği derken başkarakterin masum bir çocuk gibi saf olmasını değil karakterinin içten pazarlıklı olmamasını, anasının gözü bir kişi olmamasını yani kısaca biraz fazla dobra olmasını kastediyoruz. Kuşkusuz İvedik’in değişik mekanlardaki konuşması ve hareketleri görgüsüzce, sert hatta kaba durabilir ancak başkarakterin asıl niyeti hep, özünde insancıl duruyor. Zaman zaman gözümüzde alışık olmadığı bir şehir hayatında yolunu kaybetmiş bir büyük çocuk gibi davranıyor. Üstelik zorluk çektiği olaylar daha çok yakın zamanda hayatımıza girmiş, yeni moda olmuş alışkanlıklardan oluşuyor. Örneğin, internetten kız arkadaş bulma, ona hava basmak amacıyla ilk buluşma yerini bir Japon restoranında ayarlama gibi amiyane tabirle 'beyaz Türk'lere hitap eden hayat tarzına yabancı olma hadisesini yaşayan bir karakteri canlandırıyor. Bu dünyanın kurallarıyla, düzeniyle, yaşayış tarzıyla uyum sağlayamayan İvedik bütün bunlarla, her zaman kendi yoluyla, bazen oldukça kaba bir şekilde ancak her zaman iyi niyetle baş etmeye çalışıyor. Her zaman tek bir kadına aşık oluyor ve parayı cebini doldurmaktan ziyade insanlara yardım etmek için kullanıyor. Bütün bu göze çarpmayan ancak kendini hissettiren özellikler İvedik karakterinin sevilmesini, benimsenmesini ve filmin bütün kusurlarının göz ardı edilmesini sağlıyor.

İVEDİK'İN VARİSLERİ GELİYOR...

Ne yazık ki ardından beklenen oldu ve İvedik serisinin büyük ticari başarısıyla, onun izini süren başka karakterlerin maceraları beyaz perdeye gelmeye başladı. Bu reçeteyi bulan yapımcılar Sabit Kanca, Cumalı Ceber veya Ali Kundilli gibi yine ‘Kıro’ ve kendilerine göre komik karakterleri izleyicilere sunmaya başladılar. Ancak değiştirdikleri şey başkarakterin saflığını kaldırıp onun yerine kahramanın küfürlü konuşmalarına, avam esprilerine ve ‘kıro’ özelliklerine pis bir şekilde abanmak oldu. Bütün bu baş karakterler giderek daha lumpen olmaya başladı ve filmdeki esprilerin düzeyi iyice düştü.

Bazı başka komedi filmleri ise filmin senaryosunu bir karaktere kitlemek yerine kendi içlerinde ufak bir hikaye kurmaya çalıştılar. Ancak bu filmlerde de bilindik şablonlar izleniyordu: Parasız birkaç kafadarın istemeden bir mafya babasıyla başları derde giriyor, sonrasında para bulmak için olmadık işlere girişiyorlar ve böylece sorunlar büyüyor. Hikaye genel hatlarıyla bu kadar…

ÖNE ÇIKAN FİLMLER VE FARKLILIKLARI...

Bizce istenen düzeyde komedi filmleri çıkmamasının nedeni, bazı temel başarılı komedi kurallarının uygulanmamasında yatıyordu. Bu bağlamda bahsedeceğimiz bazı yabancı komedi filmlerine değinmeden önce, yanlış bir anlama olmaması için, bu filmleri yerli filmlerimizle yarıştırmadığımızı ve verdiğimiz örneklerin uç noktalar olduğunu belirtmemizde yarar var.

İlk olarak başarılı yabancı komedi filmlerinde başkarakter bir ‘loser’ bile olsa bu yanıyla övünen bir karakter değildir. Kendince bir dünyası vardır ve kendini olduğu gibi tanıtmak ister. Kendisinin şapşal ve çocuksu yanını kullanmaz, genelde etrafındaki insanlar karakterin komik yanlarını ince bir şekilde gösterirler. Aynen Coen Kardeşlerin başyapıtı ‘The Big Lebowski’ filminde olduğu gibi….

Ayrıca başarılı komedi filmleri akan bir hikaye ve sağlam bir senaryo omurgası barındırır. Birçok zaman komik olan sahne ilk gördüğümüz şey veya kişi değil, asıl bu kişi veya şeyin yol açtığı daha komik durumlardır. Birçok komedi filmimiz ise arka arkaya çekilmiş skeçler izlenimi veriyor. Filmin yan hikayelerinden birinde kullanılan nesne veya kişiler filmin gerisinde hiç kullanılmıyor ve hikayeye hiçbir katkısı olmuyor. Bu yüzden filmler kopuk ve nefesi çabuk kesiliyor gibi duruyor.

Son olarak bizce yönetmenlerin ve senaristlerin filmlerdeki küfürlerin dozajını belli bir düzeyde tutması iyi olur. ‘Ne kadar küfür olursa o kadar güldürürüz!’ düşüncesi son derece yanlış. Filmdeki konuşmaları Woody Allen filmlerindeki diyaloglar düzeyinde bekleyemeyiz tabii ancak konuşmaların bir tık yükselmesinde yarar var. Belki bir konudan bahsederken belli bir düzeyde küfretmek komik olabilir ancak tek başına küfretmek asla komik olmaz.

FARKLI TÜRK KOMEDİLERİ 

Tabii ki bu kadar başarısız Türk komedi filmleri arasından bazı güzel örnekler de çıktı. Bunlardan ilki olan ‘Aile arasında’ bizce senaryosunu çok orijinal olmayan ancak güçlü bir omurgaya oturtan, durum komedisini güzel sosyal mesajlarla harmanlayan ve çok başarılı oyunculuklarla üst düzeye çıkan bir komedi filmiydi. Filmin senaryosunu yazan Gülse Birsel İstanbul’un merkez semtlerinde yarattığı kendine has mizahı bu sefer daha Anadolulu bir havaya büründürüyor ama esprilerinin düzeyini asla düşürmüyordu.

Geçen hafta çıkan, bir başka göze çarpan komedi filmi kuşkusuz, sinemaseverleri bıçak gibi tam ikiye bölen, Cem Yılmaz’ın son filmi ‘Arif ve 216’ oldu. Bizce Yılmaz’ı sevseniz de sevmeseniz de, kendisinin emek vererek değişik bir şeyler yapmaya çalıştığı kesin. Biz, kendi adımıza Yılmaz’ın son filmini keyifli bulduk. Film (bizce başarılı olmayan) G.O.R.A filminin devamı gibi başlıyor ancak ardından uçuk bir zaman yolculuğu hikayesiyle, eski Yeşilçam dönemine selam çakan ama alay etmeyen, gülümseten ve yer yer güldüren ancak kahkahaya zorlamayan, sanat yönetmenliği açısından çok başarılı, ortalamanın bayağı üzerinde bir komediydi. Kuşkusuz filmde bazı boşluklar ve uzunluklar vardı ancak genel anlamda temiz ve hedefine ulaşan bir filmdi.

Bizce bu filmin bir iyi yanı da şu oldu: bir komedi filminin sadece bir oyuncuya dayanmadan, daha özenli yapılabileceğini gösterdi. Tabii ki filmin bu kadar ilgi çekmesinde en büyük faktör Cem Yılmaz’ın kendisi ancak film sadece onun varlığına ve onun şovuna dayanmıyor. Dolayısıyla, filmi Cem Yılmaz filminden ziyade Cem Yılmaz’ın başrolünde olduğu bir film diye değerlendirmek daha yerinde olur.

Sonuç olarak diğer yönetmenlerin de yeni yollar deneyeceği daha verimli bir komedi filmleri yılı dileyelim…