Filmi bırak, Diane Kruger’e bak!
‘Ajan’ bir proje film. Proje film derken küçümsediğimi sanmayın, artık işler böyle yürüyor. Her şey Diane Kruger’in varlığına göre ayarlanmış. Birçok yapım firmasının ortaklığıyla gerçekleştirilen ve çok para harcanarak gerçekleştirilen böyle projeler hem festivallerde, hem de ticari dolaşımda kendilerine yer bulmayı başarıyorlar.
Ahmet Boyacıoğlu
DUVAR - Yuval Adler’in yönettiği ‘The Operative’, (Almancası ‘Die Agentin’, Türkçeye de ‘Ajan’ olarak çevrilebilir), yarışma olarak adlandırılan ana seçkide ‘yarışma dışı’ olarak gösterildi. Başrolde Diane Kruger yer alıyor. Bu film de ne yazık ki bir roman uyarlaması. Bu roman uyarlaması konusuna daha sonra döneceğim.
'Ajan' sanıyorum popüler sinema kontenjanından Berlin Film Festivali programında yer alıyor. Önemli olan Diane Kruger’in kırmızı halıda boy göstermesi. Rachel (gerçek adının Anne olduğunu sonradan öğreniyoruz) birçok dili çok iyi konuşabilen, Avustralya pasaportuna sahip bir Mossad ajanı. Önemli bir görev ile Tahran’a yollanıyor. (Tahran’ın dünyadaki havası en kirli kentlerden biri olduğunu biliyor muydunuz?) Filmde bir arabadan çekilmiş Tahran caddeleri görüntüleri var. Bu işi nasıl becerdiklerini çok merak ediyorum. İlk beş dakikada yanımda oturan iki kişi salonu terk etti. Bu roman uyarlamalarında mecburen görüntülerin üzerine konuşan bir dış ses oluyor. Ondan mı rahatsız oldular acaba? Belki de oldukça ticari bir casusluk filmine geldiklerinin farkına vardılar. Halbuki gelmeden önce filmle ilgili açıklamayı okusalar bu sıkıntıya katlanmak zorunda kalmazlardı.
Filme dönelim. İngilizce öğretmeni olarak çalışan ajanımız avını yakalıyor. Av dediysem bir bilgisayar firmasının sahibinden söz ediyoruz. Bu firmanın İran’ın nükleer programında yer aldığından şüpheleniyor Mossad. Bu nedenle firmanın bilgisayar verilerinin ele geçirilmesi gerek. Ajanımız bu görevi başarıyla yerine getiriyor, bu sırada avıyla yatağa giriyor, firmanın güvenlik elemanını da (mecburen) öldürüyor. Bu masum cinayeti ajanımızın patronu ‘Bu bir savaş ve savaşta masum insanlar ölür’ diye yorumluyor. Film sürekli Tahran ve Almanya arasında gidip geliyor. Ne de olsa insan dediğin kuş misali. Bu arada salondaki ‘yaprak dökümü’ sürüyor, giden gidene, ancak ne önemi var ki. Filmi bırak, Diane Kruger’e bak.
PROJE FİLM: AJAN
Tahran sahnelerinde İranlıların yaşam tarzı hakkında da bazı bilgiler ediniyoruz. Örneğin İran’da her şeyin gizli yapılması ve soru sorulmaması gerektiğini... Kadınların dekolte elbiseleriyle ortalıkta dolandığı, son derece Avrupai bir düğün sahnesi de var. Ne kadar İran gerçeğini yansıtıyor, bilemiyorum.
‘Ajan’ bir proje film. Proje film derken küçümsediğimi sanmayın, artık işler böyle yürüyor. Her şey Diane Kruger’in varlığına göre ayarlanmış. Birçok yapım firmasının ortaklığıyla gerçekleştirilen ve çok para harcanarak gerçekleştirilen böyle projeler hem festivallerde, hem de ticari dolaşımda kendilerine yer bulmayı başarıyorlar. Başarı garanti anlayacağınız. Oysa bizim yönetmenlerimiz üç beş kuruş bulabilmek için yıllarca uğraşıyorlar. Hepimizin bildiği gibi ülkemizde film finansmanı son derece kısıtlı. Sürekli birilerine soruyorum, bir türlü cavap alamıyorum. Türkiye, Creative Europe (eski adıyla Media) programından neden çıktı? Daha doğrusu bu kararı kim verdi? Creative Europe ülkemizin dahil olduğu nadir Avrupa birliği programlarından biriydi ve sinemamıza maddi destek almak imkanı vardı. Bu soruyu aslında sinema meslek örgütleri sormalı ama nedense onlar da pek ilgilenmiyor.
Nedense?