Ayrılığın ortasında kalan bir çocuk…

Velayet filmi her ne kadar ana temasını baba ve anne tarafından paylaşılamayan, iki taraf arasında savrulan küçük çocuk ve onun yaşadıkları üzerine kurmuş gibi dursa da bizce filme asıl yön veren karakterler, bu çocuğu dolduruşa getiren, ona kurallarını dayatan, onu bazen de kullanan iki yetişkin karakter yani anne ve baba figürleri... Velayet, boşanma ve bunun aileye etkileri gibi çok orijinal olmayan bir konuyu, hiçbir gereksiz melodram katmadan, duygusal açıdan ölçülü ve hazmedilebilir bir şekilde sunan ve konuya değişik bir bakış açısıyla bakan, sağlam bir film.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Oyuncu ve yönetmen Xavier Legrand’ın ilk uzun metrajlı filmi Velayet, boşanma ve bunun aileye etkileri gibi çok orijinal olmayan bir konuyu, hiçbir gereksiz melodram katmadan, duygusal açıdan ölçülü ve hazmedilebilir bir şekilde sunan ve konuya değişik bir bakış açısıyla bakan, sağlam bir film. Legrand’ın yönetmen olarak ilk önemli filmi olduğunu varsayarsak (daha önce bir kısa metraj filmi var!) onun, ayrılık gibi hassas bir konuyu, alışılmış duygusal tuzaklara düşmeden, ticari kolaylıklara kaçmadan ve sahici karakterler yaratarak bize sunması gerçekten önemli hatta beklentimizin üstünde bir başarı…

Miriam ve Antoine Besson bir süre önce boşanmış ancak belli ki bu boşanmayı sancılı bir şekilde geçirmiş bir çifttir. Çiftin biri 10 yaşlarında diğeri de 18’ine basmak üzere olan iki çocuklarının velayeti anneye aittir ve iddiaya göre babanın şiddetli davranışları yüzünden çocuklarını görmesi yasaklanmalıdır. Davanın kadın yargıcı iddiaları sağlam bulmaz ve babaya çocuklarına ziyaret hakkı verir. İki taraf da hayatlarına yeni bir yön çizmeye çalışırken, bu kavgalı ayrılığın zorluklarını ve acılarını en fazla çiftin 10 yaşındaki oğulları Julien çekecektir.

EVLİLİK VE ŞİDDET... 

Velayet filmi her ne kadar ana temasını baba ve anne tarafından paylaşılamayan, iki taraf arasında savrulan küçük çocuk ve onun yaşadıkları üzerine kurmuş gibi dursa da bizce filme asıl yön veren karakterler, bu çocuğu dolduruşa getiren, ona kurallarını dayatan, onu bazen de kullanan iki yetişkin karakter yani anne ve baba figürleri. Her ne kadar ikisi de çocuklarını sevse ve değer verse de yeri geldiğinde onu bir araç, bir tür ulak gibi kullanmaktan geri durmuyorlar.

Bu durum seyirci olarak bize itici gelse de gerçek dışı gelmiyor çünkü iki karakter de bu davranışlarının altını çizdikleri portrelerle dolduruyorlar. İkilinin yansıttıkları karakterler sadece kavgalı, ayrılmış bir çiftten çok daha ötesini ve derinini işaret ediyor. Anne Miriam kırılgan ama duyarlı ve ailesini korumaya çalışan ancak zaman zaman da çocuklarını babalarına karşı biraz dolduruşa getirmekten çekinmeyen bir kadın. Baba Antoine ise biraz kaba-saba ancak çocuklarına karşı genelde sevecen, birçok açıdan sabırlı ancak sabrı tükendiğinde de bunu çok sert bir şekilde açığa vurabilen bir adam. Hatta bizce Antoine da biraz büyümemiş bir çocuk, yönünü şaşırmış bir ergen gibi görülebilir. Ancak onun bu büyümemiş çocuk tavrı onun şiddet dolu hareket ve sözlerini hafifletmiyor, aksine bu hareketleri daha tehlikeli hale getiriyor.

Yönetmen ise bu iki karmaşık karakteri bize tanıtırken, ikisi açısından da olaya bakabilmemizi sağlamak amacıyla, bizce çok akılcı bir yol izliyor ve filmini ikisinin de avukatlarıyla buluştuğu bir ara velayet davasıyla açıyor. Bu dediğimiz gibi hem olaya tek taraftan bakmamamızı sağlıyor hem de filmi sürükleyici kılan bir zemin hazırlıyor. Seyirci olarak filmin gerisinde tarafların ortaya koyduğu savların ne kadar gerçek olduğunu izlemeye başlıyoruz.

FERHADİ'NİN FİLMİYLE BENZERLİKLER... 

Velayet’i izlerken aklımıza gelen ilk filmlerden birisi de Asgar Ferhadi’nin Ayrılık (2011) filmi oluyor. Gerçi Ferhadi’nin bizce bu başyapıtı da bir ayrılık süreciyle başlayıp sonrasında vicdan, suçluluk, bağışlama gibi çok derin konulara parmak basıyordu ancak bu filmde de en baştan iki tarafı da yargılamamamız için benzer bir yaklaşım söz konusuydu. Tabii ki orada ayrılma çok daha medeni koşullarda yaşanıyordu ve çocuk bunun sonuçlarını bu kadar ağır bir şekilde yaşamıyordu.

Legrand ise filminin merkezine bu anneyi ve babayı koyuyor. Onların zaaflarına, kırılma noktalarına, kendi aileleriyle ilişkilerine ve hayatına giren yeni insanlara dikkatimizi çekiyor. Bu boşanma olayının basit bir karı-koca kavgasından çok daha boyutlu ve derin olduğunu gösteriyor.

Tabii ki seyircinin filmin başındaki tarafsız tutumu asla kayıtsız bir tutuma dönüşmüyor. Babanın anne tarafından biraz dolduruşa gelmiş oğluna karşı tereddütlü yaklaşımı, annenin hayatına yeni bir yön verme çabasının sürekli tehdit edilmesi, aynı şekilde annenin ve babanın ailelerinin kendi çocuklarına destek verme biçimlerindeki farklılıklar gibi değişik dinamikler barındıran sekanslar asla tek boyutlu bir film izlemediğimizi kesinleştiriyor. Anne de baba da sabırlarını ve tahammül sınırlarını zorladıkça, Julien’nin iki taraf arasındaki savrulmaları daha da sertleşiyor. Babanın tehditlerine boyun eğiyor, annesinin tarafını tutmak zorunda kalıyor, babasından nefret etmemek için çaba sarf ediyor. Bu ağır yükün altında ezilirken ne babasıyla ilişkisini tamamen koparmış ablasından, ne de onu sürekli babasından uzaklaştırmaya çalışan annesinden yeterli desteği göremiyor. Farhadi’nin filmindeki çocuğun adeta hakem duruşu burada iki taraftan birinin elini güçlendiren hamle durumuna dönüşüyor.

DOZUNDA BİR DUYGU AKTARIMI... 

Bu tür filmlerin başarılı olanlarında gözümüze çarpan bir özellikte de şudur: karakterler yaşadıkları üzüntüleri, pişmanlıkları, kızgınlıkları ve hayal kırıklıklarını bağıra bağıra, en üst düzeyde, gösterişli bir şekilde yaşamazlar. Onlar bunu ya içlerine atarlar ve bu birikmiş duygular alakasız gibi duran yerlerde sert bir şekilde su yüzüne çıkar ya da karakterlerin yaşadığı gelgitler ufak bir tebessüm, belli belirsiz bir bakış veya ufak bir ağlama kriziyle filmde yerini bulur. Velayet’in bu konuda da hedefini tutturduğunu söylememiz lazım. Bunda denetimli bir sahneye koyma kadar başarılı oyuncukların da payı var.

Anne rolünde Léa Drucker bu kırılgan ama sağlam durmaya çalışan, hayal kırıklığına uğramış kadını başarıyla canlandırıyor. Aynı şekilde her anlamda zarar gören Julien’i oynayan Thomas Gioria da, acıların çocuğu karikatürüne düşmeden, inandırıcı ve dozunda bir oyunculuk sergiliyor. Bu kadar küçük bir yaşta, filmin kilit sahnelerinde ortaya koyduğu performans, kesinlikle sık rastlanacak bir şey değil. Bir de tabii baba rolünde büyük oyuncu Denis Ménochet var… Fransız sineması kadar Hollywood sinemasında da önemli bir yer edinmeye başlayan oyuncu bu kaba saba ancak duyarlı görünen, kızgınlıklarını değişik şekillerde dışa vuran, bazen çocuk gibi ağlayan bazen maço bir tavırla davranan adamı, bu büyümemiş çocuğu, tabiri caizse bu kendi halinde ‘ayı’yı mükemmel şekilde oynuyor. Filmin seviyesini de yükselten büyük bir oyunculuk başarısı.

Velayet konusuna hakim, anlatmak istediğini tam anlamıyla seyirciye geçiren ve de temposu dinamik bir film. Bizce birçok şatafatlı melodram ve gösterişli romantik film arasından sıyrılmayı ve ilgi görmeyi fazlasıyla hak ediyor…

Yönetmen: Xavier Legrand

Oyuncular: Léa Drucker, Denis Ménochet, Mathilde Auneveux, Coralie Russier, Florence Janas, Saadia Bentaieb, Thomas Gioria…

Ülke: Fransa