Yönetmen Ali Kemal Çınar: Anlatacak hikayelerim var

Ali Kemal Çınar, şimdiye kadar 10 kısa ve 4 uzun metraj film çekti. Bağımsız sinema örneği olan filmlerde kendisinin yanı sıra ailesi ve arkadaşları da rol aldı. Di Navberê De filmi ile festivallere katılan Çınar’ın yeni film projesi ise bir roman uyarlaması olacak.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Ali Kemal Çınar, “Gênco” adlı filmiyle geçen yıl 28. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü aldı. Film ödül sayesinde gösterime girme şansı da buldu. Ali Kemal Çınar ile birkaç söyleşinin yapıldığını da hatırlıyorum.

Bu sırada adını duymaya başladığım Diyarbakırlı yönetmenin filmlerini izlemek istedim. Ancak internet ortamında sadece kısa filmleri ile ilk uzun metraj filmi olan “Kurte Fîlm”i (Kısa Film) bulup izleyebilmiştim. Çınar’la tanışmak, Diyarbakır’da film yapmak ve filmleri hakkında konuşmak istemiştim ama olmadı.

Son filmi Di Navberê De (Arada) filmiyle 25. Uluslararası Adana Film Festivali’nde yarıştıktan sonra, Gênco filminin çekimlerinin yapıldığı Gabo kafede buluştuk. Kurte Fîlm’de sinema sevdası nedeniyle ailesiyle karşı karşıya gelen ve hastalığını tedavi ettiremeyen Ali Kemal rolünde izlediğim Ali Kemal Çınar, benim gözümde olağanüstü bir iş yapmıştı. Oyuncuların yüzüne sabitlenen bir kamera, doğal mekanlar, yalın ve gerçekçi diyaloglar, belki herkes kendisini oynadığı için başarılı oyunculuklar… Bu özellikleri ile başarılı bir ilk film oluyordu Kurte Fîlm. Düşük bütçesi ile böyle bir hikayeyi kotarabilmek ancak bir sinema delisinin yapabileceği bir işti!

DİYARBAKIR’IN ESKİ SİNEMALARI

Çınar’la sohbete, çocukluğundaki sinemalarla ilgili konuşarak başladık. Alışveriş merkezleri yokken sinemalar nasıldı Diyarbakır’da? Çınar, sinemaya gidebiliyor muydu? Çınar, çocukluğunda Diyarbakır’da 3 sinemanın olduğunu ve bu nedenle şanslı olduğunu söylüyor. Dayısıyla gittiği filmleri, babasının Yılmaz Güney hayranlığını hatırlıyor: “Dilan, Site ve Emek sinemaları vardı benim çocukluğumda. Neredeyse bir yıl gecikmeli de olsa Emek sinemasına vizyon filmleri geliyordu. Site sineması daha sonra porno filmler oynatmaya başladı. O yıllarda, Yılmaz Güney hayranıydı babam. Yılmaz Güney’i ilk babam sayesinde sevdim. Sonra televizyonun ve videoların zamanını da yaşadım. O yıllarda oyuncuların filmlerini takip ediyordum ama lise ve üniversite de okurken yönetmenleri keşfettim. Sevdiğim yönetmenlerin filmlerini izlemeye başladım.”

Vecdi Erbay ve Ali Kemal Çınar

FİLMLERİ OKUMA SÜRECİ

Ali Kemal Çınar’la sinemaya ilgisinin nasıl başladığını konuşurken, 2000’li yılların başında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği festivallerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlamış olduk. Çünkü o yıllarda düzenlenen festivaller konserlerle, panellerle yetinmiyordu. Aynı zamanda edebiyat, resim ve film atölyeleri gibi etkinliklere de yer veriyordu. Beden eğitimi öğretmeni olmak için üniversiteye devam eden Çınar da ilk sinema eğitimini bu atölyelerde almıştı. Daha sonra Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM) bünyesinde kurulan Film Kulübü’ne devam eden Çınar, buradaki film değerlendirmeleriyle sinemanın ne olduğunu anlamaya başlayacaktı.

Bu eğitim pratiklerinden sonra filmleri senaristlerin, kurgucuların, yönetmenlerin yaptığını bilince çıkarıyor. Arkadaşlarıyla Türkiye ve dünya sinemasından ünlü yönetmenlerin filmlerini izliyor, bu filmleri tartışarak değerlendiriyorlardı. İlk kısa filmlerini de bu sırada çekti. Ardından Cegerxwîn Kültür Merkezi’nde açılan sinema bölümünde iki yıl okudu.

PARA YOK, SİNEMA SEVGİSİ VAR

Film çekmek, bilindiği gibi epey zordur. Çünkü en başta çok paraya ihtiyaç vardır. Çınar, “Film çekmek şiir yazmak gibi değildir mesela” diyor. “Şair şiirini yazarken yalnızdır ve çok malzemeye ihtiyacı yoktur. Ama sinema için prodüksiyon gerekiyor; oyuncular, mekanlar, teknik işleri yürütecek ekip…” Bunların hiçbiri yok Çınar’da, sinema sevgisi hariç. Kurte Fîlm ve ardından gelen filmler bu ekonomik zorluklar içinde çekiliyor.

Bir diğer sorun, sinema sektörünün de merkezi olan İstanbul’dan uzak olmaktır elbette. Ama Ali Kemal Çınar, kendisinin de vurguladığı gibi söz konusu zorluklar nedeniyle yılgınlığa düşmemiş, sinema yapmaya küsmemiş. İyi ki böyle oldu çünkü bu sayede, elindeki olanaklarla kendi filmini yapabileceğini önce kendisine ve ailesine, sonra film yapmaya heves eden herkese göstermiş oldu.

KOLEKTİF FİLMLER

Yeni kameraların herkese her yerde film yapma olanağı tanıdığı için demokratik bulduğunu söyleyen Çınar, Diyarbakır’da film yapmanın kendisine sağladığı avantajlarından da söz ediyor: “İstanbul’da film yapmak ekonomik olarak daha zordur. Bir yerden bir yere gitmek bile çok zamana ve paraya mal olur. Burada mekan sorunu, ulaşım sorunu yaşamıyorum. Burada film yaparken, çekim yaptığım mekanların sahipleri karşılıksız yardım ediyor. Hatta içtiğimiz çayların parasını da kendileri ödüyor.”

Filmlerindeki oyuncuları da ailesinden ve arkadaşlarından seçiyor Çınar. Çınar’ın filmleri alternatif sinema örneği olarak değerlendiriliyor ancak bu filmler, aynı zamanda kolektif bir emeğin de ürünü. Filmin çekimlerinden başlayarak bitimine kadar, oyuncu, ışıkçı, sesçi olarak yanında duran arkadaşları var çünkü.

KENDİ DİLİNİ BULMAK

Sinema anlayışını “Minimalist sinemaya kendimi daha yakın hissediyorum” diyerek tarif eden Ali Kemal Çınar, ilham aldığı yönetmenler ise Carl Dreyer, Yasujiro Ozu, Tsai Ming-Liang şeklinde sıralıyor.

Kısa filmlerini sevdiği yönetmenlerin etkisinde kalarak çektiğini belirten Çınar, Kurte Fîlm ile kendi üslubunu bulmaya çalıştığını vurguluyor. Ardından gelen Veşartî ve Gênco ile bu üslubu geliştirdiği görülüyor. Çınar, “Kısa filmlerden sonra sevdiğim yönetmenlerin etkisinden kurtulmaya çalıştım, rahat bıraktım kendimi, nasıl bir şey yapacağımı kendim de görmek istedim” şeklinde anlatıyor bu süreci. Denilebilir ki bu “kendini rahat bırakma” eylemi, Ali Kemal Çınar’ın sinema dilini de ortaya çıkardı.

KISACA 4 FİLM

Çınar’la konuştuktan sonra Veşartî (Saklı), Gênco ve Di Navberê de filmlerini izleyebildim. Kurte Fîlm’de olduğu gibi hikayeler Diyarbakır’da geçiyor. Filmin kahramanları sıradan dertleri olan sıradan insanlar. Kurte Fîlm’de yönetmenin kendi hayatından da esinlendiği bir genç adamın film yapma hevesi anlatılıyor. Bu arada parasızlık, birlikte yaşadığı ailesiyle çatışmaları, basur hastalığı filmin gerilim kısmını teşkil ediyor. Veşartî’de, evlilik hazırlıkları yapan bir bakkalın 30 yaşına geldiğinde cinsiyetinin değişeceğini öğrenmesi ve bundan sonra gelişen olaylar anlatılıyor. Gênco, sıradan bir gücü olan genç bir kafe işletmecisine odaklanıyor. Di Navberê de ise iki işi birlikte yapamayan oto tamircisi Osman’ın iki dil arasında sıkışmışlığını perdeye taşıyor.

Veşartî ile Gênco fantastik filmler. Ancak kahramanların karşılaştığı, yaşadığı olağanüstü durumlar hayatın olağan akışı içinde verildiği için belki absürt olarak nitelendirilebilecek fantastik filmler olarak kayda geçiyorlar. Ama Çınar’ın bu tür filmleri sevdiği anlaşılıyor. Çünkü Di Navberê de filmi de benzer nitelikler taşıyor. Ancak bu filmde mizah daha bir vurgulu. Belki hikayenin kendisinden belki Çınar’ın tercihi dolayısıyladır ancak bu filmin birçok sahnesi izleyiciyi sesli güldürmeyi başarıyor. İki işi birden yapamayan ve Kürtçe ile Türkçe arasında sıkışmış filmin kahramanı Osman’ın başından geçenleri anlatan Di Navberê de’yi, Kürtlerin Kürtçeden uzaklaşmasını ele aldığı için, Çınar’ın en politik filmi olarak değerlendirmek de mümkün.

Ali Kemal Çınar’ın filmlerindeki mizah, aile, baba olgusu, dozunda yapılmış politik göndermeler ile bağımsız film çekme pratiği üzerinde ayrıca durulması gerekiyor. Ama elbette bunu ben değil, sinemaya emek vermiş ve yeni keşifler peşinde olan yazarlar yapmalı.

YENİ FİLM BİR UYARLAMA

Şimdiye kadar çektiği filmlere senarist, yönetmen, oyuncu olarak imza atmıştı Ali Kemal Çınar. Çekim aşamasında sesle, ışıkla, kamerayla da ilgilenmiş, daha sonra filmlerin kurgusunu da kendisi yapmıştı. “Anlatacak hikayelerim var” diyen ve şu sıralar yeni bir film için ön hazırlıklar yaptığını söyleyen Çınar, yine adı Ali Kemal olan bir kahramanın fantastik hikayesi mi çekecek?

Öyle değilmiş, bu kez bir uyarlama filmle izleyicinin karşısına çıkacak gibi görünüyor: “Diyarbakırlı roman yazarı arkadaşım Erhan Sunar’ın Geceden Önce adlı romanını çok sevdim ve bu romanı filme uyarlamak istiyorum. Daha önce hep kendi hikayelerimi çektim, bu filmi çekersem yeni bir şey de denemiş olacağım.”