Romantik soslu pizza ekşi bir tat bırakmıyor…

‘İtalyan usulü aşk’ belli bir ilgiyle izlenen ve vaat ettiklerini büyük ölçüde yerine getiren, ara sıra biraz sallansa da yönetmenin deneyimi ve becerisi sayesinde sonunu getiren, sempatik bir romantik komedi…

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Asıl altın çağını 90’lı yıllarda yaşamış Romantik Komedi türü, yıllar geçtikçe, giderek daha az başarılı örnekler çıkarsa da, Hollywood’un asla vazgeçmediği bir tür oldu. Bizce bu niteliksel düşüşün başlıca nedeni, bu tür filmleri yaratanların romantik komediyi bazı olmazsa olmaz kalıpların içine sokup, mizahı asgari seviyeye indirerek ‘komik sekanslar taşıyan’ saf romantik filmler çekme sevdası oldu. Başka bir deyişle mizah hikayenin içine başarılı bir şekilde yedirilmedi, ikinci plana atıldı ve senaryo başkarakterlerin aşkına odaklandı.

Bu hafta gösterime giren ‘İtalyan usulü aşk’ ise, yönetmenlik dümeninde bu tür filmlerin deneyimli ismi Donald Petrie’nin olması sayesinde, giderek sönen bir türün son dönemdeki vasat örneklerinin bir tık üstüne çıkan ancak eski zaferlerin yanına bile yaklaşamayan bir yapım. Ama en azından safkan bir romantik komedi örneği…

Nikki ve Leo, New York kentinin ‘Little İtaly’ mahallesinde doğmuş ve çocukluklarını orada geçirmiş, iki yakın arkadaştır. Eskiden arkadaş ve ortak olan pizzacı babaları Sal ve Vince bilinmeyen bir nedenden kavga etmiş, ayrılmış ve artık birer rakip pizzacılara dönüşmüşlerdir. Sal’ın kızı Nikki başarılı bir şef olmak amacıyla eğitim almak için Londra’ya gitmiş, Leo ise hem babasına yardım etmek hem de ileride kendi pizza dükkanını açmak için Little İtaly’de kalmıştır. Nikki’nin bir vize işlemi için doğduğu mahalleye dönmesiyle ve Leo’yla karşılaşmasıyla işler sarpa sarar. Çünkü aralarındaki arkadaşlık gizli bir aşka dönüşmüştür ve hem ailelerinin düşman olması hem de kendilerine ayrı yollar çizmek istemeleri, onları bir çıkmazın içine sokar…

ROMANTİK KOMEDİLERİN YENİ ELEMANI: YEMEK

Son dönemdeki birçok romantik komedide senaryonun içine, ucundan kıyısından bir yemek öğesi ekleniyor. Bu öğe bazen bir ‘gurmet’ karakter tarafından dile getiriliyor, bazen ise filmin romantik ilişkisi, yemek ilişkisiyle karşılaştırılıyor, hikayeler paralel bir şekilde ilerliyor. Aklımıza ilk gelen örnekler iki aşçının rekabetini ve aşkını anlatan ‘No reservations /2007’ filmi ile yemek sahnesi sırasındaki orgazm taklidiyle sahnesiyle hatırladığımız, artık bir klasik haline gelmiş ‘When Harry met Sally /1989’ filmidir.

Bu filmde yemek öğesini eklemek için, ‘Küçük İtalya’ mahallesini ve onların klasik haline gelmiş yemeklerinden biri olan pizza’yı seçmek bizce doğru bir tercih. Artık günümüzde bir fast-food yiyeceği haline gelmiş olsa da kuşkusuz İtalyan mutfağı ve sevenler için çok özel bir yeri olan pizza ve bunun etrafında şekillenen çekişme filme hoş bir tempo ve hava katıyor. Her ne kadar bazı sekanslarda bu kullanım (yanlışlıkla esrarlı pizza yiyen müşterilerin kendinden geçmesi!) biraz abartıya kaçsa da genelde iki başkarakterin yemek konusundaki ve dolayısıyla hayat konusundaki farklı bakış açılarını gösteren bu öğe doğru bir yer bulmuş gibi duruyor.

Fakat yönetmen bazen bu konuyu daha sonuna kadar kullanabilecekken, bir kenara kaldırıp, karakterlerin çocukça oyunlarına (yağmur altında futbol oyunu), etraflarındaki insanlarla tatlı takışmalarına ve aralarındaki hafif kıskançlık olaylarına kamerasını çeviriyor. Bu sahneler belli ölçüde eğlenceli olsa da açıkça asıl konuyu biraz dağıtıyor ve hayatına yön vermiş iki gence pek yakışmıyor, inandırıcı durmuyor.

YÖNETMENİN ELİ DEĞİYOR…

Fakat Donald Petrie asla filminin sürekli aynı tempoda kalmasına ve bu aşk ilişkisine saplanmasına izin vermiyor. Yönetmen, pizzacı rakip iki İtalyan ailenin iç çekişmeleri, ailelerin en yaşlı üyelerinin kaçamak aşk yaşamaları (ki bu sahnelerde kilise de olaya giriyor!) gibi olayları, Leo’nun Çin asıllı patronu Luigi ve restoranlarında çalışan Hintli genç gibi renkli yan karakterlerle harmanlayarak hikayesini zenginleştirmeye çalışıyor.

Aslında filmde iki yönlü gidiş söz konusu: hem zaten ilginç durumdaki iki aileyi ve aile içindeki dinamikleri hem de bu ailenin etrafında cereyan eden komik olayları görüyoruz. Ne zaman ki odak aileye ve iyi çizilmiş üyelerine kayıyor bizce film daha iddiasız ama daha ölçülü ve inandırıcı bir hale bürünüyor. Buna karşılık, nine ve dedenin eğlenceli aşk hikayesini ayrı bir yere koyarsak, diğer dış komik olaylar biraz ucuz ve ölçüsüz duruyor. Sanki yönetmen filmini başıboş bırakıp bırakmama konusunda tereddüt yaşıyor.

Bir de filmin final sekansı çok fazla durum komedisi ve ‘Hadi! Toplu bir final yapalım!’ der gibi kokuyor. Bu sekanstaki aşıkların konuşmaları da eylemleri de suni ve çocukça duruyor. Bizce daha sakin ve dozunda final yapmak yerinde bir karar olurdu.

OYUNCULUKLAR AYARINDA…

Başkarakterlerin uyumu ve aralarındaki kimyanın tutması tabii ki bu tür filmlerin can damarıdır. Emma Roberts rolü için biraz fazla küçük dursa da oyunculuğuyla bu durumu kapatıyor ve eski Anakin Skywalker, Hayden Christensen ile eğlenceli ve uyumlu bir çift portresi çizmeyi beceriyorlar. Oyunculuk açısından büyük bir başarı yok ama rollerini layığıyla oynuyorlar. Ancak filmin en göze çarpan oyunculukları bizce yaşlı aşıkları oynayan Danny Aiello- Linda Kash çiftinden ve Nikki’nin ailesinde anneyi oynayan Alyssa Milano’dan geliyor.

Sonuç olarak ‘İtalyan usulü aşk’ belli bir ilgiyle izlenen ve vaat ettiklerini büyük ölçüde yerine getiren, ara sıra biraz sallansa da yönetmenin deneyimi ve becerisi sayesinde sonunu getiren, sempatik bir romantik komedi…

Yönetmen: Donald Petrie

Oyuncular: Hayden Christensen, Emma Roberts, Danny Aiello, Alyssa Milano, Jane Seymour, Gary Basaraba, Adam Ferrara, Andrew Phung…

Ülke: ABD