Kız Kardeşler: Berlin’deki tanıtım yazısında ‘bir masal’ olarak niteleniyor ama…
Emin Alper’ın kızları, Anadolu’nun gözden ve gönülden uzak bir köyünde, geleneklerin ezip yok ettiği, eğitim alamamış, değersiz, çaresizliğe mahkum, belki de tek kurtuluşları kasabaya/kente ‘besleme’ olarak gitmek olan talihsiz, kadersiz insanlar. Bunun neresi ‘masal’ olabilir ki?
Ahmet Boyacıoğlu
BERLİN - Emin Alper, üçüncü filmi Kız Kardeşler ile Berlin Film Festivali Yarışma Bölümünde.
En son sözümü şimdiden söylemenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bilenler bilir, genelde çok zor beğenirim, dilim de çok sivridir, sözümü hiç sakınmam. Yaşım ilerledikçe de müşkülpesentliğim artıyor. İşte çok zor beğenen ben Kız Kardeşler’i beğendim, hem de çok beğendim. Emin Alper ve ekibinin ellerine sağlık.
Film hakkında bir şeyler yazmadan önce iki konuda uyarı yapmakta fayda var.
Filmdeki üç kız kardeş için dünya edebiyatında benzerlikler aramanın son derece gereksiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü filmdeki üç kız kardeş, Emin Alper’ın kızları ve onlar benim ‘Derin Anadolu’ olarak nitelediğim ulaşılamaz bozkırların insanları.
İkici uyarı görüntülerle ilgili. Emre Erkman’ın olağanüstü görüntülerine bakıp da ‘bunlar Nuri Bilge Ceylan görüntüleri’ demek de çok anlamsız. Çünkü o görüntüler de Emin Alper’in filminin görüntüleri.
Belki üçüncü bir uyarıyı da buraya eklemek gerekli. Festivalin kataloğundaki tanıtım yazısında Kız Kardeşler’den bir ‘masal’ olarak söz ediliyor. Filmin Berlin’deki gösteriminden sonra Hollywood Reporter’da çıkan eleştiride de yine ‘masal’ sözcüğü geçiyor. Yabancı gözlüğü (at gözlüğü olarak da okuyabilirsiniz) ile bakınca demek öyle görünüyor. Ne masalı? Ortada son derece acı bir gerçek var.
‘Besleme’ sözcüğünün anlamı üzerinde de belki biraz durmak gerek. Aileleri tarafından beslenemeyen köy çocukları, kentlerdeki ailelere yarı hizmetçi, yarı köle olarak veriliyorlar. Onlar artık birer ‘besleme’dir, başka türlü karınlarının doymasına imkan yok.
Size filmi uzun uzun anlatmak gibi bir düşüncem yok. Allah’ın unuttuğu bir köyde yaşayan bir baba ve üç kızının hikâyesi Kız Kardeşler. Ortada yabancıların düşündüğü gibi bir ‘masal’ değil, trajik hayatlar var.
Belki aklımda yer eden birkaç sahneden söz edebilirim. İki kız kardeşin yayık ayranı yaparken cinsellik üzerine muhabbetleri gerçekten çok eğlenceliydi. Ne yazık ki bazı espriler çeviriye kurban gitti. Salondaki Türkler gülerken yabancılar bakakaldılar. ‘Turşusunu kur’ da pek kolay yabancı dillere çevrilemez zaten. Büyük kız Reyhan’ın kocasına hem tecavüz edip, hem de dövdüğü sahne de unutulacak gibi değil. Filmde birkaç sahnede ortaya çıkan, hiç konuşmayan, ortanca kız kardeşle toprak yiyen ‘köyün delisi kadın’ da çok akılda kalan bir karakter.
Emin Alper’ın kızları, Anadolu’nun gözden ve gönülden uzak bir köyünde, geleneklerin ezip yok ettiği, eğitim alamamış, değersiz, çaresizliğe mahkum, belki de tek kurtuluşları kasabaya/kente ‘besleme’ olarak gitmek olan talihsiz, kadersiz insanlar. Bunun neresi ‘masal’ olabilir ki?
Berlin Film Festivali Yönetmeni Dieter Kosslick Festival için yazdığı önsözde ‘Özel yaşam politiktir’ diyor. Ben Emin Alper’in çok politik bir film yaptığını düşünüyorum. Cumhuriyet’in ilk yıllarında köy, yolu, suyu, elektriği olmayan, insanları sıtma, trohom, verem, bit, pire gibi illetlerle, yardım alamamaksın boğuşan, cehaletin kol gezdiği, kimsenin ulaşamayacağı kadar uzak bir yerdi. Neredeyse yüz yıl sonra, şimdi köy deyince akla terk edilmişlik, yanlızlık, fakirlik ve umutsuzluk geliyor.
Kız Kardeşler, orada, çok uzakta, gitmesek de, görmesek de bizim olduğunu iddia ettiğimiz bir köydeki üç yaşamı bize anlatıyor. Tabii anlayana.
Özenli oyuncu yönetimi, dozunda kullanılmış etkili bir müzik, başarılı ses tasarımı ve daha önce de sözünü ettiğim kusursuz görüntülerle Kız Kardeşler çok iyi kotarılmış bir ‘kadın filmi’. Bakalım kadınların bu kadar ön plana çıktığı bu yılki festivalde jüri nasıl bir karar verecek?