Korku filmleri için çok korkuyoruz!
Korku filmlerinde sadece becerikli bir yönetmen olmak, yolu tutan bir öykü bulmak ve iyi oyunculara sahip olmak başarı için yeterli olmaz. Filmin kilit noktası, korku unsurunun özünü göstermek veya göstermemekte yani sadece hissettirmekte yatıyor.
DUVAR - Gerçek anlamda başarılı bir korku filmi yapmak oldukça zor bir iştir. Çünkü bu tür filmlerin başarıya ulaşması için bazen diğer ‘genre’ filmlerinin işlemesini sağlayan öğelerden daha fazlasına ihtiyaç duyulur. Başka filmlerde göz ardı edilebilecek zayıflıklar, korku filmlerinde çok büyük zararlara yol açabilir.
Korku filmlerinde sadece becerikli bir yönetmen olmak, yolu tutan bir öykü bulmak ve iyi oyunculara sahip olmak başarı için yeterli olmaz. Bütün bu pozitif yanlar sadece filmin başarılı olma ihtimalini arttırabilir, filmin başarılı olmasını kesinleştirmez. Çünkü korku filmlerinde merkezi, tehlikeli veya tehlike yaratabilecek olaylar veya karakterin (insan veya değil!) özellikleri oluşturur. Asıl korku unsurunun, çok sık rastladığımız, kahramanlara musallat olmuş bir hayaletten veya artık aileden biri olmuş Freddy ( Elm Sokağında kâbus), Jason (13. Cuma) veya Michael (Halloween) gibi klasikleşmiş karakterlerden kaynaklanmadığı filmlerde ise bizce olayın boyutu değişiyor.
Dolayısıyla işin kilit noktası, korku unsurunun özünü göstermek veya göstermemekte yani sadece hissettirmekte yatıyor. İkinci durumda, filmdeki ses kullanımı ve kamera açıları son derece önemli hale geliyor.
Son olarak şunu da belirtmemizde yarar var: Bizim gibi korku filmlerini seven seyircileri memnun edecek ve aklımızda yer edecek olanların sayıları ne yazık ki uzun zamandır çok sınırlı rakamlarda seyrediyor. Bu durumun nedenlerine bakarsak:
USTALAR YA SAHADA YOK, YA DA ARTIK ARAMIZDA DEĞİLLER...
Kuşkusuz korku türü deyince aklımıza (günümüzde!) ilk gelenler John Carpenter, Wes Craven ve Brian de Palma gibi isimler olur. Kuşkusuz David Cronenberg ( The Dead zone /1983) ve Steven Spielberg (Jaws /1975)) gibi önemli isimler de bu türe el atmıştır ancak kariyerlerini korku filmleri üzerine inşa etmemişlerdir. Freddy ve Scream serisinin babası Craven’nın artık aramızdan ayrıldığını, Carpenter ve Brian de Palma’nın çok sessiz dönemler geçirdiğini göz önüne alırsak, iyi korku filmlerinin azlığı şaşırtıcı olmuyor. Tabii ki bu kısırlık sadece bu isimlerin yokluğuyla açıklanamaz ancak her birinin ne tür korku filmleri zirveleri yarattığını biliyoruz ve filmlerini hala konuşuyoruz.
YARATIKLAR TABİİ Kİ FİNALDE GELİR...
Bir canavar veya insan dışı bir yaratık tarafından tehdit edilen karakterleri anlatan korku filmlerinde korku unsuru varlık, uzun süre karanlıkta kalır ve filmin genelde sonunda sahne alır. Bu, gerilimi arttırmak adına yapılmış bir hamle olarak görünebilir ama seyirci kısa bir şaşkınlık yaşadıktan sonra basit bir insan-canavar mücadelesine tanık olur. Oysaki bizce korkutucu varlık belirsiz, tam kavrayamadığımız ve sadece O (İt) veya Şey (The Thing) gibi adlandırdığımız bir yaratık olunca, film çok daha derin korkulara yöneliyor. Kuşkusuz şekillendiremediğimiz ve belli bir çerçeveye oturtamadığımız varlıklarla boğuşmak her zaman daha etkileyici ve korkutucudur.
GİGER KAFASI ARTIK YOK!
Filmin sonlarında sahne alan yaratıklarda da ciddi bir orijinallik sıkıntısı mevcut. Bu yaratıklar genelde mutasyon geçirmiş hayvanlardan veya klasik canavar diye adlandırabileceğimiz yaratıklardan oluşuyor. Hepsi tabii ki ölümcül ve tehlikeli fakat hiçbiri insanı çok şaşırtacak bir özellik barındırmıyor. Bu tür yaratıkların en başarılısı hiç kuşkusuz hala kabuslarımıza giren, deha ( ve biraz deli?) H.R. Giger’ın hayal gücünden fırlamış Alien’dır. Gerçekten Alien o kadar özel ve değişik bir yaratıktı ki halen devam filmleriyle sinemalarımıza uğramaya devam ediyor. Hastalıklı bir beyin tarafından tasarlanmış ve büyük bir yönetmen tarafından (Ridley Scott) bize sunulmuş bu yaratık bizce halen beyazperdeye gelmiş en korkutucu canavarlardan biri olarak adlandırılmayı fazlasıyla hak ediyor.
SAMARA VE TÜREVLERİ...
Eskiden hayaletler beyaz çarşaflara bürünmüş kişiler tarafından resmediliyordu. Artık onların yerini uzun saçları öne taranmış küçük bir kız çocuğu alıyor. Samara ismini taşıyan bu kız çocuğu hayatımıza The Ring filmiyle girmişti ve bizce ilk film oldukça başarılıydı. Film bir remake olmasına rağmen başarılı bir tekinsiz ortam ve ciddi bir korku duygusu yaratmayı başarıyordu. Ancak ilk filmin başarısından sonra aynen yerli yapımcıların Cin’e sarılması gibi, yabancı yapımcılar da bu ölüler diyarından gelen kıza ve benzerlerine sarılmaya başladılar. Filmin devamları geldi, aynı konular gevelenmeye ve aynı korku unsuru sergilenmeye başlandı. The Ring giderek sıradanlaştı ve özelliğini yitirmiş bir hale dönüştü. Bizce The Ring’in orijinali olan, Japonya yapımı Ringu ve bir diğer remake’ı yapılan film olan Dark Water’ın asıl gücünü Japonların dip korkularından (su, her şeyi götüren sel) aldığına Amerikalı yapımcılar dikkat etmediler. Filmlerin alt metinine değil, dış ambalajına baktılar.
Son olarak bizi etkileyen korku filmlerinden ilk aklımıza gelenleri paylaşmak isteriz. Bu liste tabii ki tamamen kişisel bir liste ve unuttuklarımız olabilir. Filmleri yarıştırmak gibi bir niyetimiz yok ve zaman aralığı açısından geniş bir yelpaze kullandık. Çok yakın tarihte çıkanlar kadar bayağı eski yapım olanlar da mevcut. Bu arada Hitchcock üstadın filmlerine listede yer vermememizin nedeni, onun filmlerini sadece korku veya gerilim filmi olarak isimlendirmenin biraz haksız olacağını düşünmemizden kaynaklanıyor.
Angel Heart / Şeytan Çıkmazı (1987)
Alan Parker’ın bu kabus gibi filmi, bir özel dedektifin kara büyünün kol gezdiği bir dünyaya yolculuğunu anlatıyordu. İnanılmaz karanlık bir hava taşıyan bu film, bizim en derin korkularımıza saldıran sekanslar taşıyordu.
Halloween (1978)
John Carpenter’ın artık kült olmuş bu filmi sinema tarihinin en korkutucu katillerinden birini, Michael Myers’ı bize tanıtıyordu.
Jaws / Denizin Dişleri (1975)
Artık ikon olmuş bu dev köpekbalığının ne kadar ürkütücü olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği (1968)
Adeta şeytanın oğlunun doğuşunu anlatan Polanski’nin bu başyapıtının, halen sinema tarihinin en rahatsız edici filmlerimden biri olduğu aşikardır.
Flatliners / Çizgi Ötesi (1990)
Genç tıp öğrencilerinin ölümden sonraki yaşam arayışı bize oldukça germiş ve etkilemişti.
The Descent / Cehenneme Bir Adım (2005)
İngiliz sinema eleştirmenlerinin yılın en iyisi seçtikleri bu korku filmi klostrofobik bir havada geçen, heyecan dozu yüksek ve çok başarılı bir korku filmiydi.
Alien / Yaratık (1979)
Aslında daha çok bilimkurgu filmi olarak adlandırabileceğimiz bu film yine de bize iliklerimize korkutan Alien’ı sundu.
Blair Witch Project / Blair Cadısı (1999)
Çok küçük bir bütçeyle çekilmiş olmasına rağmen, karanlıktan doğan saf korkuyu işleyen ve bizce tam hedefini tutturan bir film oldu.
A Nightmare on Elm Street / Elm Sokağında Kabus (1984)
Kendi başına bir ekol yaratan Wes Craven’nın bu filmi korku katsayımızı inanılmaz boyutlara çekiyor ve başka ünlü bir seri katili, Freddy’i bize tanıtıyordu.
A Quiet Place / Sessiz Bir Yer (2018)
Yakın tarihte izlediğimiz bu gerilim filmi, türünde bir devrim yaratmamış olsa da bizce çok zekice işlenmiş ve kurulmuş, son yılların en başarılı korku filmlerinden biriydi.